Payitahtın sesi Tuba Kanlıkama Sayı:
105 -
Kudüs’ü gördüm: Allah’ın dokunulmaz kıldığı kâdim şehri, ümmetin yetim coğrafyasını. Yüzyıllardır kapanmayan yarasını gördüm düşümde... Herkes susmuştu; konuşan Kudüs’tü. Herkes pür-ü dikkat kesilmiş, o mahzun şehri dinliyordu; ve söz ondaydı.
Ben: Mekke-i Mükerreme’nin kardeşi Kudüs, ben peygamberleri bağrına basan mukaddes şehir. Tevhidin ve barışın simgesi, kutlu davanın bekçisiyim. Hazreti Peygamber’in (sav) ayak basıp şereflendirdiği, Muallak Kayası’nın sahibi, Miraç’ın ilk menziliyim. Yeryüzünün süsüyüm. Kalbinde Mescid-i Aksa’yı taşıyan Sahibi Burak’ın ziyaretgâhıyım. Sustuğum yeter haykırma sırası bende. Sen sesimi duyur Allah’ım. Evet, yirmi üç kez işgal edildim. Hem sevinci hem hüznü yaşadım. Adalet timsali, kalbime fetihle değil, yürüyerek giren Ömer’i de gördüm. Cihâd aşkıyla yanan, beni davası bilen, Şark’ın Sevgili Sultanı Selahaddin Eyyübi’yi de, Kudüs’ü fethedip yirmi beş yılbaşının üstünde taşıyan Adsız Bey’i de gördüm. Dertlere deva olan Emir Sancar Et-Türki’yi de. Beni hiç yalnız bırakmayan, eserleriyle şehrimi süsleyen Eyyübileri, Memlükleri, Selçukluları da ve “Kudüs, Müslümanların haremidir.” diyen hâkimlik değil hadimlik yapan halife Abdülhamit Han’ı da gördüm. Sonra mı ne oldu? Yetim kaldım. Yüzyıldır, hasretle bekliyorum. Beni koruyup tekrardan kucaklayacak o ruha sahip olan Ömerleri, Selahaddinleri, Abdülhamitleri bekliyorum. Ben artık gözü yaşlı Kudüs’üm. Üç dinin paylaşılmaz ortak noktasıyım. Dolaşırsanız dar sokaklarımda Burak Mescidi’nde ibadet eden Müslümanları, Ağlama Duvarı’nın önünde ağlayan Yahudileri, Kıyamet Kilise’sinde ayin yapan Hristiyanları görürsünüz. Aslında hiç istenmez sokaklarımda Müslümanlar ama mümkün müdür o sokakları Kudüs davasıyla atan kalplerden temizlemek? Bana sahip olan dünyaya hâkim olacaktı. Bunu bildikleri için hiç huzur bulmadım. Topraklarımdaki kan kokusunu yağan hiçbir yağmur temizleyemedi. Müslümanlar uyudu, Yahudiler sevindi. Unuttu beni Müslümanlar, hak etmeyenler sahiplendi. Ben Kudüs’üm: Müslümanların göz bebeğiyim. Nice acılara şahit olmuş, nice zulümlere göğüs germişim. Umudumu yitirmedim hiçbir zaman. Biliyorum, bir gün Zeytin Dağı’ndan bana bakacak Müslümanlar. Biliyorum tekrardan kavuşacağım özgürlüğüme. Sokaklarımda ağlayan çocuklar değil, oynayan çocuklar olacak. Kan kokuları değil; peygamber ümmetinin zalime korku, mazluma güven kokuları yayılacak. Hak ettiğim huzura kavuşacağım günü bekliyorum. Sizi bekliyorum... Ey Peygamber Ümmeti! Sizi bekliyorum. Ey Osmanlı Torunları! Hadi uyan artık. Yetmedi mi hasret, bitmesin mi bu ayrılık? Uyan da, ilk kıblene sahip çık!
Ey Kudüs! Sen merak etme. Biz uyandık, uyanmaya da devam edeceğiz. Sen meyus olma; sabret, yüzün elbet gülecek. Sen gül ki ümmet gülsün. Bak gelen şu gençliğe! Nasıl da heyecanlı, nasıl da sahiplenmiş seni; okumuş, öğrenmiş, benimsemiş, uyanmış. Bak şu gelen peygamber ümmetine; nasıl da güven kokuyor, zalime korku salıyor. Ezberlemiş her karış toprağını, rüyalarını süslüyor. Zalimin plânını bozmak için gece gündüz demeden çalışıyor. Bak şu Osmanlı torunlarına, hadimin olmak için birbirleriyle yarışıyor. Sen merak etme; biz Zeytin Dağı’ndan sana bakacağız. Sen de her zamanki ihtişâmınla bize güleceksin. Hayallerimize umut olacaksın... Üzülme, zulüm hiçbir zaman payidâr olmamıştır. Sen ki bizim davamız, sevdamız, kavgamız, ilk kıblemizsin. Vermeyiz seni zâlimin kollarına. Biz tekrardan senin hadimin olacağız. Şâirin dediği gibi: Sen gökte yapılıp yere indirilen şehirsin. Unutursak seni, kalbimiz kurusun. Selâm olsun; Kudüs’e, şehirlerin çiçeğine, Kudüs davasını yüreğinde taşıyanlara.
|