Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3633 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

K?KLER -1-
Altan Atan

  Sayı: 47 - Ocak / Mart 2005

Bir zamanlar “acaba olur mu” dediğimiz garipliklerin yaşandığı günler bir bir geçip gidiyor. Bu gidişat, garipliklerin artarak yaşanacağı zamanlara doğru...
Yeni zamanlar kısa sürede eskitiyor ve tüketiyor her şeyi… Unutmak, unutulmak diz boyu. Yüzeyde pek tutunan olmuyor ve olmayacak da ama köklü olan her ne var ise başka şekillerde görünüyor/görünecek bile olsa her zaman var olacak.
Radyo Televizyon Üst Kurulu’ndan ceza alan televizyonların yayınladıkları bir belgesel var. Geçenlerde yine bir kanalda prime time denen o ünlü saat diliminde yayınlandı. “Prime time” yayıncılık pazarının kızıştığı, TV’ler için değerli bir zaman dilimi. Bu zaman diliminde kaliteli bir belgeselin yayınlanması ancak bir ceza sayesinde mümkün olabiliyor. Bu da ayrı bir gariplik işte… Belgesel 1927’de yapılan mübadele ve sonrasını anlatıyor.
Birbiri ile bağlantılı bunca konu arasında cımbızla seçim yaparak konuyu dağıtmamaya çalışıyorum, öylesine doluyuz ve öylesine hüzünlü...
Dikkate değer bazı şeyler var bu belgeselde. Bunlardan biri yeni adı Kayaköy olan eski rum köyünün özellikleri: 1000 hanede yaşayan 7000 nüfuslu bu rum köyünün 2 doktoru, 2 eczanesi, sanatkârları, tiyatrosu ve bir de gazetesi varmış. Ayrıca iki büyük okul; biri erkekler diğeri kızlar okulu… İki büyük okul dendiğine göre küçükleri de varmış demek ki… Bizimkiler onları anlatırken çok medeni insanlardı diye övüyorlar ama yunan İzmir’e çıkınca, sizi keseceğiz demeye başladılar derken sesleri garipleşiyor.
Ne gidenler memnun Yunanistan’a ne de gelenler Anadolu’ya… Her biri doğdukları toprakları aramışlar. Oradan gelenler burada dışlanmış, buradan gidenler de orada…
Bu bir hüzün hikâyesidir. Tıpkı Anadolu’nun yıllardan beri yaşadığı hüzün hikâyeleri gibi... Bilinçaltında köksüzlüğün bir türü var. Peki, bilinç var mı derseniz derim ki yok. Eğer bilinç olsaydı yaşanan her ne kadar kötü olursa olsun bir şekilde tamir edilebilirdi. Burada, bizi aşan başka bir üst bilincin varlığı sırıtıyor anlayana.
Dikkati çeken bir başka olayda şu: belgesel Yunanlı bir gazetecinin sözleri ile sona eriyor; keşke bunlar yaşanmasaydı, bunlar savaşın sonuçlarıdır diye başlıyor ve karşı olunması gereken şeyleri sıralıyor. Saydıklarının içinde düşündürücü bir şey var: Köktencilik. Bu kelimenin böyle bir hüzün hikâyesinde ne işi var acaba?
Yıllarca bir arada yaşayan insanların gün gelip akıl almaz işler yapmalarının nedeninin köktencilik olduğunu tespit etmiş olsa gerek ki böyle acıların yaşanmaması için köktenciliğe karşı savaşılması gerektiğini söylüyor. Haksız da sayılmaz çünkü daha da kötüleri yakın zamanlarda bile yaşandı ve halen de yaşanıyor. Üstelik bu gidişle devamı da gelecek gibi…
Bilinçaltında böyle küflenmiş, kokuşmuş, bozulmuş köklerin olduğu bir zihin yapısından ne beklenir. Kötülüğe kök salmış köklü bir yapı… Aslında ne kadar zayıftır ve ne kadar köksüz!..
Batının en zayıf tarafının bu olduğuna inanıyorum. En zayıf olan taraf, kullanılmaya en uygun olan taraftır bildiğimce.
Batının sağduyulu insanları yaşanan acıları, kötülükleri bir şekilde anlamaya, aşmaya ve onları bir daha yaşamamaya çalışıyorlar ama maalesef batı toplumları kendilerine sunulan köktencilik jeneriği ile dolup boşalıyorlar. Onları da anlamak gerek. Elbet onlarda bizi anlamalı ancak ah bir baş başa, biz bize kalabilsek...
Aynı durum doğunun sağduyulu insanları ve doğu toplumları için de geçerli değil mi? Bu noktada yok aslında birbirimizden farkımız… Hepimiz amacı aynı içeriği farklı jenerikler ve filmler içinde yaşamıyor muyuz?
Karşıyız bizde onlar gibi böyle köktenciliğe. Köküne kibrit suyu dökülesi inançlara, fikirlere ve zihniyetlere… İşte bunu söylüyoruz insanlık olarak hep birlikte.
Bu ortak reddiye ayrıca demek istiyor ki: İyiliği arıyoruz, huzuru, mutluluğu arıyoruz hem de sonsuz olanını. Yeter artık süründüğümüz ayağa kalkmak ve kök salmak istiyoruz… Ama keşke pazar bizim olsa da malımızı kendimiz anlatsak, kendimiz satabilsek...
Televizyonlardan yayınlanan bir haberi sizlere aktararak yazımın devamına bir köprü kurmuş olayım. Endonezya’da yeni keşfedilen bir bölgede yeni canlı türleri bulunmuş. Bu bölgeye ilk defa insan giriyormuş. Yeni kuş türleri ve diğerleri… Bilim adamlarının ellerine konmuş kuşlar ekranlardan seyrettik; insanlardan kaçmıyorlar çünkü ilk defa insanlarla karşılaşıyorlar. Eğer birileri insanların zararlarıyla ilgili bir jenerik hazırlayıp onların anlayışına yerleştirseydi hiç böyle davranırlar mıydı acaba?
Onların köklerinde vahşilik yok henüz… Ne güzel bir köktencilik bu değil mi?
Kökler devam edecek…

Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : syla    
Yorum : öylesine doluyuz öyle hüzünlü..............





 
Yakarsa Dünyayı...... - Sayı 114
Mizah Ciddî Bir İştir!... - Sayı 113
Mezarımı Taştan Oyun... - Sayı 112
Müjde... - Sayı 108
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (124):
Diyarbakır anneleri...

Son Eklenen Yorumlardan
 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Süleyman Abdulla. Müasir Azərbaycan poeziyasinin ən görkəmli nümayəndəl... Hikmet

 yüreğine kalemine sağlık hayırlı ve bol okurları olsun.🤍✒️...


Sonsuz karanlıklarıma gömülüşümü anlamayıp bilmeden kendi karanlıklarına denk sayanlar tarihin karanlığında boğulmaya mahkûmdurlar.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Kudret-i ilahi
Ürəyimin Əsdiyi
Yaşanan pişmanlık
Her şey apaçık
Suriye Türkmenlerinin dilinden
Oğulcan


Ali Erdal - Her şey apaçık
Kadir Bayrak - Nerelisin
Necip Fazıl Kısakürek - Doğuda buhran
Ekrem Yılmaz - Göç mü hicret mi
Ekrem Yılmaz - Zerre
Fatma Pekşen - Mustafa
Dergi Editörü - Hicret şuuru
Site Editörü - Zor sınavımız mültec...
Necdet Uçak - Yüreğim benim
Kardelen Dergisi - Gelecek sayı (124) k...
Kardelen Dergisi - Kalem erbabına...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Gittikçe azalıyoruz
M. Nihat Malkoç - Suriye Türkmenlerini...
Hızır İrfan Önder - İstemem
Berna Pak - Gelecek(siz) çocuk
Ayhan Aslan - Dilenci
Mehmet Balcı - Sevda
Mehmet Balcı - Tükür
Ahmet Çelebi - Kaçıncı bahar
Av. Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Halis Arlıoğlu - Gaflet, dalalet ve h...
Murat Yaramaz - Pusula
Murat Yaramaz - Soğuk
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Asırlık mertebe
Suleyman Abdulla - Ürəyimin Ə...
Cemal Karsavan - Hasrete zincir mi da...
Emine Öztürk - Bismillah
Osman Akçay - Gibi
Bekir Oğuzbaşaran - Türküleri seviyorum
Yaşar Akyay - Yaşanan pişmanlık
Yaşar Erim - Firavun düzeni devam...
Cahit Can - Bu insanlar
İbrahim Durmaz - Kar
Sevdagül Aykar Yıldız - Oğulcan
Mehmet Emin Armağan - Kudret-i ilahi
Saltuk Buğra Bıçak - Sarı yapraklar dökül...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15190834
 Bugün : 1876
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 642419
 Bugün : 147
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 122
 123. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 7
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim