Bir gelinlik kaldı Ali Erdal Sayı:
91 - Ocak / Mart 2017
(Zinnure Hanımefendi ile görüşmemizi sağlayan ve resimleri temin eden dostumuz Erol KARAMAN'a teşekkür ederiz.)
Târihimizin, üzerinde en çok tartışılan, sevenlerinin çok sevdiği, nefret edenlerinin çok nefret ettiği padişahı, II. Abdülhamid’in hediyesi bir gelinliğin Bilecik’te olduğunu öteden beri duyardık. Gelinliği elinde bulunduranı tanımadığımız için bizi ona ulaştıracak biri ile temas hâlindeyken, dostumuz Erol Karaman’ın gelinliğin sâhibi hanımefendiye “abla”, hattâ “anne” diyecek kadar yakın olduğunu öğrendik. Ricâmız üzerine bir pazar günü bizi götürdü.
Zinnure Çakmak Hanımefendi’nin kapı otomatiğini harekete geçirmesi ile dış kapıdan girdik. Ah eski Türk evinin güzelliği, şairin dediği gibi, ev sâhibinden önce “Hoş geldin diyen terlikler!”…
Eski işlemelerle bezeli, dedesine âit fotoğraflarla süslü odada hanımefendi ile konuşuyoruz. Sözümüzü zor anlayacak bir ihtiyar ile karşılaşmaktan ve merâmımızı anlatamamaktan korkuyordum doğrusu. Fakat karşımızda kendinden emin, zeki, güngörmüş bir hanımefendi var. Yaşından çok genç gösteriyor ve intikâli kuvvetli. Onu niçin rahatsız ettiğimizi söylüyoruz. Seviniyor ve bize bildiklerini anlatıyor:
“Cennetmekân Abdülhamid Han devrinde… Biz Söğütlü’yüz… Dedem Çakmakoğlu Mehmet, Söğüt’te zaptiye… Asâyişten sorumlu ve asâyiş mükemmel… Evlerde kilit diye bir şey bilinmiyor. Kavga döğüş yok. Dedem mahkemeye intikal etmeden hallediyor ve tarafları barıştırıyor. Bu durum pâdişâhın kulağına gidiyor ve Enver Paşa’yı Söğüt’e gönderiyor. Paşa önce halkla konuşuyor, sonra dedemle… Ve dedeme diyor ki, “Pâdişah Efendimiz, seni saraya götürmemi emretti”.
İstanbul’a gidiyor ve huzura çıkarılıyor. Pâdişah pek çok sorular soruyor ve sonunda, “Seni sağ yâverim tâyin ettim! Git memleketinden eşini çocuklarını getir.” diyor.
Hayat mecmuâsında çıkan şu resimde câminin kapısı ile fayton arasında üç kişi var. Ortadaki Pâdişah, sağ yanındaki dedem. Abdülhamid’e yapılan Ermeni suikastinde dedem Pâdişâhın yanında idi ve onu korumuştu. Ayşe Osmanoğlu, “Babam Abdülhamid” isimli eserinde dedemden bahsediyor.
Benim dinlediklerime göre… Pâdişah çok şefkatli ve yakın bir dost… Bâzan “Mehmet Efendi, eşiniz hanımefendi kızımın yemekleri pek güzel, bu akşam onun pişirdiklerini getir.” dermiş. Karşılığında da pek kıymetli hediyeler verirmiş… Yâverinin kızının evleneceğini öğrenince de (annem) işte bu gördüğünüz gelinliği hediye ediyor ve "Kerimeme saadetler dilerim" buyuruyor. Abdülhamid Han’ın başka hediyeleri de varmış. Bunlardan bir kısmını bizzat kendisi eli ile yapmış. Bütün bunlar Yunan tarafından çalındı, Bilecik yakıldığı zaman yandı.
Yunan’ın geleceği öğrenildiği zaman kim eline ne geçirebildi ise toplayıp alelacele yola çıkılmış. 3-5 ziynet eşyası, bebek bezlerinin arasında kurtarılabilmiş. O arada gelinliği kim düşünür. Giyim eşyası zannederek karmakarışık çantalara doldurulanların arasında kaldığı sonradan fark edilmiş. Ama ne zaman?.. Bilecik istasyonuna varıldığı zaman… Annem, bırak kalıversin ikazlarına aldırmamış, Yunan’la karşılaşmak tehlikesini de göze alarak Bilecik’e eve geri gelmiş ve gelinliği almış. Allah’ın bir lütfu işte Allah’ın bir lütfu. Elde işte bir bu kaldı.”
Zinnure hanımefendiye ikramlarından, verdiği bilgilerden ve bizi evine kabul edip resim çekmemize izin verdiğinden dolayı şükranlarımızı arz ederek huzurundan ayrılıyoruz.
Ulu Hakan’dan şefkatli bir hediyenin bugünlere gelmesini nasip eden Allah’ın, O’nu sevdiğine inanıyoruz.
Allah hepsine rahmet eylesin (Kardelen; Yıl: 8 Sayı: 24, Ocak/Mart 2000)
|