G?n?m?ze ne kaldy Haceloğlu Sayı:
49 - Temmuz / Eylül 2005
Allah’a inananlar devletler, imparatorluklar kurdular; sadece insana değil cine, dağa-taşa, kurda-kuşa, ota, ağaca; yani her şeye “Allah’ın halifesi” olmak hakkıyla hâkim oldular.
Allah’a inanmanın; bağlıları, devlet adamları, âlimleri, uzmanları, sanatkârları, velileri, sevdalıları, divaneleri, meczupları, mensupları, halkı, tebaası oldu… Tarih sayfaları şahittir… Hattâ tarih, bu sayede yazıldı; ilim, teknik, sanat, kültür, medeniyet bu sayede doğdu; her sahada gelişme bu sayede oldu.
Küfürse; sadece fert seviyesinde kaldı. Fert seviyesinde ve muteriz… Sadece muteriz… Hakka!.. Hiçbir zaman devlet olamadı. Halkı ve tebaası hiç olmadı. Kâfir devlet adamı, kâfir âlim, kâfir uzman, kâfir sanatkâr, kâfir teknik eleman, kâfir sıradan fert görüldü; fakat “küfür sanatı”, “küfür edebiyatı”, “küfür kültürü”, “küfür tekniği”, “küfür devlet idaresi” olmadı ve “küfür kamuoyu” olmadı. Küfür mayalaşamadı, ekolleşemedi. Sanatın, edebiyatın ve tekniğin –hakkı olmadığı halde- küfür için kullanılması ve bunları küfrün malı imiş gibi gösterilmesi de küfrün ayrı bir haksızlığı ve zulmü…
Küfür, ferdi aşamadı dedik… Hattâ, hakiki mânâda ferdi bile kazanamadı. Bunun için de değil velileri, sevdalıları, divaneleri ve delileri olmak… meczupları olmak… sıradan bir ferdi bile olamadı. Kalbinden, özünden, içinden aşkla seveni, yananı olmadı. Öyle görünmekte fayda umanları oldu sadece. Kendisini tanrılaştıran günün despotu karşısında günübirlik çıkarlar için öyle görünenler oldu… Ancak küfür inadının manyakları görüldü. Onlar bile küfrün değil, küfür inadının manyakları…
Hemen akla gelebilecek olan Firavunlar, Nemrutlar ve benzerleri, “küfür devletini” kurmadılar. Onları, önüne set çekilemez ve önünde hiçbir kuvvetin duramadığı küfür potansiyeli, daha üstün kâfir oldukları için başa geçirmedi. Ama yükselen iman potansiyelinin doğurduğu, yoğurduğu ve yaşattığı devletler çok görüldü. Yıkıldığı halde, Türk milletinde ve İslâm âleminde, hattâ dünya kamuoyunda hasreti yaşanan ve hasreti ile yaşayan Osmanlı devleti bunun en yakın ve açık örneği. Firavunlar, Nemrutlar ve benzerleri, babalarından intikal eden veya çeşitli desiselerle gasbettikleri devlet gücü ve imkânı sayesinde “tanrılık” iddia ettiler. Neden karşı oldukları, itiraz ettikleri imana ait bir kavramı iddia ediyorlar da, kendileri ayrı bir kavram ortaya koyamıyorlar. Böylece farkında olmadan iddialarında bile aczlerini ortaya koyuyorlar. Bunun için küfürlerinin sanatını, edebiyatını, kültürünü, medeniyetini ve kamuoyunu mayalandıramadılar. Bunun için “inanmış bağlılar” değil, “inanmış ve bağlan- mış” görünen menfaatçiler sardı etraflarını. Zoru görünce yelkenleri indiren, kuvvet karşısında her şeyini teslim eden ucuzcularla, menfaatçilerle, korkaklarla, şahsiyetsizlerle, dalkavuklarla ekolleşme meydana gelebilir miydi!.. İtirazdan başka bir fikir kırıntısı taşımayanlarla ekolleşme olur mu!.. İşte bunun için tek bir örneği bile yok.
İşte bunun içindir ki; Firavunlar ve Nemrutlar’dan günümüze, korku filimlerinin baş malzemesi mumyaları ile, kalplerinin katılığının, soğukluğunun simgesi ve belgesi, zorbalıkla yaptırdıkları taştan sembollerinden başka bir şey intikal etmedi. İslâm sayesinde mayalaşan kültürümüzün şahane icadı ile ifade edelim: “Allah taş yaptı” onları, daha bu dünyada… (Ekim 1998)
|