28 Şubat ve sonrası Hidayet Diler Sayı:
72 - Nisan / Haziran 2012
28 Şubat 1997, Türk siyasî tarihinin “post modern darbe” olarak adlandırdığı olayın adıdır. En büyük darbeyi de, inanan ve inandığı gibi yaşamaya gayret eden insanlara vurduğu bilinen bir gerçektir. En önemli düşmanı, halkın teveccühünü büyük ölçüde artırdığı Türkiye birincileri çıkarmaya başladığı görülen İmam Hatip Liseleri idi. Bir taraftan katsayı değişikliği ile İmam Hatip Liselerine, İlâhiyat Fakültesinden başka alternatif bırakılmamış, diğer taraftan kız öğrencilerin başörtülü olarak üniversitede okumaları engellenmiştir. Bugün Cumhurbaşkanı ve başbakan konumunda olan kız babaları da kızlarını Türk üniversitelerine gönderememiştir. Çözümü çocuklarını yurtdışında okutmakta bulmuşlardır. Ama yurt dışına gidemeyen ve başörtüsünü açmaya razı olmayan kızlarımız veya açıp da okula giden kızlarımız büyük ölçüde psikolojik buhranlara düşmüşlerdir. Bunların sayısı on binlerle ifade edilecek kadar fazladır. Aynı sayıda soruyu doğru cevapladığı halde hak ettiği okula katsayı sebebiyle (Puanx0.3- 0.8) giremeyen gençler kendilerine bu haksızlığı yapanları affedebilirler mi?
28 Şubatla inananlar üzerine öyle büyük bir baskı kuruldu ki, uydurma haber ve senaryolarla, Fadime Şahin gibi aktörler, mazlum gösterildi. Müslim Gündüz gibi Aczimendi dervişi kılıklı sopalı sarıklı tipler üzerinden Müslümanlara karşı kin ve nefret uyandırıldı. Bu arada talan edilen bankalardan paralar çuvallarla taşınıyor, faturası millete kesiliyordu. En büyük değer kaybını (devalüasyon) yaşadık. Diğer yandan, fişlenen yüzlerce subaydan biri olan İskender Pala gibi değerli bir hoca; divan edebiyatının son Dede Korkut'u, eşi başörtülü olduğu için, İslâmî hassasiyetleri olduğu için, emekli olamadan ordudan atılıyor, evine ekmek parası götüremeyecek duruma sokuluyordu.
Tansu Çiller'i istifaya zorlamak için çıplak fotoğraflarını yayınlama tehdidinin kullanılmış, Erbakan'ın, askerin müdahalesini ordumuza saygısından dolayı ifşa edememiş olması o günlerin acı gerçekleridir. Askerin müdahalesi sebebiyle yedi defa demokrasinin kesintiye uğradığını gören beyefendinin (!) demokrasiden yana olmak yerine askerin önünden yürümesi de acıyı artırmıştır.
Millete çekidüzen vermeği, milleti hizaya getirmeyi vatanî görev olarak algılayan bir kısım askerin zihniyeti, bugün umarız ki düzelmiştir. Bundan sonra bir daha milletine güvenmeyen, kendisini, halkından tecrit eden devlet adamlarına fırsat verilmez inşallah.
|