Kenan Evren ne yapsın? Ali Erdal Sayı:
72 - Nisan / Haziran 2012
12 Eylül ihtilâlinde Kütahya'da öğretmendim… Benim de bulunduğum, yüz civarında orta öğretim öğretmeni ve her kesimden pek çok kişi sorgusuz sualsiz Kütahya'dan sürüldü ve Kütahya “temizlendi”. Başka yerlerden sürülenlerin, Kütahya'yı ne kadar kirlettiğini, düşünen yok. Sorgusuz, sualsiz sürgün; ihtilâlin en hafif zulmü…
Eskişehir'deki sıkıyönetim komutanlığına gittik. Bir arkadaşımızın yakını bir yüzbaşıyla görüşeceğiz. Yüzbaşı asık bir suratla, karşısına dizilmiş bir mangalık sürgün öğretmenlerin temsilcilerine oturduğu yerden bağırdı:
-Biz millî eğitime bağlıyız ve biz hangi suçu işledik gibi lâflar etmeyin! Kuzu kuzu gönderildiğiniz yerlere gidin! İçeri alınmadığınıza şükredin!.. Geriye dön!.. Defolun!..
Defolduk ve soluğu emredilen yerlerde aldık.
İhtilâl'den önce meydana getirilen sağ-sol çatışmalarının, gençlerin heyecanını istismar ederek, ihtilâl zemini hazırlamaya matuf bir “tertip” olduğunu, Allah'a şükür görebilmiştim. Bugün âlet olanların da gördüğü ve itiraf ettiği gerçeği o günlerde her vesile ile söyleyerek, hitap ettiğim topluluklara anlatarak pek çok talebemin ve talebem olmayan gencin bu işlere bulaşmasını önlemiştim. Kendisini Büyük İskender gibi gören “Kurtarılmış Bölge Komutanı” bir talebem, “Komünistlerle mücadele edecek yüreğin yok, komplo teorisi üretiyorsun!” demişti. Ben de ona “Olabilir, ben de insanım ve korku insanî bir zaaftır. Ama bu, söylediğimin yanlış olduğunu göstermez!” demiştim. Çok badireler atlatan bu genç, daha sonra özür diledi.
O gün kim derdi ki; astığı astık, kestiği kestik, karşısına dizilmesi emredilen “halkı” başörtüsünün hangi yanlış düşünceden doğduğundan başlayıp her sahada bilgilendirmek lütfunda (!) bulunan “Evren Paşa” bir gün yargılanacak… Kim derdi ki, her meseleyi açıklığa kavuşturan, her derde deva engin fikirlerinden halkını istifade ettirmek için şehir şehir dolaşmak zahmetine katlanan o konuşkan insan, mahallesinde bile kimsenin yüzüne bakamayacak…
Şimdi yargılanıyor… İhtilâlin ilk günlerinde “Evren Paşa” dediği halde daha sonra sadece “Kenan Evren” diyen, yani “rütbelerini söken” milletimiz onu; zaten manen mahkûm etmişti.
İnsan, ne oldum dememeli, ne olacağım demeli… “Bir sağdan, bir soldan astık” ve “asmayalım da besleyelim mi?” diyecek kadar adalet idrakinden, fikir haysiyetinden mahrum ve kendisinden hesap sorulamayacağından emin, kudretli “Evren Paşa”nın yakasında şimdi, ölü ve sağ milyonlarca vatandaşın, mazlumun ve mağdurun eli var. İhtiyarlığı ile de acındıramıyor; çünkü yakasına yapışanların arasında 104 yaşında, kurşun gibi sözleri ile destan yazan ve “Haklı olandan güçlü kimse yoktur” sözünün doğruluğunu ispat eden Berfo Ana var.
Milletinin kendisine verdiği gücü, milletine zulmetmekte kullanmanın akıbetini, bir asırlık ahir ömründe gören ve “ölseydim de, bugünleri görmeseydim” diyen “Kenan Evren” ne yapmalı şimdi?
Mahkemeye çıkmalı ve demeli ki:
“Yaptıklarımın yanıma kâr kalacağını sanmak ve yaptıklarımın zulüm olduğunu idrak edememek gafleti içinde boşuna yaşamışım. Bunu ancak, bu hallere düşünce idrak edebildim. “Hesap vermek” bir gerçek olarak karşıma çıkınca ancak, suçlarımla yüzleşebilme seviyesine erdim. Beni sarsıp, kendime getiren herkese minnettarım. Allah'tan af, milletimden özür diliyorum. Hatalarından pişman bir müslüman olarak ölmek istiyorum; milletim beni idam etmeli ve bana suçumu bu dünyada canımla ödeme imkânını vermelidir. Yaptıklarımın bedeli değildir ama ne yaparsın, bir canım var. Ömrümü; burnu havada bir zalim olarak tamamlamaktansa, başı yerde idam edilmeyi tercih ederim.”
Bir asırlık ömrü, muannit bir zalim olarak tamamlamak ne acı.
|