Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     1878 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Bu uzun bir hikâye...
Kadir Bayrak

  Sayı: 102 -

Geçen yıl bir ara, şehir ağır top ateşi altındayken aklıma bir şey geldi. (…) şehir merkezine doğru bir yürüyüş yapmak istediğimi söyledim. Şehir, o günlerde, patlamalardan dolayı tam bir sarsıntı yaşıyordu. Yerde yatan bir kadın aniden haykırdı: “Başkanım, korkmuyor musunuz?” “Elbette korkuyorum” dedim. “Ben de normal bir insanım ve ben de korkarım” (…) O kadın bana “Başkanım, peki neden yürüyorsunuz?” diye sorduğunda ona “Yürümek için nedenlerim var, bu uzun bir hikâye” diye cevap verdim. (Konuşmalar, Aliya İzzetbegoviç, 11. Basım)

Bu, uzun bir hikâye… Beş asrı aşan bir kardeşlik hikâyesi…

Kudüs’ü ele aldığımız 96. Sayımızın sohbetinde bir cümle kaleme almıştım; “iki şehir, iki büyük acı unutulmuyor. Çocukluk hafızamda derin izler bırakan Kudüs, gençlik çağlarımızın derin acısı Bosna.” Şimdi düşünüyorum da kimliğimin, kişiliğimin oturmaya başladığı doksanlı yıllar ülke ve dünya adına ne kötü hatıralarla dolu. Hepsi ayrı birer yazı konusu. Bosna’ya dair olanlar da bunlar arasında büyük bir yeri teşkil ediyor. O yıllarda, yayın hayatına yeni başlayan bir gazeteyi takip ediyorum. Hemen her gün çıkan Bosna haberlerini öfke ve çaresizlikle katmerlenmiş üzüntü içinde okuyoruz. Bazı haberleri, kesip saklıyorum. Haber bültenlerine yansıyan görüntüleri izliyoruz, bu insanlar sadece Müslüman değil, bizim gibiler, bizim gibi yaşıyorlar, her şeyleri bize benziyor, Türk gibiler… Bunu idrak ediyorum, üzüntümüz bir kat daha artıyor.

“… halkın bir bölümünün hem din hem millet adı olmak üzere müslüman sıfatını benimsemeleri 400 yıl süren Osmanlı idaresinin bir sonucudur. Ancak Osmanlı hâkimiyeti dönemi sadece dinî yönden değil ülkenin bütününde halkın gündelik hayat tarzına kadar inen derin bir kültürel etkiye yol açmıştır. Türkler’le aynı dinden oldukları için Bosna-Hersek’in yerli müslüman halkı kendilerine Türk (Turci) dedikleri gibi bazen Türkler’den ayırt edilmek amacıyla Boşnak (Bosnalı, Bosnyak) ismini de kullanmışlardır.” (Türkiye Diyanet Vakfı, İslâm Ansiklopedisi)

Savaştan hemen sonra Ankara’da kaldığımız yurda Boşnak öğrenciler geldi. Uzun boylu, sarışın, renkli gözlü, yakışıklı delikanlılar. Bir kısmı, hafız. Mescidde, Anadolu’nun farklı yerlerinden gelen arkadaşlarımızla onların arkasında kıldığımız namazlar ayrı bir haz veriyor. Diğer İslâm milletlerinden gelenler arasında Azerilerle birlikte pırlanta gibi parlıyorlar. Bosna, yeniden fethedilmiş gibi bir mutluluk…

“Eğer birileri kutsal şeyleri, köprüleri, kültürel anıtları tahrip ediyor, kadınları ve çocukları öldürüyorsa, Avrupa bunu yapanların ancak Bosnalılar olabileceğini düşünürdü. Neden? Çünkü kitaplarda böyle yazıyor, hayali tasvirler yüzyıllardır yayıla geliyordu. Onların gözünde biz Doğulu atalarımızla birlikte, Asyalı bir tür olarak, yarı vahşi insanlarız. Pekâlâ, öyle olsak bile, ne değişir? Avrupa’nın medeni bir biçimde davranmalarını beklediği Avrupa kökenli halklar, savunmasız insanları öldürdüler, camileri ve köprüleri tahrip ettiler. Biz bunu yapmadık.” (Konuşmalar, Aliya İzzetbegoviç, 11. Basım)

Bosna’da, bir mucize tecelli etti. Ali Erdal Hocamın, Kardelen’in 46. Sayısında kaleme aldığı yazısından bir paragrafı aşağıya aldım. Paragrafta geçen Osmanlı devleti ibaresi yerine Bosna’yı, Bosna devletini koyup okuyun, lütfen. Liderlik mevzusu nasip işi, Allah’ın takdiri. Onu esastan ayrı tutarak okuduğunuzda, anlam bozulması olmaması, Hristiyan Avrupa’nın göbeğinde Müslüman bir milletin hayat bulması mucizenin ispatı…

