Bu gidiş nereye? Yusuf Çelikler Sayı:
119 -
Pandemi ile başlayan küresel imtihanın ardından yaşadığımız "ikiz felaket" sonrasında şimdi de savaş çanları çalıyor ve Gazzeli mazlumların feryat sesleri yeri ğöğü inletiyor. Esasında bu durum, dışarıda görünen düşmanın kendi gafletlerimizin vücut bulup karşımıza dikilmiş hali olduğu bilinciyle derin bir nefis muhasebesi yapmamızı gerektiriyor.
Edeb timsali atalarımızın en zor şartlar altında bile mücadele ederek bize emanet ettikleri "bizi biz yapan değerlerin" hiçe sayıldığı, manevi değerlerimizin ayaklar altına alındığı, helâl-haram ayrımının gözetilmediği, "modern yalnızlıklar" içinde gayrimeşru yaşantıların arttığı, ahlâklı kalana değil kariyer yapana iltifat edilip bunun marifet olarak görüldüğü, ilim kapısının göz ardı edildiği, şöhrete itibar edildiği, haksızlıklara göz yumulduğu bir dönemden geçiyor.
Sosyal hayattan siyaset meydanına kadar toplumun her kesiminde bir yozlaşma gözlemleniyor. İnançların yaşanmadığı/ yaşatılmadığı bir ortamda içten içe çürüme görülüyor. "İnsan merkezli" olunması gerekirken "menfaat odaklı" bir toplum haline geldik fani dünya bizi nasıl da zehirledi?
Bilgiye ulaşımın kolaylaştığı bir devirde abur cubur malûmatlarla kendimizi avutup ilimsiz irfansız kaldık. Kuraklaşma uyarılarının yapıldığı günlerde zihin ve gönül dünyamız çoraklaştı. Farklı adlandırmalarla meşrulaştırma çabasına girilen faiz bataklığına boğazımıza kadar battık. Kuru bir ekmeğe muhtaç niceleri aramızda yaşama tutunmaya çalışırken sofralardan çöpe karışan ekmekleri, yemekleri gördük. Çoğu kimseler kıt kanaat geçinirken lüks özentisi ile yapılan savurganlıkları, fahiş fiyatlarla alınan son model telefonları ve dahi alışveriş çılgınlıklarına şahit olduk. "Toplumsal cinsiyet eşitliği" adı altındaki sapıklıkla, aile kurumunu sinsice çökertme teşebbüslerini müşahade ettik. Çıplaklığın had safhaya ulaştığı sokaklar, caddeler ve tüm kamusal alanlar en mahrem hallerimizin sergilendiği podyumlara dönüştü.
Günlerimiz argo kelimelerle ve "rep" adı altıdaki küfür dolu, zehir saçan lakırtılarla zayi oldu. Para kazanma hırsıyla hiçbir değeri tanımayan, trafikte bile birbirine tahammül edemeyen bir toplum haline geldik. En kıymetli zamanlarımız; kafelerde, tv karşısında, (sosyal olmayan) sosyal medyada(!) boşa harcanıyor, vaktimiz heba ediliyor.
Stadyumlar, koro halinde küfürlerin edildiği, sinemalar ve dijital platformlar ise "sansürsüzlük" formatıyla ahlâksızlığın yayıldığı şer yuvalarına dönüştü. Koca bir nesil, kolay yoldan para kazanma vaadiyle, ellerindeki tablet ve telefonlardaki oyun uygulamaları, bahis siteleri üzerinden kumarbazlığa alıştırılarak "dijital esaret" altına alındı.
Ekranlara hapsedilmiş, haz ve hız peşinde koşan, emek vermeyen, üretmeyen, şuursuzca savrulan, etkisiz hale getirilmiş bir toplum oluşturuluyor. Rahmani yazılım ile yetişmesi gereken genç dimağlar, casus yazılımlara kaptırılıyor, şeytanî virüslere maruz bırakılıyor.
Hayata yeni adım atmaya hazırlanan genç çiftlere, tek akşamlık eğlence uğruna türlü türlü külfetler yükleniyor. En güzel günlerini yaşaması gereken insanlar büyük bir borç yükünün altında eziliyor.
Bağımsızlığı için düşmana geçit vermeyen ecdad'tan, otobüste yaşlılarına yer vermeyen bir nesile dönüştüğümüzü gözlemliyoruz. Çanakkale'de destan yazan dedelerin ekran karşısında dize getirilen torunlarını büyük bir hicran ile seyrediyoruz. "Maneviyat"ın yerini "Romantizm"e bıraktığı, "Şehvet"in adının "Aşk" konulduğu bir garabeti yaşıyoruz. Lüks rezidanslara sığamazken daracık bir mezara sığacağımızın farkında değil miyiz?
Hakikat'e sırt çevirip ölüm gerçeğini unuttuk ve fecaate giden yollara savrulduk. Bir müddetlik gölgelenme yeri olan dünya hayatı, ebedi hayata tercih edildi. Dünyamızı mamur ederken ahiretimizi harap ettik. Erdemli bir toplumu, ihtişamlı bir medeniyeti ümit ederken derin bir sükut-u hayal'e uğradık. Günübirlik menfaat hesaplarıyla liyakatsiz yığınlar haline geldik. Kur'an ve Sünnet yolundan fersah fersah uzaklaşılıp, Emr-i Peygamberi gözardı edilince hal-i pür melalimiz böyle oldu.
"Asr-ı Saadet"ten "Asrı Tablet"e uzanan bu süreçte, "kapitalizm" belâsından "dijitalizm" illetine sürüklenirken içimiz kan ağlıyor. Kapılar yeni felaketlere ardına kadar aralanıyor. Feryadımızı sözlerin en güzeli ile sıralayalım. "Fe eyne tezhebun? (Bu gidiş nereye?)
|