Tas tarak Zafer Nefer Sayı:
119 -
Tas, içine sulu şeyler konulan, bir tabanı olan yarımküre biçiminde, metal kap… Tas, bir tasın alacağı kadar olan miktar… Tarak, kaşağı, fırça, ibrik, tepelik, sorguç, tepe kısmı… Tarak, saç taramakta kullanılan, sakalın, hayvan tüylerinin kırışıklığını gidermeye veya kadınların saçlarını tutturmaya yarayan dişli araç… Tarak, bahçıvanlıkta toprağın taşını ayıklamak için kullanılan, ucu tarak biçiminde olan araç, tırmık… Tarak, dokuma tezgâhlarında, dişleri arasından arış ipliklerinin geçtiği tarak biçimindeki araç… Tarak, bazı kuşların başında bulunan yelpaze biçiminde tepelik… Tarak, insanda ayağın yüksek olan üst bölümü… Tarak, suda yaşayan hayvanlardaki solungaç… Tarak, yassı solungaçlılardan, kabukları yuvarlak, yelpaze biçiminde bir yumuşakça (pecten)… Kaşağı, atların kıllarını temizlemek için kullanılan, saçtan yapılmış, dişli araç, at tarağı… Kaşağı, insanın kendi sırtını kaşıyabilmesi için yapılmış, uzun saplı, ucu kaşık ya da el biçiminde, tırtıklı araç, kaşıma tarağı… Tas tarak… Ekmek teknesi… Takım taklavat (araç gereçlerin tamamı)… Takım edevat (araç, gereç)… Kolunda altın bilezik… İşin aslı, bir kimsenin nereye giderse gitsin, geçimini sağlayacak bir mesleğinin olması; tas tarakla, ekmek teknesiyle, kolunda altın bilezik olmasıyla mümkün… Günümüzde ifade edildiği şekliyle kariyer diye allayıp pulladığımız iş geçmişimizin halk dilindeki karşılığı olabilir mi, tas tarak? Tas tarak, kimi için ‘bir tornavida bir pense bir keser’… Kimi için bir sopa, bir değnek… Kimi için ağzın laf yaptığı bir dil… Kimi için bir kalem… Kimi için iş yapabilmeye yarayan bir aparat, şu bu o… Kimi için sadece akıl-kalp terazisi… Mesele tas tarak meselesi, tası tarağı toplayıp sıvışma işi değil…
Tas tarak toplanırsa, bir adım sonrası kel başa şimşir tarak… Tası tarağı toplamak, bütün eşyasını toplayarak gitmeye hazırlanmak, pılısını pırtısını toplamak… İpe un sermek… İpe un serince bir insan; bir isteği yerine getirmez, bir işi yapmamak için geçersiz nedenler, engeller bulur her zaman… Tası tarağı toplamak ile ilgili iki farklı hikâye… Bir zamanlar seyyar berberlerin çalışması yasak imiş… Belediye zabıtasını gören bir berber sürekli kaçarmış… Zabıtaya yakalanmak korkusuyla berber, tası ve tarağı toplayıp iş yaptığı mekândan uzaklaşırmış… İkinci hikâye daha da ilginç… Vaktiyle, Bağdat’ta ‘Abbas’ adında meşhur bir dilenci yaşamış… Dilenci Abbas, dilencilik yaparak çok zengin olmuş… Dilenci Abbas’ı tanımayan yokmuş… Bir gün, yeni ve acemi bir dilenci, Dilenci Abbas’tan yaptığı işin sırrını öğrenmeye karar vermiş… Dilenci Abbas’ı hamamda yıkanırken yakalamış, kurna başında yanına yaklaşmış; “Bendeniz dilenciliğe yeni başladım… Bana dilencilik yaparak nasıl zengin olunacağının sırrını söyler misiniz?” diye sormuş… Dilenci Abbas, acemi dilenciyi baştan aşağı süzüp; “Dilenciliğin üç kuralı var. Birinci kural, her nerede olursa olsun ısrarla istemelisin. İkinci kural, her kim olursa olsun ısrarla istemelisin. Üçüncü kural, her ne olursa olsun ısrarla istemelisin.” demiş… Acemi dilenci, duyduğu kuralları hemen uygulamış… Dilenci Abbas'ın elini öpmüş; “Ben fakirim, bir şeyler ver bana?” demiş… Dilenci Abbas şaşırmış, kendisinin de bir dilenci olduğunu hatırlatmış… Acemi dilenci, ona ikinci kuralı hatırlatmış, herkesten isteyebileceğini söylemiş… Dilenci Abbas, pes etmiş, verecek bir şey bulamamış; “Kurna başında yıkanırken sana ne verebilirim be adam? Elbisem dışarıda, paralarım evde. İşte ortada bir tasım, bir tarağım var!” demiş… Acemi dilenci, ona üçüncü kuralı hatırlatmış; “Her ne olursa olsun razıyım, tasını tarağını isterim.” demiş… Dilenci Abbas'ın dili tutulmuş, tasını tarağını alıp hamamdan çıkıp gitmiş… O günden sonra Dilenci Abbas, dilenciliğe tövbe etmiş… Dilenci Abbas, artık neden dilenmediğini soranlara; “Tası tarağı topladık.” demiş…
