Ramazan sayesinde ‘’insan’’ olmak Gözcü Sayı:
88 - Nisan / Haziran 2016
İnsan, melekten üstün ve hayvandan aşağı olma potansiyelinde yaratıldı. Emrine, “mahlûkların en şereflisi“ sıfatı ile kâinat musahhar kılındı... Ona göre imkânlarla donatıldı. Her şeyin yaratıcısı ve maliki, her iradeyi kuşatan Allah; ikisi arasında insanı muhayyer bıraktı...
Her iradenin üstündeki bir iradeden tercih, kula bırakılıyor… İki potansiyelden, gerçek mânâda “insan” olmayı mı, “hayvandan aşağı” olmayı mı seçecek?
Bu durumda insana yakışan; o iradeye teslim olmak mıdır, ona isyan etmek mi? Devamlı kıyamda ağaç, devamlı rükûda hayvan, devamlı secdede dağ olarak yaratılabilirdi… Kâinata bu ibretle bakıp… Kıyam, rükû ve secde halinde yaratılmış varlıklara bakıp, kendisine verilen bu şerefe uy-gun olarak; kıyam, rükû ve secdeyi toplayan namaz başta olmak üzere ömrünü ona göre, yaşamak değil de nedir “insana” yakışan? Kendisine irade verenden, kendisine verilen iradeden hayâ ederek, kendisi bu yolu seçmeli değil midir?
İmkânlarla donatıldığına ve “düşünen varlık” olarak yaratıldığına göre, yolunu kendin bul, denebilirdi. Ama ilâhî lütuf bir de, onu hakiki mânâda “insan” yapacak, yüceltecek her biri diğerinden üstün nimetlere ve ihsanlara gark edildi... Peygamberler gönderildi, kitaplar verildi... Haram helâl belirtildi. Nelerin yücelteceği ve onların mükâfaatı apaçık belirtildi... Hayvandan aşağıya düşürecek tehlikeler ve akıbeti apaçık ifade edildi... “Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar apaçık sapıklık içinde idiler.” (Al-i İmran, 164)
“Rahmetim ise her şeyi (bütün mahlûkatı) kuşatmıştır (kaplamıştır).” (A'râf, 156) buyuran Allah; bunlar yetmiyormuş gibi, doğru yola gitmeyi, o yolda istikamet üzere yürümeyi ve yücelmeyi kolaylaştıracak nimetler ikram etti. İnsana; iyiye, güzele, doğruya yükseltecek ihsanlar, yağmur gibi... Duanın kabul olacağı zamanlar... Gün içinde vakitler... Hafta içinde günler... Yıl içinde kandiller... Ve aylar içinde ramazan... Ramazan içinde Kadir gecesi...
“Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir.
Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir.
Kur’ân bütün kemalleri, Ramazan da bütün hayırları toplayıcıdır. Hayırlar ise Kur’ân’daki kemallerin netice ve semereleridir. İşte bu münasebetledir ki, Kur’ân’ın Ramazan ayında nüzulünü gerektirmiştir.
Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur.
Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur, azat olur.
Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır.” (İmam-ı Rabbânî)
Bu ihsanlar, ikramlar, lütuflar verilmeseydi bile insanın, hesap gününde, şöyle şöyle olaydı diyecek hali yokken... Bu durumda hiç mi, hiç yok…
İmam-ı Rabbânî’nin buyurduğu gibi “insana”, Allah’a sığınmak yakışır. O’na hamdetmek ve ibadet etmek; onu “hayvandan aşağı” olmaktan kurtarır. Ona şeref, haysiyet ve iki cihan saadeti kazandırır:
“Allahü Teâlâ, bu mübarek ayda Onun şanına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin razı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin! Âmin.”
|