Demokrasilerde ?ARE T?kenmez Bayraktar Sayı:
58 - Ekim / Aralık 2007
Kavramlarla konuşuruz ama hepimizin bu kavramlardan aynı şeyi anladığı söylenemez. Pi sayısı, kare, açı gibi matematik değer ifade edenler dışında soyut hattâ pek çok somut kavramın, her insanda ve her millette farklı algılandığı muhakkak... Mesela "kitap" mefhumunun Türk’te, Arap’ta, Japon’da veya İngiliz’de aynı duygu ve düşünceleri meydana getirdiği iddia edilebilir mi? Sayılan diğer milletlerin "kitap" deyince ne söyleyeceklerini tam olarak bilmemekle birlikte az çok fikir yürütebiliriz ama bize aynı kavram hakkında görüşlerimiz sorulsa, büyük bir çoğunluğumuzun "hangi kitap?" diyeceğinden eminim. Kitap bizim için somut bir maddedir; masanın üstünde duran, yeşil renkli, kalın olan gibi... Bir mefhum olarak kitap daha sonra aklımıza gelir.
Hal böyle olunca "demokrasi" gibi bir yanıyla bizim icadımız olmadığı için en azından bize yabancı, fikir yönüyle soyut, milletten millete uygulama farklılıkları gösteren bir kavramı nasıl anlamalı ve nasıl izah etmeliyiz!.. Bugüne kadar nasıl anladık ve izah ettik, bundan sonra nasıl izah edeceğiz?
Sözlüklere bakarsanız halk idaresidir, demokrasinin karşılığı. İki kelimeden meydana gelmiş orijinal halinin bire bir Türkçe’ye tercümesidir sizin anlayacağınız. Daha sonra uzun uzadıya nasıl bir yönetim biçimi olduğu anlatılır. Ama önemli olan mefhumun, kavramın duyduğumuzda zihnimizde meydana getirdiği o ilk anlayış biçimidir. "Hangi kitap?" örneği gibi...
Oysa aynı kavramın kültüründe Manga Carta’sı olan bir İngiliz’de, Fransız İhtilali olan bir Fransız’da benzer etkileri meydana getireceğini söylemek komik olur. Bu bir tespittir ve bunda ne İngiliz’i, Fransız’ı övmek ne de içinden çıktığımız milleti yermek niyet ve iddiası yoktur. Şunu kabul etmek gerekir ki istişare ne kadar bize aitse, demokrasi de onlara aittir ve onların icadıdır, tarihî seyrini orada tamamlamıştır, dolayısıyla kavram da onlarındır.
Bu açıdan demokrasinin bizde kabullenişi de ilginçtir. Bunu hemen hepimizin günlük konuşma dilinde kullandığı deyimlerde görüyoruz. Özellikle bir kesim vardır ki içimizde, tam bir Machiavelist anlayışla demokrasiyi sahiplenir. Traji-komik bir anlayıştır bu...
Sokakta, kaldırımda yürüyorsunuz, biri kaldırımı işgal etmiş, karşıdan gelene yol vermek zorunda kalıyorsunuz. Kaldırımı işgal edene yaptığının yanlış olduğunu bir ikaz ediverin hele, alacağınız cevap bellidir: "Bu ülkede demokrasi var kardeşim!"
Adam tepenizde tepiniyor, hopluyor, zıplıyor, gürültü, patırtı... Size hayatı dar edecek bu davranışlar, onun demokratik (!) haklarıdır... Demokrasisi olan bir ülkede, hem de adamın kendi evinde ne yaptığına biz nasıl karışabiliriz ki...
Ya menfaatine olan bir işi yapmak için kırk dereden su getiren, kırk takla atan, kanunu, uygulamayı tersine çeviren, onların etrafından dolaşan ve nihayetinde işini gören adamın "demokrasilerde çare tükenmez!" tavrına, sözüne ne demeli! Yasak da olsa, suç da olsa, günah da olsa önemli olan işi kitabına uydurmaktır. Netice elde edilene kadar her yol mübâh...
Kapitalizmin hüküm sürdüğü bir yerde demokrasi de dahil hiçbir insan icadı anlayışın tam olarak, layıkıyla uygulanamayacağını, buna başta kapitalizmin engel olacağını kabul etmekle birlikte, Batılının demokrasiyi bir hayat tarzı olarak gördüğünü ve onu hayatında yaşadığı inkar edilemez bir gerçektir.
Bizimle batının demokrasi anlayışındaki farklılığın temelinde bu yatıyor olsa gerek. "Bu ülkede demokrasi var!", "Demokrasilerde çare tükenmez!" kavramları dilimizde kullanıldığı müddetçe, farklılıklar da devam edecek...
|