Ayak sesleri Ali Erdal Sayı:
102 -
Demir sert, pamuk yumuşak, sünger esnek... Bitkide başka lezzet ve gıda; meyvada başka, sebzede başka... Ette ayrı. Sütte ayrı fayda ve tat... Kavak gökleri ve yücelikleri işaret ediyor, ayrık yere yayılmış; bu tezata rağmen ‘bitki’ diye bir türün içinde beraberler; ancak uzmanın bileceği kim bilir kaçıncı alt kümelerde ayrı ayrı yer alıyorlar. Gözle göremeyeceğimiz canlılar da, filden büyük yaratıklar da ‘hayvan’ kümesi içindeler... Sıvı, katı, gaz maddeler… Canlı cansız her varlık, kendine mahsus özelliklere sahip. Say say bitmez... Beş duyu dışındakiler de cabası… Yaratılış özellikleriyle her varlık, disiplin altında... Fıtrat… Her varlık, Yaratıcı’nın tasarrufunda... İlim, varlıkları bu farklılıklar ve benzerlikler sayesinde inceleyip, tasnif ediyor. Sayısız çeşitte tasnif… Aslında varlığın şahsında, yaratılış inceleniyor, tasnif ediliyor. Hangi varlıktan, nasıl faydalanabileceğini (eşyaya, yani her şeye hâkimiyeti) böylece öğreniyor insan... Yani Allah’ın sınıf sınıf yaratması sayesinde. Yaratılışı, dolayısıyla Yaratıcıyı tefekkür ediyor insan. Farkında olsa da, olmasa da… Allah’a inanmadığını söyleyen bile... Yaratıcı, yarattıkları üzerine dikkatimizi çekerek, kendisini düşündürüyor.
Her varlık, zatına ve zamanına ait özellikler taşıdığı gibi, topluluğunun ve gelecek nesillerinin özelliklerini de hâvî. Meselâ gövde kesitindeki halkalardan ağacın yaşı, halkanın şekillenişinden o yılki verimi, yılın nasıl geçtiği, hattâ daha pek çok şey anlaşılabiliyor. Allah bilir daha neler anlaşılabilecektir. Bizim neslimiz hücreyi bölünmez parça olarak öğrendi, biz hücre içinde atomların bölünmez parçalar olduğunu öğrettik. Yeni nesil atomların parçaları olduğunu öğreniyor. Her gün yeni bir bitki ve hayvan keşfediliyor. Şimdi her şeyin, her şeyle irtibatlı olma tezinden hareketle geçmişten ses ve görüntü almanın mümkün olup olmadığı üzerinde çalışılıyor. Kedi gözünden, bitkilerden alınacak sinyallerle cinayetlerin çözümünü işleyen filimler çevriliyor. Karşılıklı aynaların birbirini sonsuz sayıda göstermesi gibi, minnacık bir tohum, hesaba sığmaz geleceğini taşıyor. Anlamak bir yana, daha yaratılışın keşfini tamamlayamamış insana bakın; yaratıcıya inanmıyor. Düştüğü gülünçlüğü görüyor musunuz?
Kâinat yaratıldığından beri varlıklar, kendilerine çizilen şartlar ve sınırlar içinde yaşaya geldiler. Her varlığın kaderini çizen ve yazan var; türünün ve türü içindeki gruplarının da ayrı kaderleri var. İç içe helezonlardan meydana gelen muhteşem kader atlası...
●
Her şeyi yaratıp yaşatan, her mahlûkun ve topluluğunun kaderini yazan; yani her şeyi kuşatan Yüce Kudret; insanı, bunun dışında tutacak değildi herhalde... Kıtalardan ırklara, milletlere, kavimlere, boylara, soylara, kabilelere, sülâlelere, ailelere ve fertlere doğru iç içe halkalanan ayrı şahsiyetler, benzerlikler ve farklılıklar görülmeyecek gibi değil.
Okyanus heybetine rağmen olgunlukla uyuşukluk arasındaki Çin; her şeyde esrar bulan mistik Hint; birbirine ve geleneklerine kenetli, hırslı Japon; “hep”le “hiç” arasında –bağlandığı imana göre- gidip gelen, hareketli Türk; mübalâğacı ve farklı yorum meraklısı Fars; tefekkürle uyuşukluk med-cezrinde Arap; ruhçu Asya kümesinin alt birimleri…
Başlamayı bilen fakat sonunu getiremeyen erotizm ve estetik ilgilisi Fransız; geleneği güç haline getirmeyi bilen kibir ve soğuklukla vakar arasındaki İngiliz; kuvvet ve heybetle, bönlük ve başarı tezatları içinde kendini mübalâğa eden madde mühendisliği ustası Alman; soğuk ve bencil, katlanmakla sabır arasında daha çok birincisiyle kaynaşmış Rus; aynı kültürün, maddeci Batının parçaları…
1, 10, 100 (ve devamı) hem kendileri “birim”, hem de içlerinde “birimler” taşımakta... Her birim, ayrı şahsiyet... Düşünebileceğimizden küçük zerreden, düşünebileceğimizden büyük gök cisimlerine kadar her şey; takdir edilmiş, iç içe sistemlerle disiplin altında… Hiçbir varlık rayının dışına çıkamaz. Köstebek yerin altında, kartal göklerde, balık denizde…
Bir filimde görmüştüm. Yakılmış cesetlerin kemikleri incelenerek, maktullerin yüzleri çizilmiş beden özellikleri belirlenmiş, dâhil oldukları gruplar meydana çıkarılmış ve kimlikleri tesbit edilmişti. Fantezi değil, ilmin konusu bugün. Hz. Ali, bin beş yüz yıl önce söylemiş: “Parça, bütünün habercisidir.” Demek her zerreye, zatî özellikleri ile birlikte bütününe ait, grubuna ait, türüne ait vasıflar da kodlanmış, özetlenmiş ve kaderi yazılmış. Şimdi gel de “alınyazısı” deyimini icat eden kültüre hayran olma.
Her yarattığını ve onun her zerresini “orijinal” yaratan Allah, her topluluğu da ayrıca ve ayrı bir “varlık” olarak “orijinal” yaratıyor. Sadece birlerin, fertlerin, birimlerin değil, toplulukların da ayrı şahsiyetleri ve kaderleri var. El’Mübdî (Misalsiz Yaratıcı); toplulukları da, ayrı ayrı “bir” ve “orijinal” yaratıyor. İç içe bir nizam!..
İmam-ı Rabbanî, kâinatın her an helâk edildiğini ve hemen tekrar yaratıldığını söylüyor. Tek tek film karelerinin geçişi ile beyaz perdede hareket var sanmamız gibi... Fertleri, toplulukları ayrı ayrı “orijinal” yaratmakla kalmıyor, her “anı” da orijinal yaratıyor. Her “var”, her “an” orijinal. Şu, havsalamızı aşan yaratıcılık kudretine hayran olmaz mısınız? Böyle bir yaratıcı kudret, her şeyi kendisine itaat eder, kendisini zikreder yaratsın da, emirlerine iradesi ile riayet edecek ve iradesiyle ibadet edecek varlık yaratmasın ve ona nasıl bir hayat yaşaması gerektiğini, seçtiği yüce insanlarla, peygamberlerle bildirmesin, olur mu?
●
İnsan; neyi niçin ve nasıl yaptığını bilen şuur... Emredilen hayatı, istekle yaşayacak, gücü nispetinde toplumuna da yaşatacak “mükellef”… Fıtrat… Diğer varlıklardan farklı olarak insanın fıtratı, peygamberlerin rehberliği ile kendisine ve toplumuna ayar vermek. “Mükelleflik” memuriyeti... “Herkes, güttüğü sürüden mesul”… Peygambere göre hiza ve mesafe almamanın, yani fıtratı bozmanın, tabiî akışı değiştirmenin sonucu, kaos. Yani zulüm!.. Bugün dünyanın hali bu, buhranı bundan. Her sahada kirlilik, iklimlerin değişmesi, gıdaların bozulması, varlıkların asaletinin değiştirilmesi, makineyi insan şuurunda yapabileceğini sanma, yeni yaratık türü ortaya çıkarma… Her sahadaki fıtrata aykırılık, dünyanın buhranı… Görünür sebep ne olursa olsun, asıl sebep, temel sebep, bütün kötülüklerin sebebi; insanın fıtrata uygun olarak düşünmemesi, inanmaması ve yaşamaması, yani peygamberlerin izinden gitmemesi. Öyle ki, vatandaşını koruması gereken devletler, bizzat kendileri kötülüğün âleti durumundadırlar. Terör, fıtrata uygun olmamanın sonucu. Bu halin de çözümü her şeye rağmen, yine de İslâm dünyasında. En zayıf, güçsüz ve etkisiz halde olmasına rağmen, zulme sadece İslâm dünyasında karşı çıkılabiliyor. Doğu Türkistan’dan, Ortadoğu’ya, Amerika’ya; Kafkaslar’dan Balkanlar’a, kuzey Afrika’ya kadar zulme başkaldıran, bâtıl karşısında hakkı ifade eden liderler yine de İslâm dünyasından çıkabilmiştir. Bu haline rağmen zulme ve bâtıla karşı çıkılabildiğine göre kurtuluş ümit edebiliriz. Allah bilir, bunlar, ben inanıyorum ki; İslâm dünyasının büyük uyanışının ve büyük kurtuluşunun ayak sesleridir.
|