Mukaddes beldelere... Kadir Bayrak Sayı:
46 - Ekim / Aralık 2005
Bu yaz, fırsatını bulup da kısa süreli bir tatil yapabilir miyiz diye düşünüp planlar kurarken, bir dostumun kendisine yapılan umreye gitme teklifini -imrenilecek bir heyecanla-, bulunmadığım bir ortamda benim adıma da kabul etmesi, o mübarek beldeleri ziyaret etmemize vesile oldu. Aynı heyecan ve neşveyi oralarda da tattığına bizzat şahit olduğum dostumdan Allah razı olsun, ona, bize ve müslümanlara haccı da nasip etsin inşallah.
UÇAK
Karayolu ile oralara ulaşmanın, yolda yapılacak ziyaretlerle kazanacağı üstünlüğü muhakkak. Ne var ki bugün için malum sebeplerle mukaddes beldelere uçarak gitmekten başka yol da bulunmuyor. Uçakla seyahatin yaygın olmadığı ülkemizde, hac ve umre yolculuğu bu anlamda, aman ayağımız yerden kesilmesin düşüncesine sahip pek çoğumuz için de ilk uçma tecrübesi…
Uçmak, hele bir de böylesine güzel bir vesile ile uçmak, insana aczini fazlasıyla hissettiriyor. Adımlarını yeri delecekmiş gibi adan kibir dolu nefs, yerden bilmem kaç bin metre yükseklikte hiçliğini anlıyordur, herhalde. En azından ben böyle hissettim.
"BİR ŞEY OLMAZ İNŞALLAH"
Suud havayolları ile yaptığımız yolculuk, İslâm dünyası olarak maddeye hakimiyetimiz yönünden fikir vermeye yetti. Uçağın hareketi ile başlayan sefer ve indikten sonra yapılan şükür duaları ne kadar güzelse, Medine havaalanında yaşananlar da bir o kadar traji-komikti. Cidde'ye gitmek üzere bineceğimiz uçakta, bagajda iki adet açık cep telefonunun unutulduğu yer görevlileri ve pilota söylenmesine rağmen verilen cevap, "eşyanın hakikatini bana olduğu gibi göster" anlayışının çok uzağındaydı: "Bir şey olmaz inşallah…"
PEYGAMBER BELDESİ NURLU MEDİNE
Ağustos ayına denk gelen seyahatimizde, bizi en çok sıcak düşündürmüştü. Nitekim akşam namazı vakti indiğimiz Medine'de, merdivenlerine çıktığımda yüzüme vuran sıcağın önce uçağın hâlâ dönmeye devam eden motorundan geldiğini zannetmiştim. Yürüdükçe durum anlaşıldı. Evet, oralar sıcak ama ilginçtir bu sıcak yakmıyor, terletmiyor ve kısa zamanda alışıyorsunuz.
Daha önce hacca gitmiş bir büyüğümün söylediğini, oraya varınca aynıyla hissettim. Sanki size ait bir evde, bir odadan diğerine geçmiş gibi oluyorsunuz, o kadar. Yabancılık duygusu hissettirmiyor, oralar. Buna rağmen misafir olarak en güzel şekilde ağırlanmak isteyen her kim varsa Medine'ye gitsin. Peygamber Beldesi'nde sizi bizzat Peygamberin ağırladığından şüpheniz olmasın… Biraz sonra Mekke için söyleyeceklerimizin tersine, Medine yumuşak yüzlü, insanları da öyle.
Medine'de ilk gece... Mukaddes topraklarda uyumak mesele. Medine'de bunu biraz daha fazla hissediyorsunuz. İnsan kime misafir olduğunu düşününce uykuda bir edep hatasına düşmekten korkuyor. Ama neticede insanız ve uyku bütün direncinizi kırıyor ve sizi hakimiyeti altına alıyor.
Mukaddes topraklarda sabah ezanından yaklaşık bir saat önce bir ezan daha okunuyor. Teheccüd namazı vaktini ihtar eden ezan bu ve Medine'de bir başka okunuyor. Bu ezanla birlikte kalkıp mescide gitmemek mümkün değil. Sabah namazını müteakip, ilk ziyaret... Üzerimizdeki selâmlar sahibine arz ediliyor. Ve orada şunu öğreniyoruz; arz edilen selâmlar ismen alınıyor. Ne büyük lütûf...
Medine... Medenî kelimesinin kaynağı mübarek belde. Peygamber mescidi etrafında geçirdiğimiz zaman dilimi içinde gökyüzü dikkatimizi çekiyor. Akşamın koyu mavisi, gecenin laciverdi ve karanlığı, sabahın aydınlığı katışıksız bir renk ahengi arz ediyor.
Peygamber mescidi... Suud yönetimi tarafından yapılan son genişletmeden sonra açık alanları dahil aynı anda 400 bin kişinin namaz kılabileceği muazzam bir cami. Bu büyük mescid, Türk mühendislerce yapılan bir sistemle soğutuluyor. Medine'nin 6-7 kilometre dışında soğutulan su, borularla mescidin altına getirilmiş. Mescidin içinde bulunan yüzlerce beton direğin hemen diz hizasında bulunan deliklerinden soğutulan bu hava içeriye üfleniyor.
