Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     5081 kez okundu.     4 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

"OLMAK" veya "?LMEK"...
Ali Erdal

  Sayı: 61 - Ekim / Aralık 2009

"Kuvvet mahcuptur!"... (Şekspir) böyle diyor.

Kuvvetli, efelenmek varken ve bu imkâna sahipken mahcubiyetle baş mı eğmeli? Hele bu günün reklâm ve imaj, tüketim ve rekabet, para ve hırs, tören ve tantana dünyasında... Herkesin güçlü görünmek telâşında olduğu şu dünyada?..

Ne demekmiş mahcup olmak... Burnunu havaya dikip şöyle yürüdün mü yerler sarsılmalı... Afişler, ışıklar, sayfalar, ekranlar senin ne olduğunu gözlere ve kulaklara sokmalı... Dağa taşa yazılmalı adın... Şapkan göklere değmeli, elbisen yerleri süpürmeli... "En büyük" olduğunu, "seninle gurur duyulduğunu" haykırmalı hayranların (daha doğrusu seninle olmak işlerine gelenler)... Şanın dünya âleme ilân edilmeli... Önünde ve arkanda, emirlerini anında yerine getirmeye amade adamlarını ve kontrolünde sayısız imkân olduğunu herkes görmeli... Haykırdın mı yer yerinden oynamalı!.. Vurdun mu karşına dikilmek cüretini göstereni sinek gibi ezebileceğini göstermemelisin...

(Şekspir), kuvvetin disiplin altına nasıl alınacağını, hattâ kuvvetin kendisinin gönüllü disipline gireceğini bilmeyen dünyanın düşünen adamı... Yani bu sözü aşan bir şey söylemesi mümkün değil. Ama sömürünün hak, menfaatin esas olduğu, o bakımdan kuvvetlinin hep kendini ispat zorunda kaldığı bir dünyadan takdire değer bir tespit... Ve mahzun bir temenni... O ümitsiz bir şekilde temenni ededursun, Hz. Ali (ra) yüksekliğin nasıl kazanılacağını haber veriyor: "Yükseklik istedim, alçakgönüllülükte buldum"... Nasıl kazanılacağını haber vermekle yetinmiyor, "buldum" diyor. Herkes istediğini söyleyebilir ama buldum diyemez. Doğru iman ve fikir sistemine dayanan ancak, işte böyle "buldum" diyebilir. Çünkü O, ışığını iki dünya saadetinin kefili esaslardan alıyor... "Kibirle büyüklük birleşemez" (hadis) buyuran, kibirlilerin akıbetini "Köleleri ve adamlarıyla büyüklük taslayanı, Allah küçültür" (hadis) diyerek haber veren iman ve fikir sistemine dayanan bulur. Ve ona uygun hayatın nasıl olacağını yaşayarak gösterir. Ancak o sistem, kuvveti ve her şeyi disiplin altına alacak bir hayatı hâkim kılabilir...

Kâinatın Efendisi (sav) buyuruyor: "Nefsiyle kibir ve azamet satan, edası ve yürüyüşüyle azamet saçan, ilâhî gazaba karşıdır". İlâhî gazabın karşısında kim durabilir? Kendisine emanet edilen kuvveti, mahcubiyetle hakka göre kullanmak yerine aptalca böbürlenmeyi seçenlerin vay haline... Bırakın kibri, kendini şöyle olduğundan fazla vakarlı gösteren bile rüsvay olacaktır. Yine Hz. Ali'den öğrenelim: "Lüzumundan fazla vakarlı görünmek istersen, kendini istihzalara duçar edersin". Alay konusu olan zavallı bilmiyor ki, "kibir bele bağlanan taş gibidir; onunla ne yüzülür ne uçulur" (Hacı Bayram Veli).

Kibirli bir süre yükseldiğini sanır, tanınan mühlet bitince burnu sürter. Fert için de böyle, toplumlar için de...

