Ha! Selahaddin Yıldız Sayı:
116 -
İliklerine işlemiş kara bir soğuk.
Tipi var etrafta, göz gözü görmüyor.
Konuşuyor sözde, sesi de boğuk;
“Geldi mi rahmet, pir geliyor ha!”
Kara lastik var, nasırlı ayağında.
Yün çorabı ıslak, vücudu üşüyor.
Annesi hastalanmış, taşıyor sırtında;
“Garibana tohtor, gelmiyor ha!”
Sakine kadın yaşlı, toprağa yakın.
Oğlu Sadin, arada bir, dönüp bakıyor;
“Donarsın ana uyuma sakın,
Azrail gelince dönmiyor ha!”
Karardı hava, zaman daraldı.
Aç kurtlar uluyor, leş arıyor.
Korkuyor Sadin, iyece hızlandı;
“Canavar da gariban tanimiyor ha!”
Vardılar sonunda hastahanaya!
Dediler; “Doktor evde, şimdi geliyor.”
Sadin, son bir baktı, azılı yaraya;
“Bu lanet te hep şarkta çıhıyor ha!”
Geldi doktor amma gözü kan çanağı.
Sordu “Nesi var hastanın, neresi ağrıyor?”
“Çıban olmuştur gayrı anamın ayağı,
Ne yapsah, ne etsah geçmiyor ha!”
Şöyle bir baktı doktor, büyük çıbana;
“Korkmayın bu illet tedavi ile geçiyor.”
“Essah mı tohtor dönermiyih yarına?
Sarıkız ahırda aç bekliyor ha!”
Alınca ilacı, sürünce merhemi,
yaraya iki günde derman geliyor.
“İyisen ana aparayım seni,
hastahana kohusu çekilmiyor ha!”
Akşama varıyorlar, iki gözlü yuvaya.
Gaz lâmbası yakılınca, alevi titriyor.
Sadin bir anaya bakıyor bir de yaraya;
“Çıbanın küçülmüş ana, iyileşiyor ha!”
Sakine kadın mahcup, yüreği dolu,
“Kurban oğul” diyerek dua ediyor.
Hisleniyor Sadin, gözleri dolu;
“Ayağının altına torpah olduğum,
Ne yapsam hakkını ödeyemem ha!”
|