Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 35 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2070 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Bu uzun bir hikâye...
Kadir Bayrak

  Sayı: 102 -

Geçen yıl bir ara, şehir ağır top ateşi altındayken aklıma bir şey geldi. (…) şehir merkezine doğru bir yürüyüş yapmak istediğimi söyledim. Şehir, o günlerde, patlamalardan dolayı tam bir sarsıntı yaşıyordu. Yerde yatan bir kadın aniden haykırdı: “Başkanım, korkmuyor musunuz?” “Elbette korkuyorum” dedim. “Ben de normal bir insanım ve ben de korkarım” (…) O kadın bana “Başkanım, peki neden yürüyorsunuz?” diye sorduğunda ona “Yürümek için nedenlerim var, bu uzun bir hikâye” diye cevap verdim. (Konuşmalar, Aliya İzzetbegoviç, 11. Basım)

Bu, uzun bir hikâye… Beş asrı aşan bir kardeşlik hikâyesi…

Kudüs’ü ele aldığımız 96. Sayımızın sohbetinde bir cümle kaleme almıştım; “iki şehir, iki büyük acı unutulmuyor. Çocukluk hafızamda derin izler bırakan Kudüs, gençlik çağlarımızın derin acısı Bosna.” Şimdi düşünüyorum da kimliğimin, kişiliğimin oturmaya başladığı doksanlı yıllar ülke ve dünya adına ne kötü hatıralarla dolu. Hepsi ayrı birer yazı konusu. Bosna’ya dair olanlar da bunlar arasında büyük bir yeri teşkil ediyor. O yıllarda, yayın hayatına yeni başlayan bir gazeteyi takip ediyorum. Hemen her gün çıkan Bosna haberlerini öfke ve çaresizlikle katmerlenmiş üzüntü içinde okuyoruz. Bazı haberleri, kesip saklıyorum. Haber bültenlerine yansıyan görüntüleri izliyoruz, bu insanlar sadece Müslüman değil, bizim gibiler, bizim gibi yaşıyorlar, her şeyleri bize benziyor, Türk gibiler… Bunu idrak ediyorum, üzüntümüz bir kat daha artıyor.

“… halkın bir bölümünün hem din hem millet adı olmak üzere müslüman sıfatını benimsemeleri 400 yıl süren Osmanlı idaresinin bir sonucudur. Ancak Osmanlı hâkimiyeti dönemi sadece dinî yönden değil ülkenin bütününde halkın gündelik hayat tarzına kadar inen derin bir kültürel etkiye yol açmıştır. Türkler’le aynı dinden oldukları için Bosna-Hersek’in yerli müslüman halkı kendilerine Türk (Turci) dedikleri gibi bazen Türkler’den ayırt edilmek amacıyla Boşnak (Bosnalı, Bosnyak) ismini de kullanmışlardır.” (Türkiye Diyanet Vakfı, İslâm Ansiklopedisi)

Savaştan hemen sonra Ankara’da kaldığımız yurda Boşnak öğrenciler geldi. Uzun boylu, sarışın, renkli gözlü, yakışıklı delikanlılar. Bir kısmı, hafız. Mescidde, Anadolu’nun farklı yerlerinden gelen arkadaşlarımızla onların arkasında kıldığımız namazlar ayrı bir haz veriyor. Diğer İslâm milletlerinden gelenler arasında Azerilerle birlikte pırlanta gibi parlıyorlar. Bosna, yeniden fethedilmiş gibi bir mutluluk…

“Eğer birileri kutsal şeyleri, köprüleri, kültürel anıtları tahrip ediyor, kadınları ve çocukları öldürüyorsa, Avrupa bunu yapanların ancak Bosnalılar olabileceğini düşünürdü. Neden? Çünkü kitaplarda böyle yazıyor, hayali tasvirler yüzyıllardır yayıla geliyordu. Onların gözünde biz Doğulu atalarımızla birlikte, Asyalı bir tür olarak, yarı vahşi insanlarız. Pekâlâ, öyle olsak bile, ne değişir? Avrupa’nın medeni bir biçimde davranmalarını beklediği Avrupa kökenli halklar, savunmasız insanları öldürdüler, camileri ve köprüleri tahrip ettiler. Biz bunu yapmadık.” (Konuşmalar, Aliya İzzetbegoviç, 11. Basım)