TOPLUM KİBRİ: IRKÇILIK

Kuyunun minarelik taslaması gibi "güneş batmayan imparatorluk" diye böbürleniyordu İngilizler... "Güneş batmayan sömürge" oldukları, yani dünyanın her yerini sömürdükleri halde... Fırsatları ustaca değerlendirip girdiği ülkelerin aydınlarını 'kraliçenin sadık tebaası' olmaya özendirdiler. Bu maymunlar sayesinde o ülkelerin zenginliklerini adalarına taşıdılar. İnsanda bu hırs olduktan sonra insan bile satılabilir; Avrupalı'nın böyle bir hakkı vardır zaten... Ama sömürülenlerin ahı yerde kalmadı, maymunlarını kendi insanıyla karşı karşıya bırakıp çekilmek zorunda kaldı... Çekilirken de mecbur kalmamış da atıfette bulunup istikâllerini vermiş görünmeyi becerdi... Ve güneş doğmayan adacığına hapsoldu... Asil İngiliz karizması çizildi, "Büyük Britanya İmparatorluğu" balonu söndü. Sömürdüğü ülkelerle, onlara bir paye verir gibi kurduğu "İngiliz milletleri" komedisi bitti. Bırakın İngiliz milletlerini, adasında bile bir avuç kaldı İngiliz... Sömürdüklerinin torunları mülteci olarak adaya dolmakta yavaş yavaş... Zulmettiği dünyanın hor gördüğü insanları, lütuf verir gibi kabul ettirdiği İngilizce ile ona beddua ediyor.

Alman... Diğerleri bin beterken, en beter ırkçının oyunu ile ırkçılıkta günah keçisi haline getirildi. Ona paratoner ve onun propagandasına malzeme oldu... Avrupa'nın ortasında lider olması mümkünken, dünyanın asil hâkimi olma hırsıyla başına belâyı kendi sardı. Hızlı yayılmanın ardından daha hızlı düşüş... Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu.

Fars; İslâm'ı ancak, "sen sensin, ben de benim" kibriyle esaslarını incitecek yorumlarla ve diğer milletlerden ayrı müesseseler kurarak, yani âdeta pazarlıkla kabul etti. Böylece kendini mübalâğanın bâriz örneğini verdi... Hakikati en iyi o anladığını eninde sonunda dünya görecek ve kabul edecekti... Ve dünyaya devrim ihraç edecekti... Bizden önce müslüman olduğu halde, bir arpa boyu yol gidemedi. Teslim olmak yerine kendine göre yorumladı, kendi başına kaldı. Öyle ki, Fars deyince kimden bahsedildiği anlaşılamıyor. Bırakın dünyayı rengine boyamayı, kendi ülkesinde azınlık haline geldi... İslâm dünyasının bu "ayrı bayram"ının yorumları, artık kendileri tarafından bile, çeşitli vesilelerle "reform" adı altında hesaba çekiliyor. Şimdi nükleer bombalarını önüne koyup nerede hata yaptık diye düşünme zamanı...

Moğollar, disiplinden mahrum kuvvetin nasıl bir felâket olduğunu gözler önüne serdi. Kasırga gibi, bir korku devi halinde yakıp yıktı, mühleti dolunca kabuğuna çekilip kayboldu.

Kâinatın Efendisi (sav) ve eşi bulunmaz kadrosu (sahabî)... Zemzem, Kâbe, Arafat, Mekke, Medine, say, tavaf, hac gibi eşi bulunmaz şerefler... Kelimelerin, kalemlerin aciz kaldığı değerler, yücelikler, şerefler... Bir millet bunları kazandıktan, o şereflere zemin olduktan ve o yüce dinin yayılmasını sağladıktan sonra nasıl başka bir değer arar? Kuyumcunun tenekeyle süslenip caka satması gibi bir gülünçlüğe, ırkçılığa nasıl meyleder? Hali ortada... Onun şahsında halimiz ortada... Sen cemiyet meydanına sayesinde çıktığın, sayesinde en yüksek şerefi kazandığın imanın reddettiği halde ırkçılık yap; olacağı budur... Amerikan zulmüne imkân sağlayan, Yahudi zulmüne çanak tutan ırkçı kadrolar, yüceltme hırsıyla kendilerini de milletini de ve İslâm dünyasını da yaktı. Irkçılığın bir toplumu nereden nereye düşürdüğüne bundan acı örnek mi olur?..

