Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     9147 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE YERİ VAR!
Ali Erdal

  Sayı: 44 - Nisan / Haziran 2004

“Saçından bir tel alsam, koysam canıma!..”

Sevgilinin bir tel saçına verilen değere bakın!..

Şarkı böyle söylüyor.

Daha “bir tel saç için…” ne şiirler yazılmış… Saç, zülüf ve kâkülden bahseden sadece şiirler; -roman, hikâye vs bir yana- ciltler tutar.

Saç, sevgilinin timsali, remzi, simgesi… Sevgiyi, sevgiliyi anlatmanın yolu… Sevgili ile iletişimin kapısı… Türküde;

“Saçlarının tellerine;

Kurban olam yellerine!..”

Deniyor… Neden?.. Yeller, sevgilinin saçlarının kokusunu getirecek de onun için… Saçından da öte, arasından geçen yellere bile kurban olunuyor… Kerkük türküsü, zülfün gücünü ne güzel anlatıyor:

“Değme zincir kâr etmez,

Zülfün teli bağ bana!..”

Saç, sevgilinin de sevginin de “simge”si… Kadın, saçıyla ifade edilmiş… Ona göre tasnif edilmiş… Sarışın, kumral, siya (esmer), kızıl… Her renkten saç için, ne türküler yakılmış, ne şiirler söylemiş, ne şarkılar bestelenmiş…

Ha saç, ha sevgili… Dedik ya “simge”… “Saçlarının karasına” diye başlayan türküde ikinci mısra, bunu ifade ediyor:

“Gün doğmuş arasına!..”

“Gün” doğacak yer mi bulamadı da sevgilinin saçlarının arasına doğuyor?

“Gün”, bahtımız; güneş değil… Bahtımız, sevgili ile doğacak… Saçlarının arasından… Saçlarının arasına doğmak bu…

Üstad Necip Fazıl, “Erkeğin en büyük meselesi kadın; insanın en büyük meselesi Allah” diyor… İlk insan (ve ilk Peygamber), atamız Hz. Âdem Aleyhisselâm; uyanıp yanında Havva anamızı görünce, hemen ona dokunmak istiyor… Böyle takdir edilmiş… Erkeğin kadına meyli, kadının da bu isteği uyandıracak cazibede oluşu; Yaratıcı’nın takdiri… Allah’ı sevmeye basamak olsun diye, birbirine sevdirilmiş… Bu meyli ve cazibeyi uyandırmada ve ifadede saç (ve ona bağlı unsurlar) en mühim “simge”… Yani saç, İlâhî aşka gidecek olan yolda en önemli kilometre taşı… Sadece Fuzulî’nin şu beyti bile, bu baş döndürücü, sarhoş edici aşkın ifadesinde “simge”nin rolünü tek başına göstermeye yeter:

“Sergeşteliğim, kâkül-i müşgînin ucunda,

Aşüfteliğim zülf-i perişanın içündür.”

(Aşk sarhoşluğumdan) başımın dönmesi, mis kokulu kâkülün yüzünden… (Kendini kaybetmiş, kendinden geçmiş şu) dağınık halim, perişan zülfün sebebiyledir…

Kerkük türküsü gibi Gevherî de, “Gönlümüz bağlandı zülfün teline!” diyor; aşkın tehlikelerini, aşktan doğacak tehlikeleri de aynı yolla dile getiriyor:

“Kâkülünden gelir gûşüme her dem;

Zincir sesi, Mansur sesi, dâr sesi…”

Kâkülünden gelir kulağıma her dem;

Zincir sesi, Mansur sesi (taşlanarak öldürülmek), darağacının sesi… (Kâkülün için zincirlere bağlanmayı, taşlanarak öldürülmeyi ve darağacında asılmayı göze almışım.)

Denizdeki kumdan bir tane daha… Necati:

“Ayağı yer mi basar, zülfüne berdar olanın;

Zevk ü şevk ile verir cân ü seri döne döne…”

(İpin ucunda asılı olanın havada dönmesi gibi) zülfüne bağlananın, ayakları yerden kesilir;

(Âşık) zevk ve şevkle verir canını ve başını, (asılı ipteki cisim gibi) döne döne (defalarca)…

Saç sadece menfaatsiz sevmenin, aşkın, sevgi sarhoşluğunun ve tehlikelerinin değil, bu yoldaki her şeyin “simge”si…

Masalda, kendisinden “yâdigâr” olarak sevgilisinin, en kıymetli hediyesi “bir tel saç” oluyor kahramana… Ve devlerle savaşa giden yiğit, kendisi için enerji kaynağı olacak “yâdigâr”ı, -bir tutam bile değil- “bir tel saçı”, işlemeli mendil içine sarıyor ve şarkıda söylendiği gibi, canının yani kalbinin üzerine koyuyor… Ne masalı anlatan, ne dinleyen, neden bir tek demiyor… Ha bir teli, ha hepsi… Kalbinde sevgili, üstünde “bir tel saç”… Bir başka masalda, uzaklara gitmesi gereken şehzade, sevgilisine saçından iki tel veriyor, bunları birbirine sürttüğü anda kendisinin imdadına geleceğini söylüyor… Başka şeye sürtmek bile yok… Saç, sevgiliye yardımın da simgesi… Erkekte saç kuvvet, kudret ve heybet; kadında güzellik ve zarafet… “Saçını süpürge etmek”, fedakârlığın; “saçlarını okşamak” şefkatin, merhametin ve temiz aşkın ifadesi… Çocukta sevimli, gençte cazibeli, cezp edici, ağarınca ölümü hatırlatıcı…

Gözler, saçlardan aşağı kalmaz mı, diyeceksiniz?. Evet, gözlerin tesiri inkâr edilemez ama kirpikler olmasa, gözler, iki su dolu çukurdan ibaret kalmaz mı? Gözler; kalbe gönderilecek “sevgi okları”ndan mahrum olsa, neye yarar? Kirpikler, gözlerden fırlatılan “sevgi oklarının”, maddî temsilcisi, istiaresi… Bir çeşit mektup… Belki gözleri, kem gözlerden koruyor… Kaş terden koruduğu gibi…

Bütün dünyada aşağı yukarı saçın yeri bu… “İmaj” kavramı bize Batı’dan geldi… “İmajını değiştirmek” isteyen saçla başlıyor işe… Batı’da berberler âdetâ canlı tablo haline getiriyorlar kadınların başlarını. Sadece şampuan ve sabun reklâmları bunu ispata yeter. Ressamların kadın portrelerinde saçlar, vazgeçilmez büyülü dalgalar… Uçuşan saçlar, batan bir güneşin önünde veya mehtap önünde ne güzel bir manzara meydana getiri. Büyünün saçla yapılıyor olması, -kötüye kullanılması, âlet edenlerin günahı- tesirini göstermez mi?.. Saçta bir şey var; izahı yapılamayan bir şey… O kadar “var” ki, görülemiyor…

Bugün öyle bir noktaya gelindi ki, sanatkârın yaratıldığından beri sezişle bildirdiğini ilim; açık ve net olarak ortaya koyuyor:

Bir tel saç içinde, insanın bütün özellikleri mevcut…

Çok sevilen Cumhurbaşkanımızın vefatından çok sonra eşi, zehirlenip zehirlenmediği gündeme gelince, kendisinde rahmetlinin saçları bulunduğunu, gerekirse inceleme için ilgililere verebileceğini söylemişti…

Kadında saç dökülmesinin hemen hemen hiç olmaması ve daha geç dökülmesi, hattâ yaşlanınca bile tamamen saçsız kalmaması; Allah’ın onları saçtan, ileri yaşlarda bile mahrum etmemesi gösteriyor ki, kendisi bizatihi güzel olan saç; güzelin güzelliğine güzellik katıyor… Erkekten farkı…

Kadını cılk yumurta gibi soyup gözler önüne seren medyada bazen filân artistin “rol icabı” saçlarını kazıttığı haberleri ve “doğal olarak” resmi yer alır… İri harflerle de bir başlık: “Böyle de güzel!”… Bu, saçın kadını güzelleştirildiğini itiraf değil mi? “Böyle de güzel!”… Tablo, çerçeveden mahrum olduğu halde… Kadını kasaptaki etler gibi soyup vitrine dizenler bile saçın kadına ne kazandırdığını ifade mecburiyetinde kalıyor, işe bakın… Aslında saçını kazıtanın güzel diye vasıflandırılması, saçlı halinin hatırlatılmasından ve bu halin geçici olduğunun bilinmesinden. Saçsız, kaşsız, kirpiksiz bir kadın düşünebiliyor musunuz… Ama saçsız, sakalsız ve bıyıksız erkek pek fazla yadırganmıyor; kaşsız ve kirpiksiz bile… Demek saç asıl kadın için mühimmiş… Saç, kadının süsü imiş…

