Ha?ha? ?i?ekleri a?syn! Gönüldaş Sayı:
51 - Ocak / Mart 2006
Çocukluğumda bizim köyde haşhaş ekilirdi.Kaliteli haşhaş olurdu ve köyün iyi gelir kaynaklarından biriydi.
Çiçekleri, sanki tarlalara kırmızı halı sererdi. Çiçekler dökülünce çıkan haşhaş deposu kozalaklar ince sapları üzerinde rüzgârda nazlı nazlı sallanırdı. Toplanan kozalaklar, kapağa benzeyen üst kısmından kesilirdi. İçinden çeşitli renklerdeki haşhaş taneleri kum gibi dökülürdü. Kutularından saçılan mücevherler... Bunları renklerine göre ayrı ayrı yığmak pek hoşuma giderdi. İş ve oyun iç içe...
Saplarından koparılmadan önce yaşken kozalakları üzeri, sadece bu işe mahsus bıçaklarla çizilirdi... Süt gibi bir sıvı akardı... Bunlar aynı özel bıçaklarla alınır, sadece bu işte kullanılan özel ağaç küreklerde toplanırdı. El değmeden... Bunlar, gözden uzak ama gizli olmayan, yani herkesin bildiği bir yerlerde dururdu.
“Afyon çizme” herkesin yapabileceği bir iş olduğu halde, köyde bu işi sadece birkaç kişi yapardı. Görevlilere onlar satar ve herkesin payını onlar verirdi.
Dikkatinizi çekerim, herkesin kolayca elde edebileceği bu sıvılar, afyonun hammaddesi idi. Yani köyün “afyonkeş” olması için her imkân mevcuttu. Buna rağmen, kimse afyona meyletmediği gibi kaçakçılığı da yapılmazdı...
O sıvının afyonun hammadesi olduğunu ve değil yemek yutmanın, yalamak bile günah olduğunu öğrendiğimde anneme soruyorum:
–Afyon çiziciler niye topluyor?
–Devlete satmak için... Devletimiz onlardan ilâç yapıyor.
Devletimiz!.. Ne kadar düşünceli, ne kadar tedbirli ve ne kadar şefkatli... Gözümde devletimiz, babamla özdeşleşmişti.
Ama bir gün şefkatli baba, haşhaşı yasak etti. Keskin bir zekâ, uyuşturucuyu önlemek için kestirme bir çözüm icat etmişti...
Bugün yine aynı keskin zekâ, okul önlerine kadar yaygınlaşan uyuşturucuyu önlemeyi polisten bekliyor.
“Kurtuluş formülü, ceketimizin astarında!”... Oraya bakmayı, ne gün akıl edeceğiz?..
|