K?kler-2- Altan Atan Sayı:
52 - Nisan / Haziran 2006
Endonezya’da yeni keşfedilen bir bölgede bulunan canlı türlerinden söz etmiştim geçen sayıda. İlk defa insanlarla karşılaşan bir kuş (ki adı henüz yok), onlardan kaçmadı; ellerine kondu, seyretti onları. Niye kaçmadı dersiniz? Kaplan ormanda yavrusunu eğitirken, insanı gösterip: “bak yavrum, buna insan derler, çok tehlikelidir; aman kendini sakın” dermiş… Niye acaba? Kızılderililer, Avrupa’dan Amerika’ya ilk ayak basan vahşilere tıpkı o yeni kuş gibi; dostça davranmışlar, onların ellerine konmuşlar, neleri varsa hediye olarak sunmuşlar. Niye acaba? Sonrasında Kızılderililer, çocuklarına beyaz adamları anlatmışlar. Tıpkı kaplanın yavrusuna anlattıkları gibi… Niye acaba? Yugoslavya dağıldıktan sonra, Boşnaklar, ordudan ellerinde kalan silahları ihtiyacı olanlara vermek istemişler. “ Biz barış içinde yaşamak istiyoruz, kimseye saldırma niyetimiz yok ve bu yüzden silâha da ihtiyacımız yok” demişler. Niye acaba? Sonrasında kapı komşuları onlara saldırmış; mallar, ırzlar ve canlar… Niye acaba? Acı meyve veren ağaca aşı yaparlar. Acı meyveler gider yerine, güzelleri gelir. Oysa kök aynı kök… Niye acaba? Şöyle diyelim: Karşı konulmaz-değişmez bir kural gibi görünen bir durum var. Hani suyun ıslattığı, ateşin yaktığı gibi bir durum… Eşyanın tabiatı denen bu durum, işin içine “can” girince değişiyor; özellikle bu yeni keşfedilen canlı türlerinden sonra sanki dünyanın ilk zamanlarını görür gibi olduk. Lafın özü: anlatılan gerçekler birer netice. Hepsi laf, söz… Oysa söz devri biteli çok oldu. En büyük gerçek, eylem içinde olanların değişmez görünenleri değiştirdikleridir. Acı meyve veren ağaçları her mevsim seyredip hayıflanacağına git de aşı yap be kardeşim; boş durma aylak çalış be kardeşim; kötülükten uzaklaş be kardeşim; ne kendini, ne başkalarını kandırma da ne yaparsan yap be kardeşim….Yeter ki, fikirsiz, eylemsiz kalma. Unutmayasın, değil mi ki bir şeyde değişim var, ona karşı mutlaka yapılması gereken var-sorumluluk var… En doğruyu aramak gerek, bulmak gerek, bilmek, anlamak, ve yapmak gerek… Sindirmek gerek ki, daha da ötesine ulaşılsın: üretim. Yoksa daha çok dinleriz kahredici neticeleri… Yunanlı gazeteci köktenciliğe karşı olalım diye çağrıda bulunmuştu. Merak ediyorum, acaba insanlığın hafızasından ne kadarını biliyor ve bildiklerinden neler çıkarıyor? Kökler ve köktencilik ile ilgili gerçekler, insanlığın hafızasında var olmasına var ama hafızasını kaybetmiş hatta delirmiş insanlıktan ne beklenir? Lafı boşa tüketmeyelim… İnsanlık delirmeden önce çayları tazeleyelim arkadaşlar… BİTTİ.
|