BEKLEME SALONU Ziya Paşa Akyürek Sayı:
64 - Nisan / Haziran 2009
 Saltanat kavgasında yorulmayan tek varlık insandır. Vurgun yemiş bakışların bir şeyler arıyor olması acı değildir de yanlış yolun intizarıdır merhametli yürekleri acıtan...
Kaldır başını seyret kâinat nasıl tasvir, mısralarında kaybolalım hep beraber. İçimizde depreşenlerle, al yüreğini Ona git diyenleri barıştırdık mı olay tamamdır. Ve bu zoraki duruşun zarafetini deruhte edelim...
Bekleme salonuna alınan insan kendince bir koltuğa oturur. Yanına oturanlarla birlikte isminin çağırılmasını bekler. Ne zaman çağırılacağını bilmediğinden öyle çok koyu sohbetlere dalmaz. Gözü hep kapıdadır ve aklı başka işlerle yoğunlaşmayacak kadar dikkatlidir. Zira birazcık fazla dalsa sohbete çağırıldığında bırakmak zorunda olduğundan hem kendine hem başkasına ayıp etmiş olacaktır. Bir de derdini anlatacağı kapıdan içeri motivasyonunu tamamlamış olarak girmesi gerektiğindendir sağa sola ihtiyacının dışında aldırış etmemesi.
Bu salona girenlerin kendi kendine konuştukları da olur ve olmak zorundadır. Az sonra sorulacaklara daha rahat cevap verme adına iç konuşmalar olur. Kimisi bu konuşmaları tamam-lamadan çağrılır. Onların gidişindeki endişe iç konuşmaların tamamlanmadığını çok güzel anlatır.
İsmi okunanın heyecanı elindeki tüm uğraşını bırakması bekleme salonunun sahibi hakkında bilgiler de verir. Orda herkes eline geçen en ufak kâğıtların üzerinde yazana dikkat eder. Kendi adına rahatlama sayılacak her şeyi pürdikkat inceler ve hiçbir şeyi boş geçmez. Adeta bu salon düşünceyi artırır. Salon adabının farkında olanların konuşmaları birbirlerine seslenmeleri dahi farklıdır. Nezafet ve nezaket buradan doğdu sanırsınız. Salonun kuralları sağda solda ayan beyan yazılsa da asıl adabı öğreten giren ve çıkanların halleridir. Ayakta kalanlar bu durumdan hoşnutsuzluk içinde olmazlar ve zaten birazdan gideceğim lütfen rahatsız olmayın derler. Çünkü onlar aynen görmüşlerdir ki az önce birisini çağırdılar ve birisi de yeni geldi. Demek kendisi de çağrılacağından iki dakikalık zaman için ha oturmuşum ha oturmamışım diyecek kadar etrafından haberdar. Salona epey kalacak nazarıyla yaklaşanlar salona gelir gelmez kendileri hesabına bakıp acaba nereye otursam diye fırsat kollarlar da ansızın çağırılınca keşke salon adabına riayet etseydim, derler. Az önce kalkıp bana yer vermesini istediklerimi boşuna rahatsız etmişim, der ve bunun hicabını giderken iliklerine kadar yaşarlar. Kimisi de orada çok samimi dostluklar kurup bu dostluğu az sonra çağırılacağı kapı adına iyi değerlendirirler. Ve dostlukları onları salonda yanlış işlerle meşguliyetten kurtardığı gibi onlara moral ve isteklendirme adına da çok şey kazandırır.
Bekleme salonunu komiklikle okuyan çocuklar da yok değildir. Ya baba bekleme salonu yazıyor bekleme diyor ne diye bekliyoruz der ve etrafına trajik bir nükte anlatır. Kimisi çocuk safiyetiyle olaya mıhlanır ve onlar kapıya çağrılmadan varır ve gönlünce girer. Mesafelerden sıyrılır kendi derin düşüncelerinde salonu unutur hatta salonun meşakkatini bir rahatlığa çevirir. Bu hesaba ufak bir olayla adım atan nice bekleyenler olmuştur ki onlardan etrafları rahatsız olmadıkları gibi yanlarında durana ve hatta dilden dile o bekleşmeler anlatılacağından kendinden sonrakilere de fayda sağlamıştır.
Bu salonda en çok rahat edenleri salon görevlilerine sorduğumuz zaman bize şunları anlatacaklardır: Bu salonda şimdiye kadar çok insan bekledi ama en çok tesir edenler her halden bir ders çıkaranlar oldu. Onlar kendilerinden daha hastalara bakıp şükrederken kendilerinden daha az hastalara bakıp vardır bunda bir hayır mülahazasıyla teessürleri dağıtmayı bilmişlerdir. Bu salon derdi içte olanı, hali göçte olanı çok güzel anlatır. Acele edenler ve yalan yanlış meşgalesi olanlar etraflarını rahatsız ettiler. Zira onlar kendilerini de rahatsız ettiklerinden rahatsız bir ruh haliyle yanlarına yaklaşan herkesi zehir zemberek halleriyle ittiler.
Buradaki memnuniyet içeride de mesrur bir hayatın mukaddimesi, enfes bir söyleşmenin dibacesi, kalanlara örnek olmanın da önsözüdür.
Bir takvim yaprağını koparan bekleşmedeki çocuk kendisinden daha endişeli bekleyen babasına uzatıyor kâğıdı. Kâğıtta yazanları ibretle okuyan adamın gözlerinden iki damla düşüyor pişmanlık adına belki damlalarda yazanlar kâğıttakine eşlik ediyor. Kâğıtta:
Hadid/20: “Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.”
Kâinatın Efendisi (sav) buyuruyorlar: "Kimin emeli dünya olursa Allah onun işini aleyhine darmadağın eder, fakirliği iki gözünün arasında kılar, dünyadan eline geçen miktar da kaderinde yazılandan fazla olmaz. Kimin de kasdi ahiret olursa, Allah, onun (dağınık) işini lehinde toplar, zenginliğini kalbine koyar, dünya nimetleri ona koşarak (kendiliğinden) gelir"
Derinden yol alanlara ders olur diyor burada okunanlar. Kapıcı söze son verirken daha konuşacak mecalim kalmadı. İyi bekleşmeler efendim...
|