Geceye Geçmez Hükmüm Ziya Paşa Akyürek Sayı:
65 - Temmuz / Eylül 2010
Geceye hükmüm geçmez, sözüm sadece sabah özleminin dillenmesidir. Yalnız yürekler sızısını anlatamamanın hicabını bir ömür yaşarmış meğer. Yürek yangınlarını gelin eyleyen görülmemiş şimdiye kadar. Ve içerde yürek yangınları kaynayınca, artık taşacak kıvama gelince, dolu testinin suları gibi kendiliğinden dökülürmüş meğer... Sızı, Rahman'ın "Allah hüzünlü kalbi sever" ifadesince bir hediyesidir. İfadelerin yer altındakini çıkaramayan madenci çaresizliğinde sükûna uğradığı dertler vardır ki onları ne gecenin zifiri karanlıkları anlar ne de o gelmeyen tanlar.
"Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk"
"İştiyâk derdini şerhedebilmem için, ayrılık acılarıyle
şerha şerhâ olmuş bir kalb isterim."
Diyenin yalnızlığı bir ofla diğer sinelerde yer bulur. Bir başın çaresiz öne eğilmesi kalbi titretecek kadar anlam yüklüdür.
Sözün sonuna nokta diye gözyaşı koyanlarla, derdi gecenin bir yarısında boğazında hıçkırık hıçkırık düğümlenenler aynı kaderi paylaşanlardır. Dertliyi anlayan dertlilerdir ancak.
Mevlâna koyu karanlıklara medet kapılarını kapatan, sadece sırdaş olduğunu haykıran bir nidayı kopartır ta ciğerlerinden. Ayrılık derdinden parça parça olmuş sinelerin ancak anlayacağı bir durumdan bahseder durur. Makamına göre yalnızlık çekmiş büyükler. Bu yalnızlık gariplik adıyla ulaşmış bugünlere kadar. "Garip anası babası olmayan değildir; garip anlaşılamayandır" diyen, anlaşılmamanın garipliğin tek derdi olduğunu anlatmıştır. En azından garibim sözüyle anlaşılmayı beklemiştir belki de.
Hazırla çantamı düşeyim yola
Görelim gurbet denilen neymiş
Ne hasret ne gurbet koymaz adama
Ama anlaşılmamak zor meseleymiş,
Demekten kendini alamaz insan bazen. Peki, anlayacak kim.
Kim bilebilir âşıkların ne derdi var, ne söylerler geceleri, ne ister o yangın yeri yürekleri. Başkalarına anlatamadıklarını kime derler içten âminlerinde, dualarına eşlik eden gözyaşları neyin tercümanıdır acaba. Sızının sahibi olmalı onları anlayan, göze gözyaşını koyan olmalı gözyaşını akıtan, içe yanma adabını fısıldayan olmalı sineleri kor eyleyen...
Yusuf'u bilen kuyuyu da bilir hesabı, Mısır'ı bilen sultanlığı da yaratır diye hani... Başka kapıların sonuna kadar sürmeli olduğunu haykırırken kâinat kompozisyonu, boş kapıyı bekletmeyen yine O'nun kamalât adına içimize saldığı o duygulardır. Ne diyelim var derdini Allah'a dök var Onun huzurunda çök, ser abanı yere koy yüzünü abanı koyduğun yere, ayak bastığın yerde alnı çıplak koymanın aşkıyla er erilmeze biiznillâh.
Allah'ın yeryüzüne bakıp da "Yok mu af isteyen affedeyim" sözüne gözyaşlarıyla, içten yakarışlarıyla, her dem hakkaniyet kokan o arayışlarıyla ben varım Ya Rab diyen o nedamet kahramanları dünya yalnızlığı çekseler de ahiret yalnızlığı çekmezler imiş. Yananlar yanmaz ki diye anlatılır halleri. Eyüp'ten misallerle Yakub'dan menkıbelerle gösterilir dertlerinin dermanı... Rabbim zarar bana dokundu Sen Rahman Ve Rahimsin ızdırarı sarar onların yalnızlıklarını ve o sarış öyle atmosferlere gebedir ki onların semtine girenler atmosferde eriyen gök taşları gibi erir de onlara sadece mukaddes hüznün o anlatılamaz tadı kalır.
Ey dide ağladığın, ağlanacak yar değil
Ağladığın yıl sürse, yâri bulsan kar değil
Ağlanacak yâri bulsan, bunun sonu ar değil
Yar değil, kar değil, ar değil halin senin...
Deyip de uğruna ağlanılacak yâri bulanlar kaybetmezler. Kaybedilecek en büyük sermaye gönül olsa gerek. İnsan gönlüyle makamların canına okur menzile erer ve derilecek en güzel gülü hakkıyla derer. Ve yine en büyük makama derece derece yükselir bazen de o gönülle dereke dereke iner aşağıların en aşağısına.
Hali ötede nar değil de yar olanlar olmak zor mesele olsa anlaşılan. Allahın derdiyle dertlenene Allah başka dert çektirmezmiş. Her hali Allah'a çıkan kurbiyet kahramanları derdin hasıyla dertlenenlerdir. Yani boşa kürek sallamayanlardır.
|