Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     822 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Güzel Ahlâk ve Liyakat
Muhsin Hamdi Alkış

  Sayı: 112 -

Eski yunandan bu yana batı medeniyetinin düşünce akımlarının, felsefe ekollerinin, kökünden koparıp dünyevîleştirip insanlığa önerdiği bir ahlâk felsefesi ve etik görüşü vardır. İstisnasları olmakla beraber, ekseriyeti etik - moral ayrımı yapar. Hattâ iş ahlâkı, vazife ahlâkı, akademi ahlâkı, dâvâ ahlâkı, kadın erkek münasebetlerinde ahlâk, ticaret ahlâkı gibi pek çok şubeye de bölerler. Ahlâkı kaynağından kökünden ve vaz edicisinden kopardığınızda ve şubelere böldüğünüzde aslında mücerret olarak ahlâkı da yok etmiş olursunuz. “Bir” tecezzi (cüzleşme, bölünme) kabul etmez. Allah’ın da, ahlâkının da şeriki olmaz.

Dostoyevsky’nin “Tanrı yoksa her şey mubah” demesinin esbabı mucibesi de bu hikmette gizlidir. Ahlâkı vaz eden Allah değil de insansa o ahlâk rölatif(nispi)dir; yani şartlara ve kişiye göre değişir ve mutlaklık arz etmez. Tıpkı “Tanrılar” diyen birinin aslında hiçbirinin Tanrı olmadığını zımnen kabul etmesi gibi; çünkü Tanrı eşsiz emsalsiz ve kadiri mutlak ezeli ebedî vd… demek olduğuna ve eşsizin eşi olamayacağına göre, diğerlerinin varlığı muhal olur. Kur’ân-ı Kerîm’de bu hakikat şu şekilde ifade ediliyor:

 

•Allah evlât edinmemiştir; O'nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. Aksi takdirde her ilâh kendi yarattığını sevk ve idare eder ve bir gün mutlaka onlardan biri diğerine galip gelirdi. Allah, onların yakıştırdıkları şeylerden münezzehtir. (Müminun 91)

Fahr-i Kâinat Efendimiz ahlâk bahsi ile ilgili buyuruyorlar ki:

•“Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (bk. Muvatta, Husnü'l Halk, 8; Müsned, 2/381)

•"Allah'ın ahlâkı ile ahlâklanın." (Suhreverdi, Avarif, s. 130)

Buradan hareketle, “ticarî ahlâk sahibi ama kadın erkek mevzuunda zaafı olan, iş ahlâkı olan ama zalim, akademik ahlâkı fevkalade ama namussuz biri” batı medeniyetinin felsefe ekollerinde meşru kabul edilebilir ancak bizim medeniyetimiz nazarında “ahlâksız”dır. Bu da bizi kadim: “Ahlâkın kökeni” sorusuna götürür. İlahî olmayan beşerî olan ahlâk tasavvuru içinde nefs, ego, hırs bulunur ve Yaradan’a isyan potansiyeli taşır. İşte beşerî olan ahlâk tasavvurlarının insanlığı getirdiği yer hüsran olmuştur.

Misal;

•Binlerce Müslümanı Serebrenitza’da silâhlarını toplayıp toplama kamplarında katleden Sırp komutan da, ona yol veren Hollanda barış gücü komutanlığı da kendini vazife ahlâkıyla savunur,

•Milyonlarca insanı toplama kamplarında zehirli gazla böcek gibi öldüren Nazi ve bu gazı üreten kimyager de kendi iş ahlâkıyla övünür.

•Daha 5 yıl önce yaşadığımız darbe teşebbüsünün müsebbibi sapık örgüt, sınav sorularını çalıp, adaleti manipüle edip, tepemize bomba yağdırırken kendilerini dâvâ ahlâkıyla müdafaa eder..

Tüm bunların aslında ahlâksız ve münafık olduklarına hükmediniz; çünkü ahlâk bölünmez, bölünürse ahlâk olmaz.

“Liyakat ve emaneti ehline vermek” de Kur’ân’ın emri (emaneti ehline verin Nisa 58) ve güzel ahlâkın getirdiği bir mecburiyettir. Emaneti ehline vermeyenler hakkındaki Hadisi şeriflerdeki ihtarat, düşünenler için ne vahim:

•Emanete riayet etmeyenin imanı yoktur. Onun namazı da, zekâtı da kabul olmaz. (Bezzar)

•Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin. "Ya Resulallah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur?" denince, (Vazife ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin) buyurdu. (Buhari)

Hz. Ömer (ra), “Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız; konuştuğunda doğru söylüyor mu? Kendisine bir şey emânet edildiğinde, emânete riâyet ediyor mu? Dünya ile meşgul olurken helâl-haram hassâsiyetini gözetiyor mu? İşte bunlara bakınız.” buyuruyor.

Şu halde, şahsî mevzularda bile emanetin ehline verilmesi ve emanete riayet iman mevzusu iken kamu hizmetinde bunun vebalini tasavvur edebilir miyiz? Nitekim Hz Peygamber:

•Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi: “Yâ Resûlallah! Beni vali tayin etmez misin demiştim. Eliyle omuzuma vurarak şöyle buyurdu: “Ebû Zer! Sen zayıf bir adamsın. İstediğin görev ise bir emanettir. Bu emaneti ehil olarak alan ve üzerine düşeni yapanlar müstesna, aslında bu görev kıyamet gününde bir rezillik ve pişmanlıktır.” (Müslim, İmâret 16)

•“Siz memuriyet alma konusunda pek istekli davranacaksınız. Hâlbuki o yanıp tutuştuğunuz görev, kıyamet gününde bir pişmanlık sebebi olacaktır.” (Buhârî, Ahkâm 7. Ayrıca bk. Nesâî, Bey’at 39, Kudât 5)

Ezcümle; vebali bu kadar büyük iken, emanetin ehlinden sakınılıp ehli olmayana verilmesi ve bunun dâvâ ahlâkı adına yapılması, hem dâvâyı hem de ahlâkı bitirir. Allah muhafaza, ilâhî ihtarın muhatabı haline getirir.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Fars palavrası... - Sayı 122
Ne Fa Ka, bedenini arayan... - Sayı 120
İsrail-SAMİRİ-oğulları... - Sayı 119
Deprem Felâketi: Âyetlere... - Sayı 116
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


ACI-YORUM nedir?
Bugün toplumumuzda, özellikle düşünce alanında aksayan yönler ve anlamsızlıklar var.
ACIYORUM, bu aksaklıkları ve anlamsızlıkları, sadece fikirle en can alıcı yerinden, en vurucu sözlerle, yanlışlıkların mantıksızlıklarını yakalamayı usul bilerek, en doğru yargıları, hiç itiraza yer vermeyecek şekilde ifade etmeyi ve daha sonra düzeltmeyi yapacak olanlar için fikri çözüm yolları açmak düşüncesinin ifadeye dökülmüş şeklidir.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Yalnız ve başıboş değiliz
Öz musikimizin piri: Mustafa Itrî Efendi
Tevhid yoksa huzur da yok
İranın neye ihtiyacı var?
Gülerek günah işleyen ağlayarak cehennem


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14509578
 Bugün : 512
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 629118
 Bugün : 29
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 168
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim