Alkol mü, kültür mü? Hasan Tülüceoğlu Sayı:
77 - Temmuz / Eylül 2013
Gerek insan sağlığına gerekse topluma verdiği zararlar bilimsel verilerle açık ve aşikâr olduğundan Batılı ülkeler, alkol alımı gibi zararlı alışkanlıkları sınırlandırmak ve özellikle kontrolde tutmak amacıyla bir dizi yasal tedbirler almışlardır. İfade edildiği üzere tedbirlerin amacı; dini, manevî, değerlerin öngördüğü bir emri yerine getirmek olmadığı gibi sırf yasakçı bir zihniyette olmayıp kişisel ve toplumsal düzeyde alkol kullanımını kişi ve topluma zarar vermeyecek en azından en az zarar verecek düzeyde tutup kontrol altına almaktır.
Alkol kullanımı, öncelikle şahışsal ve devamında toplumsal olarak her insan topluluğunda kişiyi ve toplumu içten içe kemiren benzetmesiyle aşırı derecede zararlıdır. Bu gerçeği Peygamber Efendimiz asırlar öncesinden şu sözüyle ifade etmiştir: “İçki bütün kötülüklerin anasıdır”. Kur'ân ise Peygamberin oluşturduğu İslâm toplumunun oluşumunun hemen devamında kademeli olarak alkol kullanımını yasaklamıştır.
Hükümet, birazda Batıdaki uygulamaları örnek alarak, onlar benzeri alkol kullanımını sınırlandırmak ve kontrol altına almak amacıyla bir dizi kanunî uygulamalar gerçekleştirdi. Bu amaçla sınırlı kalmak üzere hükümeti bu uygulamalarından dolayı takdir ediyor, destekliyorum.
Sıkıştıkları her konuda Batıyı referans gösteren toplumda bazı kesimler, bu uygulamaları sansür, baskı ve özel hayata müdahale olarak gördükleri; bununda ötesinde İslâmcı olarak isimlendirdikleri hükümetin bu uygulamalarını, yıllardır toplumu tehdit edegeldikleri şeriat uygulamalarının bir ayağı olarak kabul edip Batılı referanslarının uygulamalarına rağmen ısrarla karşıt tavır almakta ve medyayı yönlendirmek istemektedirler.
Bizce onların dini alt tabanlı endişeleri, hattâ korkuları oldukça gereksiz ve yersizdir. Muhafazakâr kesiminde alkol yasağını dini inanç boyutuyla öne çıkarıp memnun kalmaları da aynı şekilde eksikliktir.
Eğer bir dinî değerler uygulaması, dinî referansları öne çıkarma söz konusuysa bunun başlangıcı, ilk adımı kesinlikle alkol yasağı uygulamaları olamaz. Yukarda belirtildiği üzere Peygamberin oluşturduğu İslâm toplumunda, alkol yasağı son aşama olarak ve kademeli şekilde gelmiştir.
İlâhiyat fakültesinde din psikolojisi hocamız sayın Ali Murat Daryal, “içki(rakı) içmek mi viski içmek mi daha günahtır?” diye sorduğunda tüm sınıf şoke olmuştuk. Öyle ki hocaya karşıt tavırlar alınmaya bile başlanmak üzereydi. Dini inanç ve değerler bakiresi biz ilâhiyat öğrencileri,o halimizle, böyle bir soruyu hele de konuyu kaldıramazdık. Ancak Ali Murat hoca hoş konuşması, tavır ve mimikleriyle anlatmak istediğini bizim doğru anlayacağımız şekilde anlatmayı başarmıştı.
Evet içki içmek günahtı; ama viski içmek daha günahtı. Sebebi olayın kültürel yönünde yatıyordu. Her ne kadar kabul ettiği din yasak kılsa da bir türlü bu yasağa tam uyamayan toplumun bazı kesimleri bilindiği üzere bize has ritüellerle içerler. Yasak bir fenomen işlenmekle birlikte burada kendimiz, halkımız, kendimize has özgünlüğümüz, kendi kültürümüz vardır. Oysa viski Batının ürettiği ve kendine has Batı kültürüyle kullanılıp tüketilen bir içkidir. Aynı şekilde medya yoluyla özendirilen şampanya da buna bir başka güzel örnektir. İçki(rakı) içmekle dinin alkol yasağı işlenmiş olunurken Batıya has içki içimiyle de kâfirleri taklit ve onlara benzeme, dinin çok hassas davranılması gerektiğinde uyardığı bir ikinci günah da işlemiş olunur. Bu açıdan Batı kültürüyle birlikte gelen viskiyi, şampanyayı Batı kültürüne uyularak içmek, şampanya patlatmak elbetteki rakı içmekten daha günahtır.
Osmanlı ulemasının başlangıçta Batının ürettiği teknoloji âlet edevatlarına temkinli yaklaşması yüzyılların verdiği üstünlük duygusuyla sırf Batıya karşıtlık değil, olayın bahsettiğimiz kültürel yönü ve boyutu açısındandır. Batıyı takliden onlar gibi olma, kendi özgünlüğümüzü kaybetme endişesidir.
Bu perspektiften bakıldığında içki yasağından endişelenen Türk halkının bir kısmının bu endişesi yersiz, abartı ve hatta art düşüncedir. Onları, kendi özgünlüğümüzü edinme gayretine çağırıyorum. Dinî yaptırımlar endişesi taşıyacakları yerde, kendi kültürel özgünlüğümüzü kazanma endişe, gayret ve çarelerini düşünseler toplum adına daha faydalı olurlar.
Dindar-muhafazakâr kesim, uygulanan bu yasağı diğer kesim benzeri onların zıddına dini hükümlerin uygulanması olarak görüyorlarsa acele ediyorlar; hatta açık ve net olarak yanılıyorlar. Yasakların uygulanmasına, dinin hükümleri gerçekleşiyor diye için için işkillenmeleri yersiz ve boşunadır.
Zira Batının, rönesans ve reform hareketleri sonrası bilimsel çalışmalara takla attırıp sanayi inkılâbını hayata geçirmesinden bu yana sade biz değil tüm dünya Batı kültürünün hakimiyetine girmiştir. Bu kültür, başta ürettikleri teknoloji ürünleriyle ve devamında eğitim, kültür, sanat ve medya yoluyla girmiş ve her geçen zaman fazlasıyla baskınlığını devam ettiriyor. Günümüzde her koldan o kadar Batı kültürüne maruz kalıyoruz ki bu sade bizi değil çocuklarımızı, gençlerimizi ve gelecek nesillerimizi olumsuz etkilemektir. Medya yoluyla öyle şeyler lanse ediliyor ki delikanlının masumca içki içmesine rahmet okutacak derecededir. Alkol yasağı toplumu kurtarma adına deryada damla bile değildir.
|