Kral ?yplak Hüseyin Kete Sayı:
53 - Ekim / Aralık 2006
Yazılarımı yazarken resmî ideolojinin sınırlarını zorlamamaya özel gayret sarfederim. Zira olur da ters bir şey söyleyecek olursam, ismim ne Orhan Pamuk, ne Elif Şafak…
Şaka bir yana, birileri için özgürlük hep oldu ve onlar şımartıldılar. “Soros”lardan beslendiler, Türklüğe, ecdada dil uzatıp, hakaret ettiler, “Ulu Hakan”a “Kızıl Sultan” dediler, iftira ettiler, inananlara “gerici”, gittikleri yola “irtica” dediler, bölücülük yaptılar… Daha neler neler yaparak halkı okumaktan ve basından da soğuttular. Ramazanlarda bir ay müslüman kesilip, 11 ay Hristiyan veya ateistçe çizgi izlediler. Bunlar yüzünden tüm basın da güvenini yitirdi. Güvenilmezliğin âdeta adı oldu. Anadolu insanı nazarında bunların ipliği çoktan pazara dökülmüştü. Bu kalemler ne mukaddesleri incitmedi ki…
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın kaleminde olduğu gibi insanlar nasıl putlaştırıldılar:
“Sana çıka bu yurdun ararsak son yolu da
Kutlu bir tanrı oldun güzel Anadolu’da”
Behçet Kemal Çağlar’ın dilinde ise Çankaya, KÂBE’nin yerine konulmak istendi.
İstiklâl Mahkemeleri’nde ve Yassıada’da hukukun ırzına geçilmedi mi yine böyle kalemlerin desteğiyle?
Toplum olarak, bilinçli bir şekilde okur-yazar edilerek, okumaktan soğutulduk. Okumadığımız için de canımıza okundu bir güzel!..
Onun için o şöhretler söyledi, biz sustuk. Halâ da öyle, biz dilimize geleni ne yazabiliyoruz, ne söyleyebiliyoruz. Yazdıklarının pek azını, şayet biz dile getirseydik, aramazı demir parmaklıklar girmez miydi? Onlarsa hakaret ettikçe…
Fakat…
“Kral çıplak” işte…
“Her şey ortada”… Reklâmın dediği gibi… Güzel yurdumun insanı her şeyin farkında:
Ödüller kime veriliyor, cezalar kime kesiliyor…
|