Zulümle, kurnazlıkla, parayla, zaafları istismarla, ahlâksızlığı körüklemekle ve toplulukların içinden satın alınan hainlerle, kalıcı bir hâkimiyet kurulabilir mi? Devlet iddiasında dünya çapında bir zenginler organizasyonu ve devlet terörü ile nereye kadar?.. Zulümle abad olunur mu? "Vaat edilmiş ülke" safsatası ve diğer insanların "goyim" (efendi olarak yaratılmış millete hizmetle yükümlü insan türü) olduğu kibri ile Ortadoğu'ya (ve dünyaya) kanla hâkim olma oyunları bir yerde ters tepmeyecek mi?..

Akıbetini Hadis haber veriyor: "Müslümanlar, Yahudileri öldürmedikçe (tamamını kırıp mahvetmedikçe) kıyamet kopmaz. Hattâ bir Yahudi taş yahut ağaç arkasına saklansa, taş veya ağaç (dile gelerek): "Müslüman, şu arkamdaki Yahudi'dir, gel onu öldür" der. Yalnız Garkad denilen (Beyt-i Makdis'de ma'ruf dikenli ağaç) müstesna (ki o arkasına saklananı haber vermeyecektir) Çünkü o şecere-i Yahudi'dir." Bugünkü ceza, gerçek mânâda bir devlet bile olamamak... Yani en çok istediğini gerçekleştirememek... Bütün dünyanın kendine ait olduğu vehmi ile dünyanın her yerinde vatansız yaşamak... Vatan yapmak istediği yerde diken üstünde, ürkek ve tedirgin yaşamak... Ve dünyanın nefret ve düşmanlığını çekmek...

Göktürk kitabelerinde "Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu kılınmış. İnsanoğlunun üzerine ecdadım Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş" deniyor; Oğuz Kağan Destanı'nda da "Ben Uygurların kağanıyım ve yeryüzünün dört köşesinin kağanı olsam gerektir. Sizden itaat dilerim." deniyor.

İşe bakın... Her nefs tanrı, her topluluk dünyanın hâkimi olma derdinde... Öyleyse mühim olan, bu istek değil; ne adına buna talip olunduğu ve ne adına dünyaya nizam vermek istendiği olmalıdır... Nefs adına mı, köpeklerin kemik kavgası gibi kuru bir cihangirlik kavgası mı; yüce bir dava uğruna mı? Gaye yüceltecek veya düşürecek...

MÜKÂFAAT ve VEBAL

Türkler Müslüman olur olmaz, hızlı bir yükselişle yeni girdiği dünyanın lideri oldu. Gazneli, Karahanlı ve Selçuklu basamaklarını çıkıp "Devlet-i Âli" tahtına oturdu. İslâm öncesi dünya kağanı olmak emeli, eşi ender görülür millî bir mutabakat halinde "Allah adını yüceltme" ideali oldu:

"Maksadımız Allah'ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir" (Osman Gazi).

"Din-i İslâm'ın mücerred gayretidür gayretim" (Fatih Sultan Mehmet)

"Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş;

Bir veliye bende olmak cümleden alâ imiş!.." (Yavuz Sultan Selim)

"Saltanat dedikleri ancak cihân kavgasıdır,

Olmaya baht u saâdet dünyada vahdet gibi" (Kanunî Sultan Süleyman)

Bırakın fethettiği yerlerdeki toplulukları, aralarına aldıklarını bile eritmeye, Türkleştirmeye çalışmadı. Müslüman olmaya zorlamadı. Devletlerindeki kurucu ve teşkilâtlandırıcı olmak, en azından esas unsur olmak hakkını bile talep etmedi. Tek gaye, Allah adının yüceltilmesi... Azınlıklarla bile iyi geçindi. Dün Müslümanlar'ın şemsiyesi idi, bugün de Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Orta Asya'dan hicret eden Müslümanlar'ın sığınağı... Bırakın kendi dilini ve kültürünü zorla kabul ettirme fanatikliğini, Arapça ve Farsça başta olmak üzere başka dillerden kelime ve kavram almaktan tutun, kendisinin dışındaki milletlerin mutfağından yemek almaya kadar kültür alışverişinden çekinmedi. Azınlıklar ceplerini şişirir, imkânlarını ve güçlerini arttırırken o her seferde asıl unsur olarak en önce ve en önde yer aldı; her fedakârlık gerektiğinde öne atılıp can vermenin kendisine düştüğü şuurunu hiç kaybetmedi ve en çok şehit veren millet oldu. Yani görünüşe göre suya düşmüş kerpicin eriyip toprak olması için her şart mevcut...

Ama öyle olmadı... Hz. Ali'nin (kv) ifade ettiği hikmet gerçekleşti. Büyüklenenler eridi, o, geniş bir coğrafyada nüfusunu ve nüfuzunu korudu. Yüce devleti yıkıldığı halde hem de... Asya'nın ortalarından Balkanlar'a; Sibirya'dan Ortadoğu içlerine kadar... Amerika, Almanya, Fransa başta olmak üzere pek çok ülkede Türk mevcut ve bunlar kültürlerinin değerinin farkında.

Dünyanın paylaşılamayan en hareketli coğrafyasında, onlarca devlete ve sınıra rağmen dili, birinci değilse ikinci anlaşma vasıtası. Az bir gayret, İstanbul Türkçesini Türk dünyasının, hattâ İslâm dünyasının dili yapabilir... İngiliz milletleri gururu başlamadan bitti ama "Türkçe konuşan ülkeler" hayatın gerçeği ve gücü... Bütün eritme ve bozma gayretlerine rağmen edebiyatı, dünyada ilk sıralarda.

Değil dünya piyasalarına hâkim kılmaya çalışmak, kendi ülkesinde bile her sahada yabancıyı tercih eden zihniyete rağmen parası, Türkiye dışında bile rağbet görüyor... Az bir gayret Lira'yı, dünyanın kalbi bölgede para birimi yapabilir.

Üç kıtaya hâkim dünya devleti yıkılmasına rağmen, soğuk ve sıcak bölgeler arasında; yedi iklime sahip, kıtalar arasında köprü, altında madenler üstünde bereketli topraklar, üç tarafı deniz, yedi iklim yaşanan, dağı taşı deresi ırmağı Allah Allah diyen, peygamberler, sahabeler ve evliyalar yatağı bir vatan verdi Allah! Amerika'nın son Ortadoğu macerası gösterdi ki, bölgede Türkiye kilit mevkiindedir. Sadece Ortadoğu'da değil, Kafkaslar, Orta Asya ve Balkanlar'da Türkiyesiz hareket mümkün değil.

Mazideki şan ve şereften değil bugün bir realite olandan tezimizi ifade edecek kadar bir nebze bahsediyoruz. Müslüman olmadan önceki kısa ömürlü devletlere rağmen, müslüman olur olmaz ömürleri uzayan devletlerimizden Gazneli, Karahanlı ve Selçuklu basamaklarından ve insanlık tarihinin Asr-ı Saadet'ten sonraki en büyük adalet ve insanlık medeniyetinden ve o zamanlardaki genişlikten söz etmiyoruz. Bugün her şeye rağmen yaşayan bir şan ve şereften, ihtişam ve heybetten bahsediyoruz...

