Parti Necip Fazıl Kısakürek Sayı:
64 - Nisan / Haziran 2009
PARTİ
Necip Fazıl KISAKÜREK
Bizde parti, kısaca ve kabaca, dünyaları fethetmiş bir imanın şu veya bu müessir yüzünden kabuk bağlaması, küllenmesi, sönmeğe yüz tutması ve temsil kadrosunda derin bir kansızlık illetine düşmesi üzerine, bu müessirleri hep dışarıda, dışarıya ait dış şekil ve aletlerde arayan çeyrek aydınlar elinde, yine âdi bir batı kopyası olarak kuruluvermiş, reçetelik, küçük politika tezgâhlarından ibarettir. Ve bu tarzda parti kahramanları olarak gelip gidenler içinde, Türk cemiyetinin ne verdiği, ne aldığı, neyi tutup vermemesi ve neyi çekip alması gerektiği ve bunlarla iç içe, insan, cemiyet, dünya, tarih muhasebesi üzerinde, tek çilenin tek damla terini dökmüş tek kafa mevcut değildir. Hemen hepsi de, bir zamanların Şişli salonları, (kozmopolitizm) yuvaları, Mason locaları ve batı emperyalizmasının usta ajanları eliyle yontulmuş (Erzats) mamulleridir.
Bu ölçüye göre son 60-70 yıl içinde gelip geçmiş başlıca partileri gözden geçirecek olursak, hepsinin aynı esas, aynı maya, aynı doku üzerinde, birbirlerinden yalnız mizaç, asabî cümle, edâ ve üslûp farklarıyla ayrıldığını ve hiçbirinin dünya batı âlemi içinden öz milletine, kendi öz milleti içinden de dünya ve batı üzerine bakabilecek ruh kıratında olmadığını görürüz. Aynı maya, birinde ahmakça atılganlık, öbüründe haince miskinlik, daha öbüründe kaygısızca deviricilik, berikinde kararsızca idari-i maslahatçılık şeklinde tezahür eder ve ayrıca bu sönük gezegenlerin ateş böceği biçimindeki peykleri, zifiri karanlığı noktalar, durur.
Başına ne geldiyse bu türlü parti anlayışı ve bu türlü partilerden gelmiş olan Türk milleti, henüz gerçek partisine kavuşmuş değildir. Kavuşmak şöyle dursun, ona kavuşmanın imkânlarından da, kendi adına kanun çıkaranların fermanıyla mahrumdur.
Bu vaziyette Türk milletine düşen borç, Nasreddin Hoca’nın, üstüne pislediği karpuzlar arasında, bir eleme yapıp;
Buna çok değmiş, buna da değmiş, buna az değmiş, ama buna değen belki temizlenebilir!
Tesellisiyle, kendisini, kanunî zuhur gününe çıkarabilecek bir vasıta bulmaktan başka bir şey olamaz
|