Mescid-i Nebevî'nin hemen yanıbaşında, Cennet-i Bakiy mezarlığı bulunuyor. Koynunda Hz. Osman (r.a), peygamber hanımları, kızları ve akrabaları dahil onbinden fazla sahabeyi (r.a) misafir eden bu mübarek toprak parçası, Osmanlı'dan sonra hakimiyeti ele geçirenlerce dümdüz edilmiş. Şimdi insan kafası büyüklüğünde taşlar mezar yerlerini işaret ediyor, baş ucunda bulunduğunuz kabrin kime ait olduğunu ise ancak işi bilen rehberlerden öğreniyorsunuz. Bize çok garip geldi ama bir kabrin başında uzun uzadıya dua etmek, hele el açıp dua etmek yasak. Böyle bir durumda görevliler yanınızda bitiveriyor ve sizi ikaz ediyorlar. Zaten daha girişte devasa bir tabelaya bütün müslüman milletlerin dilinde mezardakilerden fayda umulamayacağı, bir şey istenecekse Allah'dan istenmesi gerektiği, insana giran gelen bir şekilde ifade edilmiş.
Ziyaret edene bir umre sevabı verileceği müjdelenmiş Kuba Mescidi, Hz. Hamza'nın (r.a) da medfun bulunduğu Uhut Şehitliği, İki Kıbleli Mescid ve Hendek Savaşı'nın vuku bulduğu yer olan Yedi Mescidler Medine'de peygamber kokusu taşıyan diğer yerler.
CELÂLLİ MEKKE
Bu noktadan ileriye müslüman olmayanlar giremez yazılı tabelalar, Mekke'ye yaklaştığımızı ihtar ediyor. Müslümanların hangi ruh hali içinde girebileceği de bu kadar kesin bir dille anlatılabilse, keşke...
"Lebbeyk" nidalarının hedefi Mekke... Kâbe'yi ilk gördüğünüzde yapılacak duaların kabul edileceğine dair müjde sebebiyle başımız önde, Kâbe'yi görebileceğimiz ilk noktaya kadar ilerliyoruz. Ve ilk göz teması ile başlayan dua... Bu anın her insanda farklı bir tecellisinin olduğu muhakkak. O an içimi saran haşyet ve korku, Mekke'den ayrılana dek beni bırakmadı.
İhramlı geldiğimiz Mekke'de, ilk tavaf, ilk sa'y ve otele dönüp saçlarımızı kestirmekle tamamlanan ilk umremiz.
O ana kadar akması için zorladığım gözyaşlarımı, "Gözyaşı Vadisi" Mekke'de tutamadım. Zeminin ayaklarımın altından kaydığı hissini veren mukaddes belde, haşmetli, celalli; teşbihte hata olmasın manevî bir röntgen cihazı veya turnosol kağıdı... Kimin ne zaafı varsa hemen su yüzüne çıkıveriyor, burada. İnsan şunu hemen idrak ediyor; sabır, Mekke'de her zamankinden daha fazla lâzım... Burada yapılacak duanın kabulü ne kadar kolaysa, kırılacak bir kalbin, yapılacak bir hatanın telafisi de o kadar güç...
Yanmış ama kül olmamış, henüz kor halindeyken soğumuş izlenimi veren binlerce dağ, tepe, kayalarla çevrili, ağaçtan ve yeşilden yoksun Mekke'nin ortasında Mescid-î Haram, onun da ortasında Kâbe... Namaz vakitleri hariç, günün her anı tavaf edilen; tavaf ve namaz haricinde, kendisini seyretmenin bile sevap olduğu sır noktası. Mekke'de bulunma şerefine erişip de, vaktini Mescid-î Haram dışında geçirenlere acımaktan başka ne yapılabilir ki... Özellikle alışveriş hususunda diğer milletlere nazaran abartılı davranmamız buna sebep oluyor, maalesef. Mübaret beldelerde hemen bütün dükkan sahibi ve sokak esnafının alışveriş esnasında anlaşabilecek kadar Türkçe konuşması bunun bariz delili...
Resmî ve kendilerine has kıyafetleriyle yüzlerce görevlinin bulunmasına rağmen, bir otorite olarak devleti hissetmiyorsunuz. İbadet alanlarının, abdest alma yerleriyle tuvaletlerin temizliği, tavaf ve namaz vakitlerinde düzeni sağlama ve özellikle zemzemin teminindeki kolaylıklar yönünden mevcut yönetimin organizasyonu olabilecek en güzel seviyede. Ne var ki, teorik olarak müslüman olmayanların giremediği mübarek topraklar, başta oteller olmak üzere pek çok yabancı şirketin istalasına uğramış. Ata yadigarı Ecyad Kalesi'nin yerinde ise insanın başını döndürecek yükseklikte binalar yapılıyor.
ZEMZEM VE DUA...
Çok içmenin iman alameti olduğu zemzemin ilk yudumunu alma- dan önce, yüzünüz Kâbe'ye dönük yapılan aşk dolu, yakıcı dualar Mekke'ye dair güzel ha- tıralar olarak insan zihninde yer ediyor. Mescide girerken, çıkarken, tavafa başlama- dan ve bittikten sonra her fırsatta içilen ve vücuttan sadece ter olarak atılan zemzemin şifa olduğunu bizzat tecrübe ettik.
Emrin ifası olan hac dışında, ziyaretlerin en üstünü olan umrenin en az faydası, bu yazı dahil, mübarek beldeleri hatırlatan küçük bir izin bile sizi alıp yine oralara götürmesi. Meşakkat olduğu hadis ile sabit hac ibadetine, özellikle biz Türkleri, hazırlaması da cabası...
Dört yıldızlı otellerde konaklama, açık büfe tabir edilen sabah kahvaltısı ve akşam yemeği, uçakla yolculuk masrafları ve oralarda sunulan rehberlik hizmetleri dahil ancak bir tatilde harcanan paralarla yapılabilen umre ziyareti, sağladığı faydaların yanında ucuz olması ile de kolay. Bu noktada, daha alt seviyede hizmetlerin sunulduğu hac organizasyonun niye bu kadar pahalı olduğu insanın aklını kurcalıyor.
|