Bosna’da, bir mucize tecelli etti. Ali Erdal Hocamın, Kardelen’in 46. Sayısında kaleme aldığı yazısından bir paragrafı aşağıya aldım. Paragrafta geçen Osmanlı devleti ibaresi yerine Bosna’yı, Bosna devletini koyup okuyun, lütfen. Liderlik mevzusu nasip işi, Allah’ın takdiri. Onu esastan ayrı tutarak okuduğunuzda, anlam bozulması olmaması, Hristiyan Avrupa’nın göbeğinde Müslüman bir milletin hayat bulması mucizenin ispatı…

“Osmanlı devleti kurulmasaydı İslâm'ın; Araplar'dan gayri milletlerde (ferdi müslüman oluşlar dışında) devletini kuracak ve liderliğine çıkacak kadar etkili olmadığı iddia edilebilecekti. Araplar'ın dışındaki milletlerin mizacına, idrakine, hayat anlayışına İslâm'ın tesir edemediği iddia edilebilecekti. İslâm'ın Arap'tan başkasına cazip gelmediği, Araplar'ın tabiriyle "Acem"i kuşatamadığı, yani insanlık üzerinde etkisinin çok dar kaldığı (düşmanlar da bunun böyle olmadığını bilseler de) iddia edilebilecekti. Kısaca İslâm, Araplar'ı geliştirmeye matuf politik bir hareket, onların mizacına uygun (diğer milletlerde de bu mizaca yatkın fertleri çeken) bir inanış olarak görülebilecekti. Kasıtla, bütün zamanların ve mekânların dini; bir kavim dini gibi görülebilecek ve gösterilebilecekti. Demek ki İslâm; sadece fert plânında değil, millet olarak da bağlanılabilir bir iman manzumesi imiş. İnsanlığın Ufku yüce Peygamber'i görmeden hem de... İnananı olmak ne kelime... Lideri bile olunabilirmiş. İslâm'da bunu sağlayacak cevher varmış. Toplulukların üstünlüğü de (fertlerde olduğu gibi) "takva ile" imiş. Devletini kurmak, hiçbir milletin tekelinde değilmiş. İslâm'ın beynelmilelliği teoriden ibaret değilmiş ve hayatta yaşanabilen bir gerçekmiş. İşte mucize!.. "Âleme nizam verme" isteğimiz, İslam'ın beynelmilelliği ile buluşunca doğdu Osmanlı devleti.” (Türk Kimliği, Kardelen 46; Ali Erdal,)

O mucizenin hatırına, aşağıdaki cümleleri sarfedecek ve bütün dünyanın şahitliğinde o hayatı yaşayacak ve yaşatacak bir lider de nasip oldu, Boşnaklara.

Sizlere “sayın subaylar” şeklinde hitap etmem yönünde bir tavsiye aldım; ama ben, sizlere “sevgili askerler” diye hitap etmeyi tercih ediyorum. Bugün, en büyük onur halkımızın askeri olmaktır. Eğer birileri, beni asker olarak nitelendirecek olsaydı, şahsen, bunu kendi unvanım olarak kabul ederim.

Sıradan bir başkanım ben; sadece sıradan bir insan. Ben bir “lider” değilim. Hepiniz gibi ben de hasta olabilirim. Bizler sıradan insanlarız.

Şimdi askerlerinize gideceksiniz ve onlarla konuşacaksınız. Onlara şimdi size anlattıklarımı anlatın. Savunmasız insanlara zulmetmesinler. Ancak halkın ordusu olduğumuzda ve insanlar bizden korkmadığında muzaffer olabiliriz. İnsanları tehdit eden bir ordu sefildir. Muzaffer olamaz. Bugün, bütün gücümüz halkımızdan gelmektedir. Biz halka aitiz, gücümüzü onlardan alıyoruz.

Burada yaşayan bizler, yalnızca ailelerimizi doyurmak için çalışıyoruz. Doğrusu, sigara alabilecek kimseyi tanımıyorum. Bir başkan, eğer dürüstse, askerleri ile aynı yemeği yemelidir. Farklı bir şey yerse yanlış yapmış olur. Başkan olarak ben de askerler ne yiyorsa onu yiyorum. Maaş almıyorum ve almamalıyım.

İnsanlar tarihe hükmedemezler. Tarihe, Allah hükmeder ve O ne derse o olur. Büyük Rus yazarı Tolstoy, bu sözü ispatlamak için iki bin sayfa yazmıştır. İnsanlar tarihi yönetemezler. Bunu ne siz yapabilirsiniz ne de Napolyon, İskender gibi mağrur liderler. Bunu ancak Allah yapar. Bu böyledir. Yapmanız gereken, mümkün olan en iyi şekilde savaşmak, çalışmak ve bilincimizin ve kapasitemizin en üst düzeylerini ortaya koymaktır. (Konuşmalar, Aliya İzzetbegoviç, 11. Basım)

Allah, Boşnak kardeşlerimizindevletlerini daim etsin. Aliya’ya ve Bosna şehitlerine rahmet eylesin…


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Mukaddes beldelere-2... - Sayı 126
Çocuk toprak gibidir... - Sayı 125
Anneme...... - Sayı 124
Nerelisin... - Sayı 123
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (127):
Sünnete uygun beslenme...

Son Eklenen Yorumlardan
 Bugün 18.11.2025Konu nedir? ...

 Deprem kuşağında yer alan ülkemizde: çok katlı yapılar yerine, tek katlı bahçeli evlerde yaşamak asl... yusuf

 Muazzam bir çalışma olmuş,tebrik ediyorum.... Ahmet Durmuş

 yukarıdaki hikayeyi ve eklemeleri yazan kişi biraz zorlamayla günün modasına uymuş işi dış güçlere a... HALİL KÖSE

 test"... test


Marksizm’in, her şeyin cevabını veremediği, “ilk insanı ve tabiatı kim yarattı” sorusuna “bunu ortaya atmakla tabiatı ve insanı yok farz etmiş oluyorsun. Bundan vazgeçersen, bu soruyu sormaktan da vazgeçersin” demesinden(diye karşılık vermesinden) anlaşılmaktadır. Ancak her şeyin cevabını verebilecek bir kriteryuma sahip olan “benim düzenimi kabul et, kurtulursun!” deme hakkına sahiptir.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Hakkın hâdimleri ve bâtılın vekâlet sava
Ehl-i gönül
Nesl-i muazzez
Nereye kadar?
Gazze, ümmetin imtihanıdır
Gelecek sayı (127) konusu


Ali Erdal - Nereye kadar?
Kadir Bayrak - Mukaddes beldelere-2
Ekrem Yılmaz - Korkaklar
Ekrem Yılmaz - Nerdeyiz
Fatma Pekşen - Dağlara çen düşende
Dergi Editörü - Ben kazandım, biz ka...
Site Editörü - Vekâlet savaşları
Necip Fazıl - Yahudi (Terkip ve Te...
Necdet Uçak - Annem var güzel anne...
Necdet Uçak - Bu vatan bizim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (127) k...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
Kardelen Dergisi - Gazze ateşkes görüşm...
M. Nihat Malkoç - Gördüm seni, gördüm ...
M. Nihat Malkoç - Gazze, ümmetin imtih...
Zaimoğlu - Gündüz, geceye muhta...
Zaimoğlu - Sağlam kulp
Halis Arlıoğlu - Hâramiler
Halis Arlıoğlu - Meçhule hitap
Ahmet Değirmenci - Geri verin
Ahmet Değirmenci - Kurban
Ahmet Değirmenci - İki ara bir dere
Büşra Duru - İslâmın meşalesi ile...
Remzi Kokargül - Malatya suskun, durg...
Murat Yaramaz - Şüphe
Murat Yaramaz - Amnezi
Gözlemci - Hadiselere bakış
Mahmut Topbaşlı - Duruldum
Mahmut Topbaşlı - Cemre sancıları
Cahit Ay - Kimdendir
Cahit Ay - Ondördünde
Cahit Ay - Sana geliyor
Rıdvan Yıldız - Kaş ve bulut
Vahid Aslan - Adam olmaq derdi
Vahid Aslan - Günəbaxanlar
Emine Öztürk - Yolun sonu
Osman Akçay - Büyük camgözlerle yü...
Mustafa Makas - Vesâyet savaşları
Yaşar Akyay - Hakkın hâdimleri ve ...
İbrahim Durmaz - Kızılelma
Mehmet Emin Armağan - Nesl-i muazzez
Mehmet Emin Armağan - Ehl-i gönül
Mustafa Kozlu - Mutluluk
Uğur Utkan - Hz. Ebubekir Sıddık
Kemal Çerçibaşı - Bir yıldırım çarptı ...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 16324882
 Bugün : 6067
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 694351
 Bugün : 262
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 165
 126. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim