Dağlar ile taşlar ile... Ali Erdal Sayı:
86 - Ekim / Aralık 2015
Tiyatro eserlerindeki tiratları bilirsiniz… Eserin fikrini, etkili bir şekilde ifade eden oyun içindeki uzun konuşmalar… Çoğu kere eser kadar hafızalarda kalır. Tiyatrodan ayrı ve özel olarak sunulur. “Bir Adam Yaratmak”taki Hüsrev Bey’in konuşmasının, Necip Fazıl’ı anma programlarında sunuluşunu hatırlayın…
İşte ‘DÜNYA SAHNESİ’nde geçen günler böyle iki tirat okundu. Okuyanlardan biri, cesedi kıyıya vuran Aylan Bebek… Aylan Kurdî… Bayrak gibi kırmızı tişörtüyle sahilde hemen göze çarpan 3 yaşındaki çocuk… Masum yüzü kuma gömülmüş… Onu görüp de gözleri yaşarmayan kimse kalmamıştır her halde…
Aylancık yüzükoyun yatıyor… Dünyaya küsmüş, hiç birimizi görmek istemiyor... Dünyadan, insanlıktan, dindaşlarından, soydaşlarından umudunu kesmiş; tiradını gideceği yeraltına okuyor. Kudretine hayran olduğum Allah; sesi çıkmayan bebeğin tiradını, fotoğraf olarak yanardağ misali insanlığın üzerine indifa ettiriyor. Gördüğü zulümlerden dolayı memleketini, ölümü göze alarak terketmek zorunda kalanların halini anlatıyor, insanlıktan çıkmış insanlığa… Bir an için de olsa flâş patlar gibi, görmeyen ve görmek istemeyen gözleri görür; duymayan ve duymak istemeyen kulakları duyar hale getirdi. Ama bir büyüğün dediği gibi “gafil kalplere hiçbir şey kâr etmez”… Batı, kendisinin bu hale getirdiği insanları görmek istemez… Sömürdüğü, şimdi muhtaç hale gelmiş insanları görmek işine gelmez… Çünkü o zaman zulmünü kabul etmek zorunda kalır. Denize düşen yılana sarılır misali son çare olarak kendisine sığınmak için ölümü göze alanları, ölüme terkeder; hattâ kendisi, onlar için ölüm şartları meydana getirir. Duvar yapar, telörgü çeker, botlarını, teknelerini batırır… Sinek gibi kovar… Hakaret eder, hor görür… İşte bu Batı’yı Aylan bebeğin tiradı; görür hale getiremediyse de, görür gibi yapmak, bir şeylerin iyi gitmediğini, kendilerine de bir görev düştüğünü kabullenmek durumuna getirdi. Bu kadarcık tesir bile, Almanya, İngiltere ve Fransa’yı harekete geçirdi. Devletlileri değilse bile halklarından insaf sahibi olanları yumuşattı. Onların baskısı ile binlerce göçmen Avrupa’ya girebildi.
Kardelen dergisi, hazırlamakta olduğu 86. sayısının kapak konusunu vatanlarını ölüm pahasına terketmek zorunda kalan göçmenlere ayırdı. Şöyle diyor:
“Dünyanın gözü önünde insanlık, ölü balıklar misali sahillere vuruyor.
Vatanlarını savaşla, terörle, istikrarsızlıkla yaşanmaz hale getiren Batı'ya, son bir çare olarak sığınan göçmenlerin dramı...”
Evet, bir ‘DRAM’ yaşanıyor… Oynanmıyor, yaşanıyor… Aylan bebek de bu canlı dramın tiradını canıyla okudu… Birleşmiş Milletler, NATO başta olmak üzere Batı’nın insan hakları, demokrasi, hürriyet, eşitlik ve benzeri sloganları geveleyen ama menfaatlerinden başka bir şeyi görmeyen teşkilâtlarına, devlet başkanlarına, sanatçılarına, yazarlarına, halkına kısaca Batı’ya… Ve bu hali görmezlikten gelen Müslümanlara… “YAZIKLAR OLSUN!..” dedi.
Öyle bir tirat ki… Kalbi taşlaşanlara, Aylan’la birlikte deniz, hava, güneş ve kumlar… Dağlar, taşlar; kısaca bütün tabiat “YAZIKLAR OLSUN!..” diyor… (09 Eylül 2015)
|