Durun kalabalıklar Kadir Bayrak Sayı:
92 -
Ali Erdal Hocamızla çocuk denecek yaşta, ortaokul sıralarındayken tanıştık. Ancak dâvâsına aşinalığımız üniversite yıllarına denk gelir.
Hayata dâvâsının penceresinden bakan, fikreden, eser kaleme alan, dâvâsı için yazan, dâvâsı için susan, emsallerinden farklı bir insandı muhatabımız…
“Dâvâ ve dâvâsına sahip çıkan adam, öyle hâkim bir renk, öyle hâkim bir ses, öyle hâkim bir koku ki onu ve dâvâsını bir kez, bir anlığına görmek, duymak, hissetmek bile hayatınızın bir an’ında sizi kendisine çekmeye ve iç muhasebesi yaptırmaya yetiyor... Aslında dâvâ adamının şahsında kader, sizi hesaba çekiyor. Onu bilene, duyana, görene kadar ne yaptığınız ve yapmadığınız sizin meseleniz ama mademki artık onu bildiniz, gördünüz, duydunuz bundan sonraki hayatınızı yeniden ona göre şekillendirmek mecburiyetindesiniz. Görüşlerini kabul et veya etme ama kabul ederken de itiraz ederken de dâvâ adamı, hayatınızın merkezine yerleşmiştir artık.” (Kardelen, 80. Sayı, Sohbet)
Beşinci ve son eseri “Durun Kalabalıklar” yayınlandı. Ömrünü vakfettiği Büyük Doğu dâvâsına yakışan bir kitap çıktı ortaya.
“Necip Fazıl hakkında bir eser kaleme almak…
İçimden bir ses, uzun zamandır, bir saniye bile durma, diyor… Diğer ses: Haddini bil, yazılanları okumak neyine yetmiyor?.. Bu baş döndürücü tahterevalliyi, bir kararla durdurmalıyım…”
Eser, kaleme alınmasaydı inandığı değerler bütünü sebebiyle bir şeyler eksik kalacaktı. Emir kipiyle söylenmiş “Kitap yazın, kitap!” hitabına kendini muhatap kabul etmenin tabii neticesi olarak Durun Kalabalıklar’ın yazılması gerekiyordu.
“Onun hakkında kitap yazmakta tereddüt edenler, “damla ummanı anlatamaz” diyor. Evet, ama bir kanaat sahibi olunur, bir hükme varılır. Bunu söylersiniz! Siz anlamamış ve anlatamamış olsanız bile, onun ve eserlerinin anlaşılması için yeni bir bakış açısına, yeni bir usule vesile olmuş, yeni bir ufuk açmış olabilirsiniz. Çorbada tuzunuz olur ve bir hayra vesile olabilirsiniz.”
Rahmetli Üstad’ı merkeze aldı eserinde, Üstad’a ilişkin fikirlerini, hatıralarını paylaştı bizimle.
“Bir gün, bu memlekette, her şeyi yeniden nizamlamak mecburiyeti anlaşılacak ve o gün, -ademe mahkûmiyetin tam tersi olarak- onu hakikatiyle anlamak şart olacak.”
Eserinin giriş kısmına aldığı bu iddialı cümle; Üstad’dan bahsetmenin, ondan bir iki mısra okumanın “moda” olduğu ve onun izinden gittiklerini söyleyenlerin hayli çoğaldığı günümüzde ne ifade eder, onu okuyucu takdir edecektir ama sahibinin, bu cümlenin içinde barındırdığı mânâya şiddetle inandığına, dâvâsına muttali olduğum 1994 yılından beri tam 23 yıldır şahidim. Ve öyle zannediyorum ki o buna, eserinde anlattığı şekilde, Büyük Doğu’yu bulduğu anda inanmıştı:
“… Bir gün, benim için yeni olan bir dergi gösterdi:
–Bunu da alır mısın?
Dosya kâğıdı ebadında bir dergi… Kapakta iki arslan resmi… Alttaki uyuyor. Üstte, cami önündeki gayet heybetli!.. Yeleleri kabarmış, gözlerinden şimşekler çakıyor… Ve iki resmin arasında bir not: “Arslan uyanırken!”…
O an… Öyle geldi ki bana… Uyanan arslan Büyük Doğu’ydu ama bu kapağı her gören, bu kompozisyonun, kendi içindeki arslanın uyanışını temsil ettiğini de hisseder. Hiç tereddüt etmedim:
–Alırım!
Derginin adını bilmeden, kapak kompozisyonunu gördüm aldım...
Baktım, en üstte derginin adı… Sınıf arkadaşımın “çok kötü bir şeymiş” dediği dergi:
“Büyük Doğu… Necip Fazıl Kısakürek… Yirmibirinci yıl, 30 Eylül 1964. Sayı: 1”
“Birincilik şartlarıyla doğruluş ve doğuş.”
Benim için de öyle... (…)”
Bir insan sevdiğini nasıl anlatsın? Hele sevilen Üstad ise… Onun koyduğu ölçülere riayet ederek, sınırları aşmadan, gerçekleri de sınırlara feda etmeden… Zor iş… Durun Kalabalıklar’da bu zor işin de üstesinden gelinmiş. Üstad’ın edebiyatımızdaki, fikir dünyamızdaki, hayatımızdaki yeri matematik bir gerçeklikle tespit edilmiş, delillendirilmiş.
Şiirin, insan olmanın alâmet-i farikası; şairin de düşünen adamlar orkestrasının şefi olarak tarif edildiği bölümü takip eden “Büyük şair kriterleri” kimsenin itiraz edemeyeceği ölçüleri ortaya koyuyor. Büyük şair kriterlerinin tek tek ele alındığı ve Yunus Emre ile Üstad arasındaki benzerliklerin öne çıkarıldığı bölümler ise hayli dikkat çekici…
“Allah Türk milletini seviyor ki, “hanesinin” yıkılacağı iki buhranlı dönemde, dertlerine derman olacak iki şair ihsan etti. İki yâr… İkisi de milletlerini ruh kökünde tutan, ruh köküne yapıştıran, ruh köküyle kaynaştıran ruh ikizleri…”
Kitabın “Takdim” bölümünde Muzaffer Doğan Ağabeyimizin çok doğru bir tespitle, Üstad’ın “sadece lafına değil çilesine de dost” olduğuna şahitlik ettiği Hocamız, son eseriyle sadece Necip Fazıl hakkında bir eser kaleme almadı, eseriyle esaslı bir şeye de imza attı: Yarının gündemini teşkil edecek Büyük Doğu davasında kendi yerini de enlem ve boylam verircesine tayin etti, gösterdi…
|