Tas tarak elden gidince ya da tası tarağı kaptırınca dükkânı kapatmaktan başka çare kalmaz… Aynı tastan çorba içebilmek, tas varsa mümkün… Saçı tarayabilmek, tarak varsa mümkün… “Köpek bile yemek yediği tasa (kaba) pislemez.” (Atasözü)… Bir İnsanın geçimini kazandığı, ekmeğini sağladığı yere saygılı olması gerekir elbette… Tas tarak, böylesine önemli… İşimiz, aşımız bu… Hiçbir engele geçit vermemeli insan… ‘Aynı hamam, aynı tas’ söylemi de, tastan taraktan vazgeçmenin bahanesi olmamalı… Tas tarak olmalı ki, elimiz kuvvetli olsun, gözümüz pek olsun, tuzumuz kuru olsun… Katığımız tasta, başımız yastıkta, saçımız tarakta oldukça; tasaya (acıya, eleme, gama, hüzne, ıstıraba, sıkıntıya, derde, kaygıya, kedere) yer yok…
Kim tası tarağı toplamalı? Koltuğuna yapışıp oturan, kendisinden sonrakine bayrağı teslim etmeyen… Çevresine sıkıntı veren… Dili zehir saçan… Alaycı ve iğneleyici dil kullanan… Düşüncesizce davranan… Seviyesizce davranan… Kendisinden başkasını umursamayan… Kendini erişilmez gören… Mütevazıymış gibi kendini öven… Düşüncelerini başkalarına dayatan… İnsanlardan nefret eden… Çok konuşan… Kimseye söz hakkı vermeyen… Kendini daima merkezde gören… Sözüne sahip olamayan, söylediğine sahip çıkamayan, yüksek sesle düşünüp rastgele konuşan ve sözün çıktığı ve geldiği yeri bilemeyen… İletişimde teknolojiyi doğru ve iyi kullanamayan… Etkili iletişim için etkin dinleyici olamayan, ön yargısız olamayan, açık/net ve anlaşılır olamayan, beden dilini iyi kullanamayan, ses tonunu iyi ayarlayamayan, arkadaş canlısı olamayan, eleştiriye açık olamayan, etkili ve doğru soruları soramayan, empati/duygudaşlık yapamayan, kelimeleri doğru seçemeyen… Algılama-anlama-iletişim engelli olan… Tası tarağı toplayıp topuklaması gerekenlerden kurtulmak gerek… Toplumun her bir bireyinin tasının tarağının olması için… Böylesi bir toplumda, tası tarağı olmasa bir insan, tırnaklarını tarak, aklını ve gönlünü tas yaparak, ekmeğini taştan çıkarır…
Tası tarağı olan, çöreği bütün olandır… Hep birlikte işleyen bir çark olmanın derdiyle hemhâl olalım ki, tastamam olabilelim… Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatı olsun ki, tastamam olabilelim… Bir tarafımız noksan olsun ki, birlik ve beraberlikle tastamam olabilelim… Yarım olalım ki, diğer yarımızla tastamam olabilelim… Hülasa, tası tarağı olan; millî ve öz değerlerimiz ile donanımlı olan olmalı ki, dürüst ve güvenilir insan olmalı ki, herkesin de işi aşı bütün olabilsin… Birbirimize her daim söylememiz gereken ve hatırımızdan hiç çıkmaması gereken sözün özü: Tasını tarağını bırakma… “Eline, beline, diline sahip ol. Aşına, eşine, işine sahip çık. Ayıpları ört, sırları tut, öfkeni de yut.” (Hacı Bektaş-ı Veli)… Bu; huzurun, refahın, var olmanın, kendimiz olmanın, kendimize egemen olmanın yegâne yolu… Bu, tası tarağı bırakmamanın sihirli formülü… Selâm, sevgi ve saygılarımla.
|