YAKUBUM T?rk?s?n? Birlikte S?yleyelim Gönüldaş Sayı:
46 - Ekim / Aralık 2004
"Anonim" eserler, milletlerin karakterini belirtmede, fertlerinkinden şüphesiz ki daha fazla fikir verici. Zira onlar yüzyıllar içinde millet bütünün dilden dile, gönülden gönüle geliştire geliştire ortaya koyduğu eserlerdir. Milletin zaman içinde ortak duyguları, düşünceleri, inanışları, zevkleri, üzüntüleri, sevinçleri, fikir ve inanış değişiklikleri, nesiller boyu aktarıla aktarıla, toplana toplana meydana getiriliyor. Masallar, destanlar, halk hikâyeleri, maniler, atasözleri ve türküler... Bunların kendi arasında da türküler en çok millet karakterini hakkında en çok fikir vereni olmalı. Bir olaydan sonra, mutlaka bir eseri ilk ortaya koyanı vardır. Toplantılarda, düğünlerde, bayramlarda, törenlerde, şölenlerde söylene söylene, toprak altında kömürün elmasa dönmesi misali, toplumun ortak malı olarak sabitleşiyor ve klâsik oluyor. Zaman zaman bu eserler, günün kozmopolit eserlerini yerle bir ediyor ve milletin diline yerleşiyor. Son günlerde birkaç televizyon programında duyduğum bir türkü bunları düşündürdü... Yakubum türküsü... Dinleyince hayran oldum... İşte dedim, Müslüman Türk kimliğini gözler önüne seren bir türkü... İkinci bir yönü de, Türk'ün ırkçılık yapmadığına harika bir belge. Aslında ırkçılık yapmadığına belge aramanın mânâsı yok. Nasıl ki, bir sanığın cinayet işlemediğini isbat etmek mecburiyeti yoksa; ancak iddia edenlerin ispat mecburiyeti varsa ve bu gerçekleşmedikçe kişi masumsa, Türk'ün de ırkçılık yapmadığına bir delil aramaya lüzum yok... Ama türkü o kadar ayan beyan bu iki vasfı ortaya koyuyor ki, bunu yazmadan edemedim. Milletimiz, kavmî mânâda kendinden olmayan, fakat inanış olarak tamamen kendinden olan Yakup Aleyhisselâm'ın ıstırabını ne güzel anlatmış. İhtimal, onun neslinden geldiğini iddia edenler bile bu kadar güzel anlatamamıştır. Türküde Yakup Peygamber ve oğulları aramızdan, bizden fertler olarak ve onun yaşadığı bölge Kenan eli kendi vatanımız gibi ele alınmış. Evlât sevgisi ve o sebeple duyulan hasret, kendi evlâdımıza ve hasretimiz olarak anlatılmış. Kazancı Bedii'nin derlediği Urfa türküsü; bizim ıstırabımız ve olay bizim maceramız olarak, bizim tarzımızla, edebiyat, sanat ve musikimizle anlatılmış. Bizim peygamberimiz; sevinci bizim, üzüntüsü bizim... Bizim evlâtlarımız, küçük kardeşlerini kuyuya attı. Kuyudan kervanın çıkardığı küçük Yusuf bizim oğlumuz. Bizim dağlarımızın kurtları toplandı ve bizim yanımızda "Biz yemedik diye içtiler andı". Mısır'a sultan olan, rüyaları yorumlayan ve sonra peygamber olan Yusuf Aleyhisselâm'ın macerası bizim... Bizim Peygamberimiz... Bir milletin dinle kaynaşması, özdeşleşmesi ancak bu kadar olur... Yakubum türküsünü hep beraber söyleyelim: "Ben bir Yakup idim kendi halimde Mevlâ'nın kelâmı vardır dilemde Kaybettim Yusuf'u Kenan elinde Ağla Yakubum ağla Yusufum diye Gitti de gelmedi vah yavrum diye
Yusuf'um hocada okumaz oldu w Onun bülbül dili şakımaz oldu Alnındaki nuru berk urmaz oldu. Ağla Yakubum ağla Yusufum diye Gitti de gelmedi vah yavrum diye
Yusuf'u götürdüler ölüm kastine Attılar kuyuya başı üstüne İhlâs ile çıktı suyun üstüne Ağla Yakubum ağla Yusufum diye Gitti de gelmedi vah yavrum diye
Bir bezirgân geldi üç aylık yoldan Çıkardı Yusuf'u sevinçten kuy'dan Keremkânî kıldı Mısır'a sultan Ağla Yakubum ağla Yusufum diye Gitti de gelmedi vah yavrum diye
Cem olup geldiler Kenan'ın kurdu Biz yemedik diye içtiler andı Yakub'un feryadı arşa dayandı Ağla Yakubum ağla Yusufum diye Gitti de gelmedi vah yavrum diye"
|