“Osmanlı devleti kurulmasaydı İslâm'ın; Araplar'dan gayri milletlerde (ferdi müslüman oluşlar dışında) devletini kuracak ve liderliğine çıkacak kadar etkili olmadığı iddia edilebilecekti. Araplar'ın dışındaki milletlerin mizacına, idrakine, hayat anlayışına İslâm'ın tesir edemediği iddia edilebilecekti. İslâm'ın Arap'tan başkasına cazip gelmediği, Araplar'ın tabiriyle "Acem"i kuşatamadığı, yani insanlık üzerinde etkisinin çok dar kaldığı (düşmanlar da bunun böyle olmadığını bilseler de) iddia edilebilecekti. Kısaca İslâm, Araplar'ı geliştirmeye matuf politik bir hareket, onların mizacına uygun (diğer milletlerde de bu mizaca yatkın fertleri çeken) bir inanış olarak görülebilecekti. Kasıtla, bütün zamanların ve mekânların dini; bir kavim dini gibi görülebilecek ve gösterilebilecekti. Demek ki İslâm; sadece fert plânında değil, millet olarak da bağlanılabilir bir iman manzumesi imiş. İnsanlığın Ufku yüce Peygamber'i görmeden hem de... İnananı olmak ne kelime... Lideri bile olunabilirmiş. İslâm'da bunu sağlayacak cevher varmış. Toplulukların üstünlüğü de (fertlerde olduğu gibi) "takva ile" imiş. Devletini kurmak, hiçbir milletin tekelinde değilmiş. İslâm'ın beynelmilelliği teoriden ibaret değilmiş ve hayatta yaşanabilen bir gerçekmiş. İşte mucize!.. "Âleme nizam verme" isteğimiz, İslam'ın beynelmilelliği ile buluşunca doğdu Osmanlı devleti.” (Türk Kimliği, Kardelen 46; Ali Erdal,)

O mucizenin hatırına, aşağıdaki cümleleri sarfedecek ve bütün dünyanın şahitliğinde o hayatı yaşayacak ve yaşatacak bir lider de nasip oldu, Boşnaklara.

Sizlere “sayın subaylar” şeklinde hitap etmem yönünde bir tavsiye aldım; ama ben, sizlere “sevgili askerler” diye hitap etmeyi tercih ediyorum. Bugün, en büyük onur halkımızın askeri olmaktır. Eğer birileri, beni asker olarak nitelendirecek olsaydı, şahsen, bunu kendi unvanım olarak kabul ederim.

Sıradan bir başkanım ben; sadece sıradan bir insan. Ben bir “lider” değilim. Hepiniz gibi ben de hasta olabilirim. Bizler sıradan insanlarız.

Şimdi askerlerinize gideceksiniz ve onlarla konuşacaksınız. Onlara şimdi size anlattıklarımı anlatın. Savunmasız insanlara zulmetmesinler. Ancak halkın ordusu olduğumuzda ve insanlar bizden korkmadığında muzaffer olabiliriz. İnsanları tehdit eden bir ordu sefildir. Muzaffer olamaz. Bugün, bütün gücümüz halkımızdan gelmektedir. Biz halka aitiz, gücümüzü onlardan alıyoruz.

Burada yaşayan bizler, yalnızca ailelerimizi doyurmak için çalışıyoruz. Doğrusu, sigara alabilecek kimseyi tanımıyorum. Bir başkan, eğer dürüstse, askerleri ile aynı yemeği yemelidir. Farklı bir şey yerse yanlış yapmış olur. Başkan olarak ben de askerler ne yiyorsa onu yiyorum. Maaş almıyorum ve almamalıyım.

İnsanlar tarihe hükmedemezler. Tarihe, Allah hükmeder ve O ne derse o olur. Büyük Rus yazarı Tolstoy, bu sözü ispatlamak için iki bin sayfa yazmıştır. İnsanlar tarihi yönetemezler. Bunu ne siz yapabilirsiniz ne de Napolyon, İskender gibi mağrur liderler. Bunu ancak Allah yapar. Bu böyledir. Yapmanız gereken, mümkün olan en iyi şekilde savaşmak, çalışmak ve bilincimizin ve kapasitemizin en üst düzeylerini ortaya koymaktır. (Konuşmalar, Aliya İzzetbegoviç, 11. Basım)

Allah, Boşnak kardeşlerimizindevletlerini daim etsin. Aliya’ya ve Bosna şehitlerine rahmet eylesin…


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Fars irfanı var mıdır?... - Sayı 122
Hesaplaşma zamanı... - Sayı 120
Vah benim halime!... - Sayı 119
Devletimiz daim olsun!... - Sayı 118
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Sanatımızın, özellikle şiirimizin şu andaki seviyesini güneş ışığının yokluğuna mı, yoksa ondan gelen ışığın yansımasını engelleyip, bizi suni bir güneş tutulmasıyla karşı karşıya bırakanlara mı bağlamalı?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Yalnız ve başıboş değiliz
Öz musikimizin piri: Mustafa Itrî Efendi
Tevhid yoksa huzur da yok
İranın neye ihtiyacı var?
Gülerek günah işleyen ağlayarak cehennem


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14509300
 Bugün : 234
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 629093
 Bugün : 4
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 168
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim