Sonsuz Sır Bayraktar Sayı:
38 -
Miraç Gecesi… Burak üstünde mesafeler kateden Allah Resûlü’nü. “Sidre-tül Münteha’ya; aklın münteha, nihayet noktasına getiren en büyük melek, bu noktada bir adım daha ileri gitmeyi mümkün kılmayacak bir haşyet edâsıyla durur ve der ki:
- Ben buradan ileriye gidemem!.. Bir adım daha atarsam kanatlarım yanar!
Allah Resûlü sorar:
- Ya nasıl gidilir, buradan ileriye?
- Aşkla…
Ve O olmasaydı oluşun olmayacağı peygamber bir püskürüş gibi, nur püskürüşü gibi tecelli içinde bırakır kendisini…
Meleğe verilmeyip insana verilen “Sonsuz Sır”…
İnsan… Sevgilisinin dilinden bizzat yaratıcısının “Ben insanın en büyük sırrıyım ve insan benim en büyük sırrım” dediği muhteşem varlık. Yine onu yoktan var edenin, kelamın ulaşabileceği son nokta kitabındaki vasıflandırmasıyla “eşref-i mahlukat”…
Maddesi, bedeni değil bu yazımızın konusu ama şunu da söylemeden edemiyorum. Şifa köşemizin yazarı Doç. Dr. Mesut Başak’ın bir tespiti var insanın maddesi, bedeni üzerine. İnsan hasta olduğunda şaşırırız diyor yazarımız, oysa şaşırılması gereken sağlıklı olarak ayakta durması. Bu kadar komplike, birbirinden bu kadar farklı organların birbirleriyle bu denli uyumlu çalışmasına niye şaşırmıyoruz… Ne kadar doğru bir tespit.
Tam olarak anlamadık ya, hadi diyelim ki maddesindeki sırları, yıllar hatta yüzyıllardan beri inceleye inceleye anlar gibi olduk, peki ruhunu ne yapacağız? Ruhunun derinliklerini, sırlarını meydan yerine çıkaracak bir mikroskop veya röntgen cihazı icat edildiğini duyanınız var mı? Nedir ruh, redededir?
Üstad Necip Fazıl’ın aklı gere gere kopma noktasına getirdiği bir tespiti vardır, malum. İnsanı duyunca şimşek gibi çarpan ve olduğu yere mıhlayan: “Benim elim, benim ayağım, başım, gözüm, kalbim vs… Vücudumuzu terkip eden her şeyi benim diye sayıp tüketebileceğimize göre ya ben nerede? O kimin?”
Günümüz insanı da aynı soruların cevabını arıyor (!) olmalı. Yoksa gündeme bir anda düşüveren İsrail kaynaklı, sözde kişilik geliştirme ve ansandaki sırları açığa dökme iddiasındaki organizasyonların, önünde secde edilen ayaklarını yıkadığı su içilen Budist rahiplerin bu kadar ilgi görmesini nasıl izah edeceğiz? Güneşi ceketlerinin astarında kaybedenlerin hali.
Güneşi kaybedenler, onu yanlış yerlerde aramanın sıkıntısını çekiyorlar, bugün. Oysa sır kavramının teslimiyetle bağını idrak etmiş olsalar, olsak bütün nasıllar, niçinler sona erecek.
Miraç gecesinin ertesi günü. Peygamberlerden sonra, gelmiş ve gelecek insanların en büyüğüne, Ebubekir Hazretlerine geliyorlar ve diyorlar ki:
-Peygamberin dün gece şuralara, şuralara gittiğini söylüyor. Sen ne dersin?
-Bunu O mu söylüyor?, diyor İkinin İkincisi. “Evet” cevabını alınca, teslimiyetin kıyamete kadar sürecek muazzam ölçüsünü dillendiriyor, en büyük sahabi: O söylüyorsa, doğrudur.
Başka söze gerek yok, işte hayat iksiri ölçü: O söylüyorsa, doğrudur.
|