Davetine koşup geldim Allahım! Gönüldaş Sayı:
44 - Nisan / Haziran 2004
İbadetler içinde, sadece haccın “kolaylaştrılması” için dua ediliyor; yani haccın meşakkatlerinden, haccı emreden Allah’a sığınılıyor, emredenden yardım isteniyor… Aynı zamanda kolaylaştıracak da… Allah’ın Elçisi, İnsanlığın Efendisi, kolay kılınması için dua ediyor, meşakkatleri bizzat yaşıyor, dua edilmesini emrediyor…
Yaşadığın, ikamet ettiğin beldelerden uzaklaş… Canın yongası maldan-mülkten kop… Eşten, dosttan ayrıl… Uzun yollar katet… Alışık olmadığın iklimlerden bir daha dönememe ihtimali de var… Gittiğin yerde sıkıntı çek… Niyetine girdin mi, meşakkat başlıyor… Para harca… Her gün alıştığın yeme-içmeden farklı uygulamalara gir… Bedenen çile çek… İsteklerini terk et… Sadece emirlere göre hareket et: Sen yoksun, emirlere riayet var sadece İradeni teslim et… İhrama (kefen) gir, ölümü düşün, öldüğünü ve manşetlerde olduğunu düşün… Nimetlerden mahrum kal… Dünyanın en sıcak bölgesinde tavaf yap; sa’y yap; yürü, koş, terle… Üstelik bütün bunları yerine getirmek için para harca… Kurban kes… Hatalarının bedelini malınla öde… Bunca kalabalığın içinde şeytan taşla… Hasta olmayı göze al… Hattâ ölümü göze al…
Düşünün kendisinin tanrı gören nefs, bütün bu sıkıntılara katlanmaya razı edilebilmiştir… Katlanmaya rıza ne demek; yüz bile ekşitmemeye razı edilmiştir… Yüz ekşitmemek ne demek, bütün bu meşakkatler sevimlidir… Lezzetlidir… Hoştur… Hattâ meşakkatlere şükredilir… “Davetine can baş üzere koşup geldim Allahım!” diye haykırılarak sevinç gösterilip şükredilir… Yani kendisini tanrı gören nefs dize getirilmiştir, hizaya getirilmiştir; onun da ötesinde İlâhî rızaya ram edilmiştir.
Ram edilmiştir; peki ne kadar zamandır, kaç kişi?.. İlk hac emrinden itibaren her yıl… Gittikçe artan sayıda müslüman hacc emrine baş kesti… Hak din tek olduğuna göre, ilk insan ve İlk Peygamber’den beri… Sayıları dize getirecek sayıda insan; hiç şikâyet etmeden, nerden girdim bu meşakkatin içine diye bırakın söylemeyi aklından bile geçirmeden, aklından geçirmeyi bile ihanet sayarak hacc emrini yerine getirdi. Bu meşakkate katlanmayı, sabretmeyi cana minnet bildi… Sabır ve şükürle kalmadı; tekrarı için can attı, bunun için nefsini bazı şeylerden mahrum bırakarak para biriktirdi… Haccetme nimetine erenlere gıbta ile bakıldığına göre hacca isteği bütün müslümanlarda var. Herkesin birbirine “gidemeyenlerin en kıza zamanda gitmesi, gidenlerin tekrar gitmesi” için dua ediyor. Gidemeyenlere arefe günü öğle ile ikindi arası kendini Arafat’ta kabul ederek iki rekât namaz kılmak tavsiye ediliyor. Öyleyse hacc emrine yani hacc meşakkatine baş kesenlerin, can atanların bütün müslümanları kapsadığını söyleyebiliriz. Kaç kişi?.. İlk İnsan ve Peygamber’den beri din tek olduğuna göre; bütün müslümanlar… Ne kadar zamandır; ilk insandan beri.
Hiç kimse gitmese de bütün insanlık gitse de, emir ve din bir şey kaybetmez ve kazanmaz… Ne emir yerine getirilmezse yüceliğine zerre halel gelir; ne bütün insanlık hacı olsa yüceliği zerre miktarı artar… Kazançlı çıkan emri yerine getirendir. Hacc’a gitsin, gidemesin her müslüman biliyor ve inanıyor ki, kazançlı çıkan hacla nasiplenendir.
Muhal farz… İlk yılların heyecanından sonra, ilgi azalsaydı… Veya şartların altında kalarak bazı yıllar artıp, bazı yıllar azalsaydı… İslâm düşmanları neler demezdi… Muhal farz, kimse gitmeseydi veya gidenler tek tük olsaydı, o zaman şöyle yapın böyle yapmayın, şunu giyin, bunu yemeyin, şu sınırdan başlayın, buradan öte geçmeyin diyen ve benzeri emirler (haşâ) komik olmaz mıydı? İşte bu korku ile İslâm’dan başka hiçbir din, benzer bir ibadet emredememiş, mukaddes mekânına bağlılarını hacc benzeri ibadet için davet edememiştir. İnsana, -içinde tanrılık iddia eden ve menfaatinden başka bir şey düşünmeyen nefs taşıyan varlığa- böyle fedakârlık isteyen bir emri vermeye hiçbir inanış cesaret edememiştir. Bunun için hacc sadece İslâm’dadır. Bâtıl dinlerdeki benzer bir takım faaliyetler, dinimizdeki yüceliğin karşısında aczi hisseden bağlılarının bir kısmının özentisinden ibarettir. Muharref dinlerdekiler de; hak zamandan kalan kırıntılardır.
Yaratılmışların en şereflisi, en üstünü insan; Kâmil Kudret’in emrini severek yerine getirmiştir; dünyaya indirildiğinden beri… Çünkü emir büyük yerden gelmiştir. Çünkü emri veren, “Kuluna taşıyamayacağını vermeyen”dir. “Kuluna şah damarından yakın olan”dır. “Kuluna ziyadesiyle muhabbetli ve ziyadesiyle şefkatli olan”dır. O’nun sadece ihsanı, nimeti değil, kahrı da hoştur… (Haşâ) zulüm değildir
Meşakkatli bir ibadeti, benlik timsali nefse emredebilen ve onu, emrinin kulu kölesi yapabilen bir din haktır. Bunun başka bir ihtimali, alternatifi olamaz… Her şeyi kuşatan, nefsi yaratan, kolaylaştırmaya gücü yeten emredebilir ancak.
|