Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3542 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Ulu Hakan’ı, askerinden öğrendim
Ali Erdal

  Sayı: 91 - Ocak / Mart 2017

DP iktidarının ilk yılları... Ortaokulun ikinci sınıfındayım. Daha doğrusu 6 yıllık öğretmen okulunun ikinci sınıfı… Tarih hocamız, hararetli bir II. Abdülhamid düşmanı… Zengin hakaret (repertuvar)ını, aşağı yukarı her ders eksiksiz icra ediyor. Bu da, her yerden daha fazla Abdülhamid sevgisine sahip bir memleketin çocuğuna dokunuyor. Hele bir “Kızıl Sultan” deyişi var… Bir kaşık suda boğsam, öfkemi alamam. Allah’a şükür, resmî görüşün cahil aydınlarının bu Abdülhamid düşmanlığı bana hiç işlemedi. “Hemşehrimiz Abdülhamid”; Bilecik, Söğüt ve çevresinden kurdu Muhafız Alayı’nı… Adına da “Ertuğrul Alayı” dedi. Bu çevreden aldığım kültürle okulların, basının, cahil aydınların, resmî görüşün menfi propagandalarına rağmen ondan nefret etmiyordum, hattâ ona, yakınlık duyuyordum.

Karne tatiline gelince babama sordum:

–Abdülhamid Kızıl Sultan mıydı?

Arızası, ithamın kendisinde sırıtan bu hakaret babamı şaşırttı ve galiba biraz da, belli etmedi ama bana öfkelendi. Babama ‘nefes almak çok kötü bir şey midir?” kabilinden bir sual sorduğumu hissediyordum.

–Padişah Kızıl Sultan olur mu?

Dedikten sonra, sualime en doğru cevabı verecek kaynağı söyledi… Köyümüzden Karaoğlanlar’ın Halil Aga! Bunun cevabını hiç şüpheye mahal bırakmayacak şekilde verirmiş. Çünkü o, “Muhafız Alayı”ndanmış. Daha kolay anlaşılacağından emin olarak ekliyor: "Ertuğrul Alayı"... Babamın, ses tonu ve tavrı ile takdirinden ve “muhafız” kelimesinin mânâsını kestirebildiğim için az çok ne olduğunu anladım.

“Ertuğrul Alayı” askerlerinden Halil Aga (Kayacık); sessiz, sakin, o güne kadar hiç konuştuğunu duymadığım, varlığından bile haberdar olmadığım, köyün bize uzak bir köşesinde oturan, camiden eve, evden camiye sessiz bir ihtiyar… Belli çevrelerin resmî görüş haline getirdiği saçma düşüncelerin yılmaz bekçileri olmamız için yetiştirilen bir öğretmen adayının böyle bir ihtiyarla konuşacak neyi olabilirdi? Asıl onların bizim gibi aydınlık, ilerici gençlerden öğrenecekleri çok şey vardı. Ama askerliğini “Ertuğrul Alayı”nda yapmış, padişah sarayında nöbet tutmuş biri ile konuşmanın cazibesi de inkâr edilir gibi değil…

Halil Aga’yı buldum. Selâm verdim, buyur etmesi üzerine yanına oturdum. Konuşmaya cevabının “Evet” olacağından emin olduğum soru ile başladım:

–Halil Aga askerliğinizi Abdülhamid’in sarayında mı yaptınız?

Tahmin ettiğim cevabı alınca can alıcı soruya geldi sıra:

–Abdülhamid ‘Kızıl Sultan’ mıydı?

Pek şaşırmadı… Beni şaşkına çeviren güzel bir mantıkla ve yüksek sesle:

–Bir devletin büyüğü, dünyanın neresinde böyle itham edilir?

