KRAL ÇIPLAK Bayraktar Sayı:
40 -
Madem ki elle tutulmaz, gözle görülmez mücerret bir kavram hakkında yazı kaleme alacağız o halde yazımıza, konu edindiğimiz kavramı, eksik bir yanı kalmayacak, hani eskilerin 'ağyarını mani, efradına cami' dedikleri tarzda tanımlayarak başlamamız uygun olur, değil mi? Peki o zaman dilimize "küreselleşme" olarak yerleşen -onun da ne kadar doğru bir tercüme olduğu şüpheli- kavramın tarifini yapmaya çalışalım:
İki hidrojen ve bir oksijenin bileşiminden su meydana gelir, filan sayıyla falanın toplamında şu netice elde edilir veya apandisti patlayan hastaya şu şekilde müdahale edilir gibi dünyanın her yerinde geçerli ilmî bir gerçekliğimiz olmadığına göre, öncelikle küreselleşmenin hangi ihtisas alanın kavramı olduğunu tespit etmemiz gerekir. Öyle ya ele aldığımız kavram iktisadî de olabilir, sosyolojik de... Siyasî bir yönü bulunduğu gibi, din kaynaklı da olabilir. İnsanlığın menfaatine hizmet edebileceği gibi, sadece belli bir kesimin amaçlarını gerçekleştirmek için de uydurulmuş olabilir.
Yol haritamızı çizdiğimize göre, yukarıdaki sırayı takip ederek küreselleşmenin hangi ilgi alanının kavramı olduğunu tespite geçebiliriz. Sınırların, gümrüklerin kalktığı, bölgesel ve daha büyük çapta ekonomik birliklerin kurulduğu, düne kadar kapalı kutu Çin'in pek çok ülke ekonomisini menfi yönde etkilediği günümüz dünyasında küreselleşmenin iktisadî yönünün bulunmadığını söylemek mümkün değil. Doğru veya yanlış insanı temel alan her fikrin sosyolojik ve siyasî yönünün olduğunda da şüphe yok. Günün moda tabiriyle aklı biraz komplo teorilerine yatkın olanlar küreselleşmenin, bazılarının 19.yüzyılın sonlarında önlerine hedef olarak koydukları dünya hâkimiyeti için uydurulmuş ve bu gayeye hizmet eden bir kavram olduğunu da söyleyeceklerdir.
Geçen sayımızdaki yazıma da aynı buhranlar içinde başlamıştık:
"Çok zamandır bir anafor içine yuvarlandık gidiyoruz Globalleşe globalleşe o kadar küçüldü ki dünyamız, kendisiyle birlikte küçülen hafızalarımızda başka kelimelere yer kalmadı artık. Bundan sonra varsa yoksa globalleşen, küreselleşen dünya, yeni dünya düzeni, liberal ekonomi, kapitalist sistem...
Her kim veya kimler icat ettiyse bu kavramları, aciz dünyamızı ve bizleri yüklerimizden de kurtarmayı ihmal etmediler tabi ki. İdeolojiler, fikirler, kutsal sayılan her şey, bu arada din de çöpe atılmaktan kurtulamadı. Ya bu çöpe atılanların geride bıraktığı boşluklar? Bu da düşünülmüştü elbette insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları hayvan hakları, çevre hakları... Sizin anlayacağınız sonu gelmeyen bir haklar sepeti sunuldu biz aciz kullara. Söz konusu kavramların içlerinin ne kadar boş olduğunu, ülkeden ülkeye hatta kişiden kişiye anlayış farklılığı göstereceğini, gücü yetenin bu kavramları hangi amaçlarla kullanacağını günümüz insanına nasıl anlatabilirsiniz ki? Her zaman "kral çıplak" demek de istenen neticeyi vermiyor maalesef."
Sizin anlayacağınız netameli bir şey bu küreselleşme... Körlerin fili tarifi gibi neresinden tutarsanız oraya göre şekillenecek bir kavram, Hakkında çok şey söylenip, sayfalar dolusu makalelere, araştırmalara konu olacak ama yine de tam olarak anlatılamayacak, anlaşılamayacak bir şey iste.
Tarifini yapmak gayretiyle başladığımız yazımızda buna muvaffak olamasak da en azından şunu tefekkür ettiğimizi sanıyorum: İnsanlık peşine takıldığı küreselleşme ve benzeri içi boş kavramlarıyla hızla bilinmeyene doğru ilerliyor Ancak bu gidişin bir gün, bir yerlerde duvara çarparcasına sekteye uğrayacağı ve insanlığın varlık emniyetinden mahrum kalacağı bir günde dünyaya yine fikrin yön vereceğine inanmak istiyorum.
|