Osmanly'da kadylyk Kadir Arslanboğa Sayı:
53 - Ekim / Aralık 2006
A- KADILIK’IN TARİHİ GELİŞİMİ
Arapça'da kaza (kada) kökünden ism-i fail olan kadı, fıkıh terimi olarak insanlar arasında meydana gelen çekişme ve davaları şer’i hükümlere göre çözümlemek için yetkili makamca tayin edilen kişiyi ifade eder.
Kuran-ı Kerim’de kadı kelimesi bir yerde {Taha 20/72} ”hükmünü, sözünü geçiren” mânasında sözlük anlamıyla, hâkim kelimesinin çoğulu olan hükkâm da yine bir yerde {el-Bakara2/188} “uhdesinde yargı yetkisi de bulunan yöneticiler” mânâsında kullanılmıştır.
Kur'ân’da geçmiş peygamberlerin hayat hikâyeleri anlatılırken doğrudan veya dolaylı olarak onların yargı işleriyle görevlendirildiklerine de temas edilir.{el-Maide 5/44, Sad 38/26}. Resul-i Ekrem de İslâm’da ilk kadı sıfatıyla insanlar arasında meydana gelen birçok hukukî çekişmeyi karara bağlamıştır.
Hz. Ömer devrinde ülkenin fetihlerle genişleyip idarî ve kazaî işlerin çoğalmasının ardından başta Medine olmak üzere Mısır, Irak ve Suriye bölgelerindeki şehirlere ayrıca kadılar tayin edildi.
Emevî Devleti’nin ilk halife’si Muaviye’nin, başşehir Dımaşk’ta hukuken sahip olduğu yargı yetkisini tayin ettiği kadıya devretmesini ve yargı işleriyle hiç meşgul olmamasını taşrada valilerin yargı yetkilerini tayin ettikleri kadılara devretmeleri takip etti. Tayin edilen bu kadılar medenî ve cezaî davaların tamamına, halife ve valiler mezalim mahkemelerine intikal eden davalara bakmaktaydı. Emevîler devrinde kadılara ayrıca idarî, malî ve eğitimle ilgili görevlerle yetim ve vakıf mallarını koruma görevleri de verildi.
Abbasîler’de kadı tayini ve ihtiyacının artması sebebiyle Harunürreşid, önce şehirlere tayin edilecek kadıların seçiminde kendisine yardımcı olması için Hanefî mezhebinin meşhur hukukçusu Ebu Yusuf’u kadılkudat olarak tayin etti. Kadılkudatların daha sonra kadıların tayin, terfi ve azli konusundaki yetkileri tedrici biçimde arttı.
İlk İslâmî devirde kadılarda aranan niteliklerin başında mükemmel bir şer’i hukuk bilgisi gelmekteydi. Ne var ki bu niteliklere sahip kimselere bol miktarda rastlamak mümkün olmadığından zamanla makul bir ölçüde hukukî bilgi ve melekesine sahip olması yeterli görüldü. Bununla beraber vücut bütünlüğüne, sosyal işlerin gereklerini, halkın ihtiyaçlarını, örf ve âdetlerini kavramaya elverişli kültüre, dış etkilere karşı koyacak derecede ahlâk, karakter ve seciyeye sahip olmaları, dinî emir ve yasaklara aykırı davranışlarda bulunmamaları gerektiğini ifade eder. Mecelle’de kadının özellikleri sıralanırken onun hakim, fehim, müstakim, emin, mekin, metin olması, fıkıh meselelerine ve yargılama usulüne vakıf ve davaları onlara uygulayarak sonuçlandırmaya muktedir bulunması şartı aranmış, böylece kadılığın bilgi sanat ve yüksek bir karakter işi olduğu belirtilmiştir. Gayr-i Müslimlerin Müslümanlara kadı tayininin caiz görülmeyişi, hem kadının şer’i ahkâmı uygulayacak olması hem de kadılığın üst düzey kamu görevi oluşuyla açıklanır.
Kadı tayin yetkisi siyasî otoriteyi temsil eden devlet başkanına aittir. Kadı tayini sözlü ve yazılı olabilirdi.
Bir kamu hizmeti olan yargı işine zaman ayırıp bu görevi ifa ettiklerinden dolayı kadılara çalışmalarına karşılık devlet bütçesinden maaş ödenir.
