Benim halim Necip Fazıl Kısakürek Sayı:
120 -
Evet, bizzat ben gazeteciyim; ve Allah’a şükür, Tanzimattan beri gelen, menfi tarafından galip ve hâkim örnekler arasında, bu milletin ruhuna bağlı ve rüyasına ilişik, sahici, belki de ilk, dünya görüşünün mimarı ve dâvâcısıyım. Müslümanım; Müslümanlık çapında hiçbir kıymet ve haysiyet ölçüsü tanımıyorum; bin yıllık şecereye sahip bir Anadolu ailesinden geliyorum... Ve bir zamanlar küfrün, hiçbir şahsa göstermediği medih edebiyatının ithaf edildiği fâniyi şahsımda gezdiriyorum.
“Ben, küfür yobazlarının tâbiriyle, malûm ve mahut bir softa olarak işe başladım. Sâf şiir, san’at, edebiyat ve tefekkür yolundan geldim. Bugün solcu ve aşırı inkılâpçı bir yayınevinin ve (Varlık) mecmuası sahibinin kalemiyle ‘bir mısraı bir millete şeref verecek insan…’ diye gösterildim.”
Malatya hâdisesinin Yahudice şişirilme kahramanı Ahmet Emin, “Bir Adam Yaratmak” isimli piyesim oynanırken, o zaman başmuharriri bulunduğu (Tan) gazetesinde benim için dört arşın boyunda bir başmakale yazdı, beni göklere çıkardı ve gazetesinin ileri gelenlerine şöyle dedi:
“ –Ne yapsak da bu adama gazetemiz için yazı yazdırabilsek?..”
Bugün, sırf İslâm düşmanlığı uğrunda, bir zamanlar beni metheden dudaklarını ve parmaklarını ateşe sokacak kadar ileriye giden münekkit Nurullah Ataç, devirler boyunca, isim ve şöhretimin başında, yemeden, içmeden, uyumadan nöbet beklemiştir. O, bugün emrinde çalıştığı Hüseyin Cahit Yalçın’a, bir zamanlar şiirimin aleyhinde bir yazı yazdığı için:
“–Sus, ihtiyar ve kokmuş idrak! Sen yeniden ve gerçekten ne anlarsın?” diye bağırmıştır.
Yeni bir Türk millî marşı istendiği zaman Çankayalardan mankayalara kadar dolaşıp:
“–Bu işi Necip Fazıl’dan başka kimse yapamaz!”
Diye mekik dokuyan Falih Rıfkı Atay’dan tevil bekliyorum.
Bugün beni tanımadığını; ve benim, benim gibilerle –müslümanlarla– beraber bir kampa kapatılmam gerektiğini yazan, fikirsiz, esersiz, irfansız ve şahsiyetsiz esnaf Sedat Simavî, bir zamanlar (7 Gün) mecmuasında adıma destanlar tertiplemişti.
Kısacası, ben, küfrü faka bastırmış olan adamım!
Onlar bende faka bastılar; ve beni kendilerinin en büyüğü olmak yerine, müslümanların en küçüğü, fakat kendilerinin en korkunç düşmanı görünce apışıp kaldılar. Ve ötedenberi gelen orta malı, pestzinde, malûm klişeleri geveler, aşksız ve ruhsuz kaba softa tipinden farkımı düşününce, başlarına bütün dünyaların yıkılacağını sandılar. Zira bende vehmettikleri kabiliyet, istidat, bilgi, irfan, san’at ve ifade değerine nispetle, bu asırlık dâvanın ancak benim elimde tehlike belirttiğini ve belirteceğini anladılar.
Onlar, deminki vasıflar ile, ötedenberi gelen, orta malı, pestzinde, malûm klişeleri geveler, aşksız ve ruhsuz kaba softa tiplerinden korkmazlar; bu insancıkları kolayca bazı vahitlere irca edebilirler. Onlar için teh-like benim, biziz!.. Zira biziz
ki, onların sahte dünyalarını, bizzat o sahte dünya içinde yetişmiş, çile doldurmuş, nihayet havasızlıktan patlamış en halis tipler olarak ifşa ve iptal edebiliriz. Biziz ki, bu mukaddes dâvayı, tamamiyle kanun yolundan, kırçıl sakallar, dar alınlar, vahşî bakışlar ve kapkara cehaletler elinden alıp, onu, nuranî yüzler, inci dişler, geniş alınlar, derin ve tatlı bakışlar ve ebedî güneşler ikliminde yepyeni bir gençliğe teslim edebilir, yepyeni bir vecd ve aşk nesline devredebiliriz. Ya sonra ne olur; ne olur bu adamların halleri, dünyaları, inkılâpları, sahte reçeteleri, yalancı ilimleri, kalpazan san’atları, zinaları, içkileri, kumarları, dalavereleri, hırsızlıkları, ticaretleri, istismarları, her şeyleri, her şeyleri???
(Müdafaalarım; 91. s; 10. basım, Temmuz 2012)
|