Heybetinden sarsıldım. O sessiz, eline vur ekmeğini al, ihtiyar gitmiş; elinde silâh cephede düşmana kurşun sıkan yiğit bir genç adam gelmişti:

–Bu iftira Ermeniler’e aittir. Öldürmek istediler, öldüremediler. Yahudiler, tahttan indirdikleri halde, tesirini ve sevgisini silemediler. Böyle yalan ithamlarla onu karalamak istiyorlar. Daha neler uydurdular neler… Pinti, müsrif, hafiye, sinsi, korkak, zalim, müstebit... Bunların hiç birine millet kanmadı.

Milletin vicdanında iftiraların yer etmediğine mantıklı bir delil söylüyor Halil Aga:

–Öyle olsaydı, çocuklarımıza “Hamit” ismi konmazdı! Komutanımız, İranlılar’ın Ömer ve Osman ismini koymadıklarını söylerdi…

Heyecanlandı… Başını dikleştirdi… Sesini yükseltti:

–Ne Kızıl Sultanı!.. Ne şusu, busu!.. O, evliya idi, evliya!..

Padişahını, büyüğünü müdafaasındaki inanç ve samimiyeti beni sarstı. Devrimlerin yılmaz bekçisi, dedesini hayranlıkla dinleyen bir çocuk oluvermişti. Evliya Sultanını inançla anlatışına bakıp, bu heyecanla bu zamana kadar nasıl sustuğuna, susabildiğine şaşıyorum. Devam ediyor:

–Akşam namazını Mekke’de kılarsa, yatsı namazını İstanbul’da kılardı!

Sesi makul bir seviyeye indi. Ağlamamaya gayret ediyor:

–Ben sarayda nöbet tuttum. Bundan çok memnunum. Allah’a bunu nasip ettiği için şükrediyorum… O günlere dönmek mümkün olsa, yine sarayında, onun kapısında nöbet tutmayı en büyük şeref, en büyük sevap bilirim.

Gözyaşlarını tutamıyor. Sultanını tanımak isteyen birini bulmuş; heyecanla, aşkla, huzurla anlatıyor… Bir çocuğa değil, salon dolusu dinleyiciye hitap ediyor:

–Sabahleyin erken kalkardı. Odasının önündeki nöbetçiye dünyanın en güzel tebessümü ile bakardı. Gözlerinin içine bakarak “Nasılsın evlâdım?” diye sorardı ona...

Gözyaşlarını mahcup bir şekilde sildi, su gibi çağlayan konuşmasına devam etti:

–“Nasılsın evlâdım!..” Bu şefkatli baba sesine, bu engin merhamet yüklü söze muhatap olmak için hepimiz kapıda, kapısında nöbet tutmaya can atardık, birbirimizle yarışırdık. Bu nöbeti tutunca izine ayrılırdık ki, dönünce sıramız kaçmış olmasın ve hemen gelir gelmez kapıda nöbet tutabilelim. Sadece ben değil, saraydaki bütün askerler böyleydi.

Halil Aga öyle anlatıyordu ki, memleketimden aldığım sevgi ile kucaklaşınca, resmî tarihin baskılarını yendi. Propaganda ile nefret ettirilemediği gibi, sevdirilemiyordu da…

İlerde ansiklopedi verme furyası basını sarınca, Üstad Necip Fazıl’ın “Abdülhamid’i anlamak, her şeyi anlamaktır” işaretine uygun olarak, o yayını alıp almamak yönünden benim için ölçü oldu. İlk fasikülde yer alıyor, “Abdülhamid”… Almak veya almamak kararı, ele alışa göre…

Cennetmekân hemşehrimin askerinin sözlerine mi daha çok hayran oldum, anlatımındaki samimiyetine mi? Allah rahmet eylesin. Onda millet ile devlet başkanı kaynaşmasının en güzel örneğini gördüm. Millet, kimi seveceğini, kimi sevmeyeceğini çok iyi biliyor. Nefreti de sevgisi de boşa değil, sebepsiz değil.

Halil Aga, İstiklâl Savaşı’na da katılmış ve madalya almış. Bu yazı kaleme alınırken (Ocak 2000) bir resmini temin etmek ve madalyasının resmini alabilmek için torunu Halil nezdindeki gayretimiz akim kaldı.

Allah, padişahına da askerine de rahmet eylesin.

 

“Le Musee De Sires”, 1896; “Sultan II Abdülhamid

kadın ve çocukların dahi başlarını alan eli kanlı bir katil

olarak tasvir ediliyor.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Yolculuk... - Sayı 125
Büyük depremin öncüleri... - Sayı 125
Kardelen’in 35. toplantıs... - Sayı 124
Yolculuk... - Sayı 124
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (126):
Vekâlet Savaşları...

Son Eklenen Yorumlardan
 test"... test

 Elinize sağlık.Okuyup anlayanı, ibret alanı çok olsun, inşallah.Çok selâm ve hürmetlerimle...Sağlık ... Naci Eroğlu

 Elinize sağlık. Okuyup anlayanı çok olsun inşallah.Allah, milletimizi bu ve benzeri belalardan ebed... Naci Eroğlu

 Gülizar annenin mekanı cennet olsun inşaallah. Ufukta kavuşmak ta var. Metanet ve sabır dilerim. Ka... AYHAN ASLAN

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun


Devekuşunun kafasını kuma gömmesi misali kafasını toprağa gömen Avrupa bilmez mi ki, nefesi kesilince kafasını (soktuğu yerden) çıkarmak zorunda kalacak ve pişman olacaktır(pişmanlık duyacaktır).
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Temmuzda yaşamak zemheriyi
Çocuk, sevginin ürünü...
Filistindeki çocuklar
Çocuk olmak
CHP’nin bu millete yaptığı zulümler Cell
CHP’nin bu millete yaptığı zulümler Cell
Bin Karınca Duası


Ali Erdal - Büyük depremin öncül...
Ali Erdal - Yolculuk
Kadir Bayrak - Çocuk toprak gibidir
Necip Fazıl Kısakürek - Necip Fazıl’dan çocu...
Ekrem Yılmaz - İçimizdeki çocuk ölm...
Ekrem Yılmaz - Çocuk
Ekrem Yılmaz - Sınırlar ötesinde
Dergi Editörü - Annesi gül koklasa a...
Site Editörü - Çocuklar bizim gelec...
Necdet Uçak - Ahlâk bozuldu
Necdet Uçak - Ali ile Barbaros
Kardelen Dergisi - Kardelen’den haberle...
Kardelen Dergisi - Hâlâ ve her şeye rağ...
M. Nihat Malkoç - Filistindeki çocukla...
M. Nihat Malkoç - Çocuk olmak
Hızır İrfan Önder - Gurbetin ocağı harlı...
Zaimoğlu - Vasıtasız erdirici
Halit Özdüzen - Yozlaşan toplumlar
Mehmet Balcı - Yardımseverlik
Mehmet Balcı - Sitem
Ahmet Çelebi - Anladım
Kubilay Ertekin - Senirkent Faciası ha...
Halis Arlıoğlu - CHP’nin bu millete y...
Ahmet Değirmenci - Yangından artakalan
Ahmet Değirmenci - Özür
Ahmet Değirmenci - Otuz yıl
Murat Yaramaz - Özür
Murat Yaramaz - Kirli
Gözlemci - Hadiselere bakış
Cahit Ay - Muhasebe
Cahit Ay - Anlaşma teklifi
Cemal Karsavan - Ve çamaşır ipinde sa...
Heybet Akdoğan - Sekülerizm ve İslâm
Osman Akçay - Çocuklar oynasın
Bekir Oğuzbaşaran - Nev gazel
Yaşar Akyay - Çocuk, sevginin ürün...
İbrahim Durmaz - Çocuk ve kuş
İbrahim Durmaz - Çocuğum
Saltuk Buğra Bıçak - Temmuzda yaşamak zem...
Mustafa Kozlu - Gül kokusu
Esra Çakan - Zaman diriyken kıyme...
Uğur Utkan - Satuk Buğra Han efsa...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15895281
 Bugün : 1073
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 669295
 Bugün : 42
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 199
 125. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 1
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim