Sokağın dini Altan Atan Sayı:
91 - Ocak / Mart 2017
15 Temmuz çok güçlü bir şekilde bilinçaltımıza girdi. Her kesim ve her insan için öncesi ve sonrası yaşadıklarıyla farklı anlamlar ifade etmiş, ediyor veya edecek olsa da zaman geçtikçe tek bir anlam ifade edeceğinden eminim.
Gayet sade, kısa ve basit bir anlam olacak bu.
Vatan duygusunun da tıpkı diğer derin duygular gibi ancak kaybetmeye yakın bilinen kıymeti gibi.
Yıllardır işgalcilerin filmlerinde seyrettiğimiz zombileşmenin ne olduğunu bilfiil yaşayarak, görerek anlamamız gibi.
Bu anlam, belki de yıllardır kasıtlı olarak sayılmayan gollerimize “bu da mı gol değil” diye haykırmamız gibi bir şey belki de…
Belki de Ömer Halisdemir’in yaptığı iş bu haykırışı ortaya çıkardı, millet derin bir sessizlikle “Goll” diye bağırdı ve bu gol sayıldı!
Bütün şehitlerin, olan bitenin anlamının kendisinde toplanmasıydı sanki O’nun ifade etmeye kelime bulamadığımız bize o çok sevimli gelen yüzü.
Hak ile Halk arasındaki görünmeyen ve kıymet verilmeyen ilişkinin açığa çıkması idi sanki.
Bilemiyorum…
Söylenecek çok sözler oldu ve olacak ama gönüllerde aynı tek bir duygu olacak.
Bu süreçte yaşanan en güzel en anlamlı tarif şuydu: İslâm sokağın dinidir yani hayatın dini!
Tıpkı, Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe’nin karşısına develerini istemek için gelen Efendimiz (as)’ın dedesi Abdulmuttalip’in sözleri gibi.
O’nu Mekke’nin reisi olarak kabul eden Fil ordusunun sahibi Ebrehe, askerlerinin el koyduğu develerini isteyen Abdulmuttalip’e küçümseyerek kızar. Ben Kâbe’yi yıkmaya geldim diyorum sen develerinin peşindesin!
Cevap basit ve nettir: Kâbe’nin sahibi ben değilim, Allah onu koruyacaktır. Ben sahibi olduğum şeylerin peşindeyim.
Allah, zamanı gelince koruyacağını koruyacaktır. Ancak korunması gerekenin kendimiz olduğunu ve bunun için Allah’ın dinine yardım etmemiz gerektiğini iyi anlamamız gerekir. Allah’ın açık ve doğrudan yardımının hangi durumlarda geldiği aşağı yukarı bellidir.
“Allah için” kavramı aslında kendimizi korumak ve kurtarmak anlamına gelir. Ve dahi kötülük potansiyelimizden Allah için, Allah’ı tercih ederek, O’nu isteyerek uzak durmak. Ancak yapılması gerekenlerden de kaçmamak!
Vefatının 13. yılında rahmetle andığımız Aliya İzzetbegoviç’in “Mehdi bizim tembelliğimizin adıdır.” sözü bu anlamda ne güzeldir.
Tarihe Fil Vak’ası olarak geçen bu önemli olaydan sonra Mekke halkı insanlık tarihinin en önemli kişisini tanıdı, onun elçiliğiyle ilâhî mesajlarla tanıştı. Elbette ki işler karıştı hayatları alt üst oldu. Baba ile oğul karşı karşıya geldiği gibi görülmedik güzellikler de yaşandı. Doğru tercih ve eylemde bulunanlar kazandı diğerleri kaybetti. Hayat da devam etti.
Bu her zaman böyle oldu.
Sokağın şartları ve kurallarını önemser, benimser ve hayatınızın önceliği yaparsanız ne âlâ ama önceliğiniz Ebrehe’nin dini gibi nefsanî bir din ise yandınız.
İslâm o zaman da sokağın yani hayatın dini idi şimdi de öyle, hep de öyle olacak!
Bilinçaltımıza işleyen 15 Temmuz olayı da Ebrehe’nin dini ile Allah’ın dini arasında geçen önemli tarihî bir olaydan ibarettir.
|