Kadıların asıl görevi insanlar arasında meydana gelen hukukî ihtilafları sonuçlandırmak, hukuka aykırı davranışların cezasını hükme bağlamak, verdikleri hüküm ve cezaları icra ve infaz etmektir. Ancak İslâm tarihinde kadılara dinî, malî, idarî, eğitim öğretim vb. kazaî olmayan görevlerin tevdi edildiği de olmuştur.
Kadılar üzerinde devlet başkanı ve kadılkudatların denetim yetkileri vardır. Kadılar cezayı gerektiren bir suç işlediklerinde diğer kimseler gibi cezalandırılır.
B-OSMANLI DEVLETİ’NDE KADILIK MÜESSESESİ
Osmanlı kadısı İslâm devletleri içinde özgün bir yeri olan adliye ve mülkiye görevlisidir. Memuriyeti kendisinden önceki İslâmî asırlarda meslektaşlarına göre daha geniş yetkilerle donatılmıştır.
Tayini
Osmanlı imparatorluğunda kadı tayin edilmek bir takım niteliklere sahip olmak kadar, belirli bir tahsil düzeni ve hiyerarşik geçiş işlemine dayanmaktaydı. Bu nedenle Osmanlı ülkesinde, adliye silki; klâsik İslâm devletlerine göre daha gelişmiş esaslara dayanan bir sistem, başlı başına bir meslek olarak görünmektedir. Osmanlı’da ilmiye sınıfı üç kategoride görevlendirilmekteydi. Bu kategoriye giren her grup belirli bir fonksiyon yüklenmiştir. Müderrisler öğretimle, müftüler fetva göreviyle, kadılar ise kaza (yargı) göreviyle yükümlüydüler. Osmanlı kadıları bu hiyerarşi içinde mutlaka gerekli medrese tahsilini ve hukuk bilgisini kazanmış olmak zorundaydılar.
Kadıların eğitimi için ilk medresenin Sultan Orhan zamanında kurulduğu belirtilir. Fakat Osmanlı devlet ve toplum sisteminde tedris, kaza ve ifta mesleklerinin ayırımı, derecelenmesi ve rütbelerin muadeleti, kadıların alacağı harçlar Fatih Sultan Mehmet kanunnamesiyle belirlenmiştir. İlmiyenin reisleri Rumeli ve Anadolu kazaskerleridir. Kanunî devrinde ise Ebüssuud Efendi başşehir müftüsü diye anılmış, ilmiyenin reisi sayılmış ve kazaskerler onun ardında kalmıştır.
Kadı olmak isteyenler bir seçimle, büyük kadılıklara en az beşer kişi olmak üzere stajyer olarak gönderilir. Mevleviyet payesine haiz bu kadıların yanında üç beş yıl çalışarak İstanbul’a gelir, bir sene de mülazemet ile vakit geçirirler, ancak bundan sonra alt kademedeki kazalardan birinin kadılığına tayin edilirdi. Bir müddet müderrislik edip sonra kadı olmak isteyenlerde müderrisliklerinin derecesine göre kaza sancak veya eyaletlerden birinin kaza kadısı olurlardı.
Kadı tayini, 14 ve 15. yüzyıllarda Divan-ı Hümayun toplantılarında Rumeli ve Anadolu kadıaskerinin arzı ve padişahın onayıyla olurdu. Bu şekil Fatih devrinden itibaren özellikle divan toplantılarının veziriazamın başkanlığında toplanmaya başlamasından sonra değişmiş ve kadı, kadıaskerlerin teklifi ile veziriazam tarafından tayin edilmeye başlanmıştır. 16. yüzyıldan itibaren ise, mevleviyet denilen büyük kadılıklar, şeyhülislamlığın ehemmiyet kazanmasından sonra, onların teklifi üzere veziriazam tarafından yapılmıştır. Kaza kadılarının tayinleri kazaskerlere aitti. Kaza kadılıkları Rumeli, Anadolu ve Mısır’daki kazaların kadılıkları olmak üzere üç sınıftı ve kadı, hangi kaza kadılığı sınıf içerisinde göreve başladıktan sonra, sınıf değiştiremiyordu.
İlmiye mensuplarının tayin, azl ve nakil işlemlerini Anadolu ve Rumeli kazaskerlik daireleri yapar. Kadı, bu dairelerde ruzname denen deftere kayıt edilir ve meslekî terfi ve özlük işleri de bu büroda yürütülürdü. Şayet bir kadının tayini bu deftere kaydedilmemişse elindeki berat hükümsüzdür ve iptali gerekir.
Görev süresi
Mahallî halk ile yakınlaşmamaları için olsa gerekir, kadıların tayin sureleri ve görevleri kısa tutulmuştur. Mevleviyet payesine haiz büyük kadılar genellikle bir sene kaza kadıları ise 20 ay süreyle tayin edilirdi.
Yargı bölgesi
Kadıların kaza daireleri içindeki yoğun görevleri yerine getirme dışında kendi kaza daireleri haricindeki işlere karışmamaları prensibi önemlidir. Her fert ait olduğu kaza dairesinde yargılanır. Kadılar başka dairedeki davalı ve davacının müracaatını kabul edemez.
Kadılar Sultan’ın özel bir fermanıyla gereken halde başka kadıların bölgesindeki işlere bakabilirler.
Görevleri
Osmanlı kadısının mülkî, adlî, beledî, askerî alanlardaki görevlerini sırasıyla siyasî, sosyal ve ekonomik olarak sıralanabilir. Siyasî görevleri; sefer-i hümayun sırasında geçilecek yol, köprü, çeşmelerin tamiri, erzak temini, gerekli okçu, kürekçi, beygir temini, bunların nakli için iskelelerde at gemilerinin hazırlanması. Yol ve konaklama tesislerini önceden kontrol ve bilhassa toplanan verginin orduya seri’an yetiştirilmesiydi. Ülkede zaman zaman çeşitli şehirlerde kahvehane ve meyhaneler kapatılır, bunları kapatmak ve yasağı gözetmek. Bu gibi yerlerin kapatılması için merkeze şikâyet. Şehrin kalesinin muhafazasındaki kale dizdarları ve dizdarbaşılarının sorumluluğu ve bunların denetimi. Bir tarihte Yoros Kalesi dizdarı Sadullah’ın kale içindeki evleri otla doldurduğu ve gece bağ ve bahçesine gidip kale hıfzında bulunmadığının teftişi Yoros kadısına emrediliyordu. Yine şehir ve kalelerin muhafazası için olur olmaz yerlere ev ve dükkân yapılmaması, kalenin imar ve savunma nizamının gözetilmesi. Devşirme işleri ve devşirme eminlerinin denetimi. Bir yerin aranması ve baskın düzenlenmesi veya bazı şahısların tevkifinde kadı emrinin gerekli olması. İmam ve müezzin tayini. Vakıf mütevellilerini denetlediği gibi tekkelerin kontrolünü yapmak, ehliyetsiz derviş ve şeyhlerin halkı ifsat etmemesini sağlama. Aynı şekilde vakıf medreselerinin nizamını gözetir, usulsüz müderrisler ve idare hakkında merkeze arzda bulunur ve bilhassa talebenin durumunu denetler. Yargıçlık fonksiyonunu yerine getirmesi. Askerî sınıf mensuplarını (vergiden muaf müslim, gayrimüslim yönetici ve yönetime yardımcı olmaktan dolayı imtiyaz ve ihtiyar sahibi olmuş zümre) teftiş etme. Sosyal görevleri; yetim mallarının idaresi, nafaka tayini, miras, evlilik akdi, cemaatin isteklerini merkeze bildirme. Şehirlerin alt yapısal düzenlenmesi ve imar nizamının korunması bu nedenle vakıf mütevellilerini kontrol ve azl yetkisi vardır. Medreseleri kontrol etmek, müderrislerin tayin ve azli için arz yetkisi, imaretlerin ve talebe-i ulumun iaşesini denetlemek ve gözetmek. Ekonomik olarak da; vüzera haslarının kontrolü, mukataa işlerinin kontrolü ve denetimi, alacak senedi ve kefalet senetlerinin tanzimi, zanaatkâr ve esnafın kontrolü. İstifçilik ve karaborsacılık faaliyetlerini önleme. Ülkede pazaryeri değişikliği, bürokratik ihtisaslaşmanın olmadığı bir cemiyette belediyenin iktisadî kontrolü, çarşı, pazar denetimi, her yıl ürün ve hizmetlere muhtesip, lonca kethüdası ve yiğitbaşılarıyla narh konması. Avarız hanelerinin kaydı ve muhafazası ve bu verginin toplanması, para rayicine dikkat etmek, rayicden fazlasına sikke mübadelesini önlemek; tedavülde kalp veya kırık sikke bulundurulmasına mani olarak, müsebbiplerini cezalandırmak. Mukataaya verilecek yerler için mukataa sahibine iltizam tezkiresi vermek ve mukataa beratının sicile kaydı. Bu üç sınıfta topladığımız kadıların görevleri salt olarak sadece belirtildiği sınıfta ele almak yanlış olur ve bütün görevleri etkileri iç içedir.