Göz görerek, kulak duyarak, el uzanarak, ayak giderek, deri dokunarak, dil konuşarak veya susarak günah işliyor… Saç ise günahsız… Diğerlerini âlet gibi kullanarak günah işleyen insan, saçı âlet olarak kullanamıyor. Hakkı olmayanın bakması, hakkı olmayanın dokunması; hak olmadığı halde açmaya mecbur edilen gibi sebeplerle tacize uğraması da ayrıca mazlum yapıyor saçı. Kalp gibi manevî yüceliği olandan sonra, vücudun en hürmetli uzvu… Yeri, başın üstü…

Saçlar, kadına visalin kapısı… Kendisini arzedecek kadın, saçlarından kaldırıyor örtüyü önce…

Saç, sadece insan için değil, bütün canlılarda, mahrem yerlere hicap… Kabalığın önüne bir set; perde, örtü…

Saç erkekte heybet, kadında güzellik ve zarafet… Sadece aslanın yelesi bile tek başına erkeğe saçın nasıl bir heybet kazandırdığını ispata yeter… Yele, aslandaki gücün ifadesi… Koşan bir atın yeleleri ne güzel dalgalanır. Erkekte sakal ve bıyık olarak, dışarıya dönük heybet ve şahsiyet… Kadında uluorta gösterilmemesi gereken bir mücevher… Hakkı olmayan arsız gözlerden kurtarılması gereken güzellik ve zarafet… Şair söylesin… Ercişli Emrah:

“Taramış zülfünü dökmüş sağından;

Zülüfleri değer, yüz menevşeyi.”

Çiçekten üstün, sayısız çiçeği gölgede bırakacak güzellik… Hem kendisi güzel; hem güzelleştirici… Güzeli, güzelleştirici…

Başörtüsü yasakçıları, farkında olmadan, bu dayatmaları ile, saçın “farklı” olduğunu ve “farklı” kıldığını kabul ediyorlar…

Öyleyse kadın saçını; (müsaade buyurulsun da) kime göstereceğine, kime gösteremeyeceğine kendisi karar versin… Kadını saçla donatan, onu ileri yaşlara, hattâ ölümüne kadar donattığı saç ile yaşatan Allah; onun kimlere gösterilebileceğini de, (müsaade buyurulsun da) emretsin; ona inanan kadın (ve erkek) de bu emre uysun…

Batılı bile kapalı yerlerde erkeğin şapkasını çıkarmasını şart koştuğu halde, kadını örtüsü ile istediği yere girmekte serbest bırakıyor. Başını açmaya mecbur etmek; mizacına aykırı bir işe sürülmek istendiği için, kadına yapılabilecek en büyük kabalık… Nehri yatağında, yoluna uygun akmasını yasaklamak gibi yaratılışa ve yaratılana aykırı bir işe kalkışıldığı için de, en büyük ahmaklık. Nitekim dünyada (bizdeki korunmaya alınması gerekenler dışında) bir örneği yok…

 


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Deniz kabarıyor... - Sayı 119
Dünya kralı... - Sayı 118
Olayların akışı her şeyi ... - Sayı 118
Toplulukları idare etme h... - Sayı 118
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 bosch professional gop 185-liBeylikler dönemini hatırlayalım, birbirlerine karşı üstünlük mücadelesi... Feyzi

 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar


Kim demiş okumuyoruz diye?
*Sevmediklerimizin, televizyon ekranlarında ve gazete sayfalarında canına okuyoruz!
*Trafik kazalarında ölenler ve PKK canilerinin katlettikleri için rahmet okuyoruz!
*Törenlerde nutuk okuyoruz!
*Kim ne derse desin, bildiğimizi okuyoruz.
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Kasem olsun!
Bir tufanın ardından: Filistin
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş
Fatih Sultan Mehmet (4)


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13170980
 Bugün : 144
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 605390
 Bugün : 13
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 418
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 4
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim