Gen?lik Sahibini Aryyor Kadir Bayrak Sayı:
51 - Ocak / Mart 2006
Sahildeki kum tanelerini andırıyor, gençliğimiz… Kemiyette, yani sayıda çok ama keyfiyette kalitesi azalan bir gençlik… Kötü rüzgârların önünde sürüklediği dalgalar, sahile her vuruşunda bir parçasını alıp götürüyor kum tanelerinin. Bir kere denizin dibine düşmeye gör. Artık hangi derin dalga kum taneciklerini sahile kavuşturabilir ki…
Uyuşturucu bağımlılığı, okulda, okul dışında öğretmenlere kadar yansıyan şiddet, itaatsizlik, daha neler neler... Gündemimizin büyük bir kısmını bunlar meşgul ediyor artık. Alınan, alındığı iddia edilen önlemlerse yetersiz; zira günübirlik, sade suya tirit...
İşin acı yanı, vurun abalıya misali eline kalem alan, önünde mikrofon bulan başlıyor mevcut gençlik hakkında ahkâm kesmeye... “Durun bakalım bu çocuklar gökten zembille inmediler, bu hale durduk yere gelmediler” diyenine pek rastlamadım. Okulda uyuşturucu partisi düzenleniyor diye haber yapan ve bu çocukları alacakları üç beş puan reytinge feda edenlerin, “iyi de çocuklarımız niye böyle bir şey yaparlar; hadi onlar bu hataya düştü, ya biz ne yapabiliriz, şimdi bize düşen sorumluluk nedir” anlayışından uzak olduklarında hemfikirizdir, zannederim.
Bir kere şunu kabul etmek lâzım; sayılıp dökülen kötülükler gençliğin bugünkü hale gelmesinin sebebi değil… Bunlar, netice... Eşyanın hakikatini olduğu gibi anlayamamanın neticesi…
Her yazımda kapitalist dünya düzeni hakkında fikir beyan etmemden sıkılmış olabilirsiniz ama neylersin ki, gençliğin bu hale düşmesinde de birinci plânda sorumlu başka bir şey göremiyorum. Hak, özgürlük, eşitlik gibi kavramlar uğruna sokaklara dökülen, en azından kendilerini böyle tarif etmekten büyük bir haz alan 60’lı yılların kuşaklarına zıt, benim de bir parçası olduğum 80’li yıllar gençliği, sokaklarda hiç vakit öldürmedi. Bizim böyle işler için hiç boş zamanımız olmadı ki… Büyük büyük amcalar zamanımızın tamamını televizyon karşısında geçirmemizi uygun buldu, biz de öyle yaptık. Diyebilirim ki bu anlayışın neticesi olarak bizim kuşağı anne babamızdan çok televizyon eğitti, büyüttü. (Ceyar)ın kötülüklerinin kasıp kavurduğu Dallas’ı izleyerek büyüyen emsallerimin, bugün çektiği diziler (Ceyar)a rahmet okutuyor. Kimin eli kimin cebinde anlayışını geçtik, kimin çocuğunu kimin taşıdığının belli olmadığı bir dünyadan bahsediyoruz. Böyle başa böyle gençlik…
Gencinin de ihtiyarının da hayatı bu... İnterneti yok sayabilir miyiz şimdi? Bir faydasının yanında kim bilir ne zararları oluyor gençliğimize, insanımıza, insanlığa… En basitinden internet aracılığıyla bir dil peydahlanıyor, benim anlamakta zorlandığım, babamın, dedemin hiç anlamadığı... İlkokul sıralarında kullanılan cep telefonlarına bile hâkim bir dil, bu. Bu dili kullanan çocuklar tarhana çorbası içmiyor, henüz onun ayakta içileni icat edilmedi, zira. Damak zevkleri bizimkinden farklı... Giyimi, kuşamı, eğlence anlayışı ha keza...
Evet, gençliğe bir şeyler oluyor; kapitalist dünya, paranın, maddenin dünyası kendi gençliğini yoğuruyor. Sen eşyaya hâkim değilsen, hâkim olan bu hakkını sonuna kadar kullanır. Kullanıyor zaten.
Eşyanın hakikatini anlamadık. Eşyaya, yani her şeye hâkim olmak için önce bu inceliği anlamak gerekirdi ya, biz onu da anlayamadık. Televizyon, sinema, internet, cep telefonları, gazete ne kadar bizimse, gençlik de o kadar bizimdir.
İşe buradan başlamak gerekiyor, bence…
|