Türk Mizahı Hikmettir! Muhsin Hamdi Alkış Sayı:
113 -
Mizah, komedi (güldürü) değildir. O ve ondan daha fazlasıdır. Mizahın bir unsuru olarak önce gülmece (komedi) ve gülünçlük kavramlarını irdeleyelim: Neleri gülünç buluruz? Zıtlıklar, anlamsızlıklar, başkalarının düşüncesizlikleri ve düşünmesizlikleri, ayıpları, zayıflıkları kısacası bir insanın en aşağı haliyle başkalarının düştüğü durumda olmadığına kendisini sevindirmesi. Tüm bunlara gülebilir gülünç bulabilir ama “mizah” saymayız zira mizah gülmeceden ötesidir. Gülmeceyi içeren ama ona yüz vermeyen onu disipline eden, onu üstünleştiren, ondaki süflî tarafları budayıp hikmet katan, müşahhası mücerredleştiren, tıpkı sanat ve estetik gibi soyutlama da içeren bir vasıtadır. İnsanı benzerlerinden ayıran ve insan yapan bir vasıta.
O halde: mizah da sanat gibi mücerretten (soyuttan) uzaklaştıkça vasfını yitiren somutlaştıkça bayağılaşan bir kalitedir.
Antropologlar bir kazı alanında kemikler bulduğunda eğer yazıya geçmemiş bir toplumsa o topluluğun insanî özelliklerine hükmedebilmek için soyutlama (mücerredleştirme) kabiliyetinden izler ararlar. Misal: ölü gömme âdetleri, ölümden sonra da bir yaşam olduğuna inandıklarına işaret etmesi, bir tahtadan yontma çocuk oyuncağı gibi… Yazılı eser bırakmış topluluklarda bulunan bir şiir veya bir fıkra o toplumun seviyesi hakkındaki kanaatimizi nasıl da yükseltiverir.
Bu bağlamda Türk mizahına baktığımızda yazılı mizah kadar sözlü mizahın da gelişmiş olduğunu ve bu gelişmişlik seviyesine varabilmek için çok uzun süre milletin vicdan ve aklında yoğrulmuş olması gerektiğini görürüz.
Türk mizahının temel özelliği, fıkra, hikâye, atasözü, taşlama, türkü hangi formda olursa olsun müellifinin zekâ seviyesine göre bir mesaj içermesidir Aslında daha doğrusu müellifinin muhatabının seviyesini öngördüğüne göre bir mesaj içermesi; yani muhatapların hangi seviyede olduğunu düşünüyor ise mesajı o basitlikte vermesidir.
Sözlü edebiyatımızda kalıcılık sağlayan en mühim ve en tesirli eserler, his ve düşünce yoğunluğunun muhatabına geçtiği, mücerretlik seviyesi yüksek eserlerdir. Büyük üzüntüler, büyük sevinçler, büyük neşe kısacası her duygunun en yoğunu sözlerle aktarılmaya lâyık ve en müsaididir.
Duygu ve düşünce yoğunluğunda mizah, zekânın tecessüm ediş biçimlerinden biri… En önemlisi çünkü insan zihninde kalıcılık, anılarında yer ediş ve kavrama kolaylığını da beraberinde getirip sözlü aktarımın temel unsuru haline getiriyor.
Türk mizah prototipi olarak Nasreddin Hoca’yı ele alalım… Nasreddin Hoca fıkraları pür Türk mizahıdır. Türkün ortak anlayış kavrayış seziş ve gülmecesinin seviyesini ortaya koyar… Mücerredleştirme, zekâ içerme, muhatabının seviyesinde mesajını verme, alay değil hikmetin idrakine yönelme… Nasreddin Hocada tecessüm eden özellikler... Bu sonuncusu ki Türk mizahı açısından en mühimi. Her hadisenin bir yapanı, yaptıranı, yaptırılanı, yaptıttırılanı var… Fail meful.. vasıtalar… Ariflerin La faile İllâllah sözünde vücut bulan hakikati arama gayreti… Her hadisede onun hikmetini arama gayreti. O’nun hikmetini arama gayreti…
İşte, meydana gelen her hadise gibi gülünen her hadisede bir hikmet ve büyük bir varoluş plânının parçası olma keyfiyetinin idrakiyle mütebebessim Türk mizahı…
Türk mizahı hikmettir. Türk şiiri hikmettir. Türk sanatı hikmettir. Değilse bile en azından o arayıştadır ki, adına Türk mizahı denilsin.
|