Bir Batılı, "Dünyada kendi tarihini yazarken, Türk'ten bahsetmeyecek millet yoktur" diyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu'na Balkanlar'daki Sancak'ta bir kadın canlı yayında söyledi: "Şimdiye kadar neredeydiniz? Biz rüyalarımızı bile Türkçe görüyoruz!". "Bir İngiliz devlet adamı şöyle diyor: 'Mısırlıları Türk olmadıklarına ikna etmemiz bir yılımızı aldı'." (Prof. Dr. İskender Öksüz; Star, 06.09.2009).

Övünüyor muyum? Hayır... Öyle olsa, ihtişam rengi ve şehitlik remzi bayrak ve üzerindeki ay-yıldızın mânâsından, aslan derisinden yapılan aslan gibi kükreyen kösleri olan mehteranı olan devletten, zaferlerden başlayıp neler söylenebileceğini herkes bilir. Ne övüyorum, ne övünüyorum... Hattâ söylenecek çok şey var ama kuvvet mahcup olduğu için söyleyemiyorum. Milletime (ve onunla beraber olması gereken milletlere) olmak ve ölmek dönemecinde, vebalini hatırlatıyorum. Bu kadar şan, şeref, ihtişam ve kudret verildikten sonra bunun bir vebali de olmalıdır. Üstad Necip Fazıl'ın dediği gibi, bu vebal; "İslâm'ın önce Türkiye'de bozularak her yerde bozulduğu ve ancak Türkiye'de düzelirse her yerde düzeleceği hakikatidir."

"OLMAK" bunu idrake bağlı...


 


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Ali ERDAL    13.12.2009
Yorum : BATUR BEY’e… Ne güzel ifade buyurmuşsunuz “Türk bir davanın adı haline gelmiş”. Balkanlar’da müslüman olmuş birine hangi kavimden olursa olsun, “Türk oldu!” denmiş yüzyıllarca. Sıkıntıdaki müslümanlara kucak açmışız, onlar da bizimle birlikte olmuşlar. Buna rağmen, şükür ki ırkçılık kibrine düşmemişiz. Denizin içindeki balığın denizi tanımaması gibi, bu durum Türk milletini görmemeye götürmemeli. Böyle bir vefasızlığa, basiretsizliğe, hattâ ihanete, biz razı olsak Allah razı olmaz. Bu durumda bize düşen bu hakikatleri ifade etmek… Kardelen’in basılı halinde bu mânâyı sitedekinden daha etkili olarak görebilirsiniz. Alâkanızdan güç alıyoruz; hem dergiye, hem siteye alâkanızı devamını ümit ederiz. Selâm ve saygılarımla…




Ekleyen : Ali ERDAL    09.12.2009
Yorum : Ahmet (YILMAZ) Beye... Sizin gibi olayları ve yazıları doğru anlayan, bunu ifade eden ve takdir edenler oldukça bu millet ayakta kalacaktır ve "Yarın elbet bizimdir". A. hepimize güç versin ve dualarınızı kabul etsin. Kardelen'in basılı halinde takdir buyurduğunuz husus daha güzel tebarüz etmektedir. İlginiz bize şevk vermiştir. Selâm ve saygılarımla arzederim.




Ekleyen : batur    29.11.2009
Yorum : türklük bir etnisitenin adı olmaktan daha çok bir davanın adı hale gelmiş..binlerce yıllık islama hizmeti islam halklarına bu bilinci yerleştirmiş. ancak maalesef türk kelimesini türk var çerkes var kürt var gibi en yetkili ağızlardan bir etnisiteye indirhendiğini görmek çok üzücü. üstelik bunu yapanlar milli olduğunu iddia ettikleri bir fikriyattan geliyorlar. türkmen var manav var yörük var boşnak var kürt var deyin itirazımız olmaz ama Allah'ın kılıcı olma davasının müşahhas örneği bir millet adını etnisite imiş gibi gösterirseniz açılımınızı bu millet saçılım yapar.. muhterem yazarı bu hataya düşmediği ve türk milleti gerçeğini açıkça ortaya koyduğu için haddim olmayarak tebrik ediyorum. bazıları türküm demeyi suç sayacaklar neredeyse çünkü..