Toprak kadılığı
Sefer esnasında padişahla birlikte giden kadıaskerler, orduya ait işleri görürlerdi. Ancak padişahların sefere gitmeyi terk etmelerinden sonra kadıaskerler de seferi terk etmişler ve serdar-ı Ekrem olarak sefere giden veziriazamların yanlarına vekâleten “ordu kadısı” ismiyle emekli olmuş mevali denen büyük kadılardan biri kendisine bir tayin beratı verilmişti.
Kadı Yardımcıları Naib
Naib vekil demektir. Mahkeme-i şeriyyeler’de kadılar namına muhtelif hizmetlerde vazife gören naibler vardı. Naibin bir veya birkaç olması kadının tayin edildiği Osmanlı kadısı da aynı şekilde naib tayin eder; ancak bunların sayısını kendi arzusuyla ile arttıramaz. Yeni bir naib tayini ile bölgesi dahilinde mahkeme kurması için, bunun gereğini merkeze arz etmesi ve tayin ve kurtuluş (ihdas) iznini alması gerekirdi.
Naibler, yatay bir hiyerarşi içinde kadının görevlerini kendi nahiyelerinde yerine getirirler.
İmam
Bir imamın hukuk adamı ve yargı görevlisi olarak hiçbir rolü yoktu. Belki bazı anlaşmazlıklarını, bir cemaat üyelerinin yakınlık havası içinde çözmekte rolü oluyordu. Ama o daha çok bir muhtar görevini yerine getiriyordu.
Subaşı
Subaşının asayişle ilgili görevleri sadece şehir içine mahsus değildi. Subaşının asayişle ilgili İki görevi vardır. Birincisi bad-ı heva adı altında toplanan cürm-ü cinayet, niyabet, resm-i arusana gibi vergileri toplamaktır ki (mali görev), ikinci görevde bu mali göreve, ilişkin olarak kolluk görevini yerine getirmektir. Ancak kadının kolluk görevini vekaleten subaşıya bıraktığı malûmdur. Subaşı bir anlamda adlî zabıta, diğer anlamda en yüksek emniyet görevlilerinden biridir ve infaz memuru olarak Osmanlı kadısının en başta gelen yardımcısıydı.
Yasakçılar
Bunlar geceleri çarşı ve pazar yerlerini beklerlerdi. Şehrin neresinden ne kadar ases bekleyeceği kanunnamelerde belirtilmişti. Görevleri karşılığında, asesler dükkân sahiplerinden belirli bir ücret alırdı.
Kale dizdarları
Beylerbeyi, sancakbeyi ve kadının denetimi altında şehrin iç kalesinin (ki hazine ve mühim evrak buradadır) müdafaa ve inzibatından sorumlu olan dizdar ve kale erlerini de kadının yardımcısı olan ehl-i örf arasında saymak gerekir.
Kassamlık
Vefat etmiş olan bir kimsenin terekesini varisleri arasında taksim eden şer’i memura kassam denir. Her kadılıkta müstakil bir kassam defteri vardı.
Muhtesib ve narh işlemi
Muhtesib, klâsik İslâm da çarşı pazar kontrolü dışında, re’sen ahalinin toplum kuralarına uymasını denetler ve zorlardı. Muhtesib dini kurallara uyulmasını sağlayan geniş görevli bir memur olarak kadıyı da bu konuda uyarır ve eleştirebilirdi. Osmanlı döneminde muhtesibin bu görevleri son derece daralmış ve o diğer örf ehlini meydana getiren memurlar arasında özellikle çarşı pazar ve narh kontrolüyle, meskukatın rayicine dikkat etmekle görevli bir memur haline gelmiş olup, kadının başlıca yardımcısıydı.
Kadı ile muhtesibin önemli bir görevi para rayicine dikkat etmek ve alış verişin bu rayic üzerinden yapılmasını sağlamak. Tabiî bu gözetim ve denetimi asıl yürüten muhtesibdir. Kadı ve muhtesibin başlıca görevi, iaşe maddelerine (bilhassa hevayic-i zaruriye denen et, ekmek, yakacak gibi) narh koymak. Muhtesib, kadının yanında eşraftan ve lonca temsilcilerinden meydana gelen bir kurulla narhı tespit eder.
Narh Tanzimat’ın ilânından sonra yavaş yavaş birçok maddeler üzerinden kalkmış ve nihayet et ve ekmek gibi birkaç zarurî madde ile sınırlı kalmıştı.
İstifçi ve karaborsacıları takip, esnafın teftişi, fiyat, ölçü, kalite temizlik kontrolü ve uygunsuzluk edenleri cezalandırmak muhtesibin görevleriydi.
Kadının denetimi
Kadıların suistimali, kanunsuzca verdikleri hükümler ahalinin şikâyetine sebep olur veya devlet yönetiminin dikkatini çekerse, teftiş yoluna gidilirdi. Bu gibi hallerde merkezî hükümet beylerbeyi veya sancak beyi rütbesinde birini gönderir ki buna müfettiş paşa denirdi. Yahut da dergâh-ı ali çavuşlarından biri mübaşir müfettiş olarak gönderilirdi. Bir kadının çok kere padişah fermanıyla bir başka kadının icraatını denetlediği görülmektedir.
Toprak kadılığı
Bunlar tahkiki gereken yolsuzlukları tahkik ve teftişle görevliydiler.
Protokoldeki yeri
İslâm tarihinin her döneminde kadılar en yüksek mevkilere kadar yükselebilmişlerdir. İlmiye sınıfından olup, kul taifesinden olmadıklarından dolayı ehl-i örf gibi siyasetle cezalandırılamazlardı. Kadı; yargıç, beledi amir, asayiş görevlisi, malî yetkili, İslâm cemiyetinin temsilcisidir.
C- OSMANLI'DA MAHKEME
Mahkeme binasının yeri
Kadı İslâm cemaatinin hâkimi olduğundan davayı camilerde görmekteydi. Cami aynı zamanda medrese idi. Ancak mahkemenin camide kurulması gibi bir kesin kurala da teoride rastlanmamaktadır. Esas prensip kolayca ulaşabilecekleri bir yerde mahkeme kurulmasıdır. Adaletin icrasında mekân farkı gözetilmez. Kadı mahkemeyi rivayete göre evinde de kurmuştur Osmanlı kentlerinde anıtsal bir resmî mahkeme binası yoktu. Genellikle kadı kendi evini mahkeme olarak kullanır. Ancak bu bina hususî mesken niteliğini de kaybeder. Ahali davayı serbestçe takip edebilir ve burası mahkeme binası niteliğini kazanır. Bazen kentin büyük camii yanında olurdu.19. yy ortalarına kadar İstanbul kadısının belli bir mahkeme binası yoktu. 1837 İstanbul kadısının makamını dolayısıyla mahkemesini bab-i Meşihatteki boş odalara naklettiler ve böylece İslâm tarihinde ilk defa olarak kadı anonim resmi bir yere sahip oldu.
Yargılama usulü
İslâm hukukuna göre mahkeme sadece bir hâkimden kurulacaktır. Bu monist kural İslâm yargılama usulünün temelidir ve sünnî mezhebinin bütün okullarınca kabul edilmiştir. Hem şer’î hem örfî davalarda tek yetkili mahkeme durumundadır. Hâkimü’ş-şer de denilen kadılar önlerine gelen şer’î davalara fıkıh kitaplarında, örfî davalara da kanunnamelerde yer alan mahkemelerde diğer fukahanın ve dinleyicilerin hazır bulunması temel prensiptir. Kadının duruşması herkese açık olmalıdır.
Nazariyatta mahkeme günlerinin adı ve sayısı saptanmamıştır. Kadı İslâm’ın ilk zamanlarından beri bu konuda serbesttir. Duruşma için istediği günleri seçer. Kadı kadınlar için ayrı bir gün tayin eder veya onları erkeklerden önce mahkemeye alır.
Mahkeme esasta gece gündüz müracaata açık olmalıdır. Gayr-i müslimler kendi aralarındaki nizaa’nın halli için de Osmanlı kadısına başvurmaktaydılar. Osmanlı kadısı yargılamayı Hanefî mezhebinin kurallarına göre yapar. Fakat davacı davasının diğer 3 mezhepten birinin ahkâmına ve içtihadına göre bakılmasını talep ederse buna uyulmak zorundadır.
Kadı babasının ve nesepten birinci derecedeki yakınlarının taraf olduğu davada hüküm veremez. Buna karşılık hasta, aç ve aşırı yorgun değilse hiçbir dava müracaatını reddedemez. Tarafların öneri, ifade ve cümlelerini dinlemekten ve dikkate almaktan kaçınamaz. Kadı duruşmada hazır olmayan taraf (ga’ib) aleyhinde hüküm veremez. Müşavere İslâm hukukçularınca tavsiye edilmektedir. Tarafların vekil ile temsili mümkündür. Şahitleri kabul edip etmeme konusunda, İslâm’ın ilk asırlarında kadı geniş yetki sahibiydi. Kadı ispat vasıtası için şahadetle yetinemez. Gerektiğinde keşif yapması gerekir. Kadının hükümlerinin tam ve kesin olması gerekir. Verdiği hüküm derhal zabta geçirilip sicil edilir.
Teoride ve pratikte İslâm kadısının hükmü sadece iki şahit tarafından tasdik edildikten sonra yürürlüğe girer. Bu nedenle İslâm ülkelerinde şahitler Osmanlı mahkemelerinde de şuhud ul hal bu fonksiyonu görmekteydi.
Mahkeme’nin İstiklâli
Kadı mahkemesi hükümlerinin ehl-i örf ve hattâ sultanın emirlerinden bile bağımsız olmasına dayanan ve Osmanlı hukuk sisteminin temellerinden biri olan bir prensiptir. Kadı hükmü olmaksızın hiçbir fert ehli örf tarafından cezalandırılamaz.
Mahkeme Görevlileri
Kadılar yargı işlerini tek başlarına yapmakla birlikte mahkemede sayıları değişen yardımcıları da vardır. Bunların başında bizzat kadı tarafından tayin edilen naibler gelir.
Bunun yanı sıra yargılamanın alenî olarak yapıldığını gözlemleyen ve mahkeme defterlerine isimleri yazılan şühüdül-hal kadının önemli yardımcılarındandır.
Mirasla ilgili problemleri çözen ve tereke taksimleriyle ilgilenen kassamlar, mahkeme kayıtlarını zaman içinde geleneği oluşmuş yazım usulleri çerçevesinde tutan hüccet ve ilâmları kaleme alan kâtipler, defterdarlıkla halk arasındaki malî anlaşmazlıklara bakan miri kâtipleri, sanıkların mahkemeye celbinde hizmetleri olan muhzırlar, arabulucular, muhtesipler, subaşılar idi.
Mahkeme Arşivi
Bir kadı mahkemesinde merkezden gelen fermanlar, normal askerlik işlemleri ve dava özetleri fazla ayrıntıya girmeden kaydedilmiştir Osmanlı mahkeme arşivleri daha ayrıntılı olup bu belgelerin saklanması ve düzeni bürokraside önemle üzerinde durulan konu idi. Bir kadının bu defterleri kayıp etmesi veya tahrifi cezayı gerektirir.
Mahkeme Gelirleri
İslâm hukukunda mahkeme harçları belirlenmiş değildir. Eğer kadının başka geliri yoksa mahkemedeki görevinde makul bir ücret alması uygun görülmüştür. Sonraları kadının görevinde belirli bir harç alması adeta kanunlaşmıştır. Osmanlı adlî sisteminde ise, alınacak harçlar her sancak kanunnamelerinde ayrıntılı olarak belirlenmiştir.
Mahkeme harçlarını belirleyen ilk kanunname Bayazid devrinde H. 976/M. 1394 yılında çıkan kanunnamedir.
D-TANZİMAT SONRASI GELİŞMELER
1254/1838 tarihinde kadıların yetkilerini kötüye kullanmalarını önlemek ve mevcut usulsüzlükleri ortadan kaldırmak amacıyla Tarik-i ilmiye dair Ceza Kanunname-i Hümayunu yürürlüğe konulmuştur.
253/1837 tarihinde kaz askerlikler birer mahkeme olarak Bab-i Meşihat’a nakledilmiş ve bütün kadılar şeyhülislâma bağlanmıştır. Bu arada kadıların idarî, mahallî idare yetkileri de kaldırılmıştır
Nizamiye mahkemeleri 1286/1870 tarihli bir nizamnameyle kurulunca Osmanlı adliyesinde dualizim başladı ve iki adlî mahkeme ayrı ayrı sahalarda yargı görevini yürütmekle görevlendirildi.
TBMM’nin teşkilinden sonra 4 sene daha aynı karar- name uygulanmış ise de 1342/1924 tarihli Mahakim-i Şer’iyenin ilgasına ve Mahakimin Teşkilâtı’na ait Ahkâmı Muaddil Kanun ile bu mahkemelere son verilmiştir.
|