Ekleyen : ahmet yylmaz    22.11.2009
Yorum : Hocam! En usta yazarların bile meselelerin içinde boğuştuğu, hatta meselelerin içinde kaybolduğu, milletin kafasının karmakarışık edildiği şu günlerde, olayları geniş perspektifle bakarak o kadar güzel analiz etmişsiniz ki..Allah(C.C.) kaleminize güç kuvvet versin..manevi feyz çeşmenizden hisse alanları çoğaltsın inşaallah..Selam ve dua ile..





 
İranın neye ihtiyacı var?... - Sayı 122
Kırk... - Sayı 121
Kırk gün bir ölüyü bekley... - Sayı 121
Sıradan bir filme bu alâk... - Sayı 121
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (122):
Tarih boyunca izlediği politikalar, güncel meselelerde takındığı tavır çerçevesinde, doğu medeniyetinin aslî unsurlarından İran'a bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 sağlık dileklerimizle, hürmetle...... naci eroğlu

 Elinize emeğinize sağlık sevgili Halis hocam.Yazılarınızı takıp ediyorum hislerimize tercüman oluyor... Ahmet

 Elinize emeğinize sağlık sevgili Halis hocam.Yazılarınızı takıp ediyorum hislerimize tercüman oluyor... Ahmet

 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu


Emanet gazete isteyen, “bakabilir miyim?” diyor; “okuyabilir miyim” değil… Demek okunması gereken gazeteler, bakılır duruma düşmüş; yani albüm olmuş… Hem de (görmeyen gözlere yazıklar olsun) “fuhş albümü”…
Ortada bir basın olmadığına göre, neyin krizinden söz ediyorlar?..
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Anlam peşinde
Bizim olmayan gemide kaptan olmak
Parlamenter sistem ve mağdurları
Kırk gün bir ölüyü bekleyeceksin
Niye döktün gözyaşımı


Ali Erdal - Anonim eserlerin kıy...
Ali Erdal - Sıradan bir filme bu...
Ali Erdal - Kırk gün bir ölüyü b...
Ali Erdal - Kırk
Necip Fazıl Kısakürek - Kıraat kitabı
Ekrem Yılmaz - Derinlik
Ekrem Yılmaz - Yapamıyorsan hayal e...
Ekrem Yılmaz - Kürtlerin PKK ile im...
Dergi Editörü - Çare
Site Editörü - Anlam peşinde
Necdet Uçak - Niye döktün gözyaşım...
Necdet Uçak - Olacak
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Malazgirtin aslanlar...
M. Nihat Malkoç - Anadolu Türk masalla...
Ayhan Aslan - Yamyam
Mehmet Balcı - Şimdi
Mehmet Balcı - Dönemem
Ahmet Çelebi - Gazzeli çocuğa
Halis Arlıoğlu - Parlamenter sistem v...
Halis Arlıoğlu - İçimde bir yara var
Murat Yaramaz - Artık yeter
Murat Yaramaz - Masal
Mevlüt Yavuz - Sanma ha!
Cemal Karsavan - Seni düşünürüm
Heybet Akdoğan - Gülsema
Emine Öztürk - Hapis
Zekeriya Yılmaz - Bıraktın
Mehmet Ali Metin - Doğu ve Batı’nın hik...
Yaşar Akyay - Bizim olmayan gemide...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14444284
 Bugün : 3145
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 627731
 Bugün : 451
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 72
 121. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim