Çıban başı Kubilay Ertekin Sayı:
97 -
Lügatlarda bu ifâde “Huzursuzluk ve problem kaynağı” artı, cemiyet içindeki bozgunculuğun, fitnebazlığın, millî irâde ve inanç düşmanlığının başı olarak geçiyor. Onu siyâsî ve sosyal alanda kullandığımızda ilk akla gelen ise şüphesiz CHP zihniyetidir. 80-90 yıllık kirli, karanlık ve zulüm kokan, ayırımcılığa dayanan geçmişini bir kenara bırakın, şimdi bile (Zeytindalı olayında bütün Hıristiyan dünyâsının üstümüze geldiği, iç ve dış ihânet odaklarını kullanarak istikbal ve istiklâlimize saldırıldığı böyle bir dönemde dahi) aynı zihniyetini her şeye rağmen sürdürmektedir. Bu zihniyet için sanırım onlar için en uygundur.
Bunlar, yalnız siyâsî rakiplerine ve içe dönük bu kin ve garezleriyle, hasmâne tavırlarıyla kalsa neyse… Bunların Müslüman halkın ahlâkı ve inancı ile de çok büyük problemleri ve çelişkileri vardır. Bu ifâdeler lâf olsun torba dolsun şeklinde söylenen âfâkî şeyler değil, bilakis tarihî gerçeklere dayanan, yaşanmış ve yaşanan hâdiselerin sonundaki intibâlardır… Tarihimiz bu acı gerçeklerin yaşandığını göstermektedir. İşte size onların devri saltanatlarında bu milletin inancına karşı takındıkları tavrın ve işledikleri fecâatin, cinâyetin binlercesinden sâdece birisinin RESMÎ belgesi.
“MAHREM-gizlidir. Tarih: 24.7.1942. Sayı: 657
Gazetelerimizin son günlerdeki neşriyatı arasında; dinden bahseden bâzı yazı, müteâlâ, îmâ ve temennilere rastlanmaktadır. Bundan böyle, DİN mevzuu üzerinde gerek tarihî, gerek temsilî ve gerek müteâlâ kabîlinden olan her türlü makale, bend, fıkra ve tefrikaların neşrinden -yayınlanmasından, tevakki edilmesi-sakınılması, uzak durulması ve başlanmış olan bu gibi tefrikaların -yazı serilerinin en çok on gün zarfında nihâyetlendirilmesi- son verilmesi rica olunur!”…
(Başvekâlet-Başbakanlık Matbuat Umum Müdürlüğü/Ankara)
Tabii bu rica, aynı zamanda emir mahiyetindedir ve o tür yazılara son verilmediği takdirde o gazetecinin işine son verilip hapse tıkılır. İşte bu kurumun kirli ve karanlık geçmişi... Aradan bunca yıl geçmesine rağmen bu çarpık zihniyet çıbanbaşı olmaktan vazgeçmemiştir.
Mâlûm ve mâhut zihniyetin başka bir çelişkisi ve iç ihânet örneği de şudur; Bu zihniyettekiler, Beşar Esat denen kuklanın sırtını Batıya dayayarak ülkesindeki PKK şâki ve hâinler aracılığı ile Kilis ve çevresindeki tüm yerleşim alanlarımızı füzelerle vurdurup sayısız insanlarımızı katletmesine değil de sözde iç siyâsetin ve muhâlefetin başı olan şarlatanla, bir kısım müptezellerin bunlardan aslâ rahatsız olmuyor görünmesi ve ısrarla Sûriye topraklarına girilmesine karşı direnerek, yıllardan beri bu ülkenin önünde tıpkı bir karaçalı gibi her müspet işe karşı muannit bir şekilde, muhâlefet (!) ediyor olmalarıdır… Aslında onları bu yöne sevk eden şeyin ne olduğu da meçhul. Bu sâikin kan bağımı, yoksa ideoloji ve ideal birliği ve mezhebi bir damarın-gayretin gereğimi olduğu, çözülmesi gereken çok mühim, hattâ ondan daha hayâtî bir konudur. O konu çözülsün ki millet de kimin ne mal ve hangi karakterde olduğunu anlasın.
Şimdi her aklı başında ve kendini Müslüman tesmiye eden kişi ve gurupların, ilişikte sunulan DİN KARŞITI belgenin bu millete fatura ettiği sonuçlarını düşünmeleri gerekir. Özellikle o yapıya fikrî, fiilî, maddî, manevî yardımda bulunup siyâseten yakın olan hacı-hoca takımının ve inançlı halk kesimlerinin, onları bir kurtarıcı (!) olarak görüp peşine düşenlerin bu belgeyi görmeleri ve onun doğurduğu acı sonuçlarını çok iyi değerlendirmeleri hem insânî, hem de İslâmî bir görev ve sorumluluktur. Bugün ve 30-40 yıldır mücadele edilen başta PKK, FETO ve DHKP-C gibi sayısız terör ve anarşistlerle, devlet-millet düşmanı hâinler işte bu belge ve onu uygulayan zihniyetin eserleridir...
Dinden ve diyânetten bahsetmenin “İM ve TEMENNİ”sinden bile söz edilmesinin yasak olduğu öyle bir dönemi hortlatmak isteyen zihniyetin bu millete yaptıkları işte bunlar ve daha niceleridir. Bunca vandalizmin, barbarlığın, inanç ve ahlâk düşmanlığının yaşanmadığını, etkisinin olmadığını (!) söyleyen-düşünen ve o dönemin zulmünü inkâr edenlerin, M. Âkif’in tâbiriyle; “Onların hayvan kadar iz’ânı yok!” demektir. O tür zihniyete sâhip olanlar ve bu tahribâtı devâm ettirmek isteyenler; Dünyânın en rezil, en sefîl, en âdî, en iğrenç ve en onursuz kimseleri ve kesimleridir. Çünkü emperyalizmin altın bir kuralı vardır; “Bir milleti yok etmek için, önce onun hâfızasını ve inancını yok etmek gerek”
O yüzden bu tip yaratıkların sıradan bir eşyâdan farkı olmayan, dînî haysiyetini-hamiyetini ve gayretini yitiren çok basit birer varlıklar olduğunu söylemek bile zâiddir. “Artık onlar çok eskilerde kaldı” diyen ve düşünen varsa, İşte tâze bir örnek; Kayseri 2. Hava İkmal Bakım Merkez Komutanlığı’nda namaz kılan 5 komando erini aynı birlikte görevli Celâlettin G. adındaki bir teğmen silâhla tehdit ettiği için 20 yıl hapisle yargılandığı yazılıyordu. (31.3.2018 tüm basından) Hem de mevcut iktidar döneminde, mânevî moral ve motivasyona en fazla ihtiyacı olan bir askere bu inanç düşmanlığı yapılmaktadır. Demek ki yıllar evvel atılan bu zehirler millî bünyede hâlâ etkisini sürdürmektedir. O yüzden bu zihniyetteki kimselerin İslâmî tutum ve davranışlarını merhum M. Âkif şöyle ifâde etmektedir…
“Müslümanlık nerde, sizden geçmiş insanlık bile…
Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok nâfile…”
Bu zihniyetin koruma ve kollaması altında yetişen şer odakları, onları siyâsî rakiplerini sindirmek ve yıldırmak için bir kobay gibi kullandıkları “Dev-yol, Dev-sol, Dev-genç ve TİKKO benzeri anarşi guruplar bir yana; Bunların birde medya ayağı, bürokrat ve sendika gibi ülkenin kanını emen büyük holding patronları ve benzeri çok azılı inanç ve manevî değerler düşmanlığını kendileri için kutsal bir görev (!) bilen kesimler de var. Öyle ki bunlar arasında sözde cumhuriyet (!) adındaki varakpâre ve benzerlerinin ülke ve millî irâde düşmanlığı, Moskova’da değil, komünist Çin de bile yoktur. Şu an bile onların koruma ve kollaması altında bu milletin âile yapısına ve kutsal değerlerine kuduzca saldıran bir sürü paçavra ve sokak sürtükleri var. İşte onlardan da bir örnek; Bakalım yüzünüz kızarmadan okuyabilecek misiniz:
“Aile birliği tıpkı bir kusmuğa benziyor” “ Ben bir orospuyum!” “Diktatör değil, vibratör istiyoruz!” “Ben senin kaburgandan yaratılmadım. Sen benim vajinamdan çıktın!” “Ben, yılın en sürtüğüyüm!”… Daha buna benzer bir sürü hezeyan ve deli zırvalarını taşıdıkları pankartlarla habis varlıklarını teşhir eden hazele ve çapulcu takımını bu millet görme bahtsızlığına uğradı. (10/3/2018 tüm basından) Aynı ideolojiye mensup bir kenefte şu hezeyanda bulunmuş;” İslâm, "laisizm karşıtı bir yozlaşma, başörtüsü takmak ise sapkınlıktır!”. İşte bunlar çok yakın zamanda İstiklâl caddesinde HDP ve CHP milletvekilleri eşliğinde yapılan ve millî bünye içinde bir ur gibi beslenip, kutsal değerlerimize hayâsızca ve kuduzca saldıran kubur fâreleridir… Ülkemizdeki bütün müspet gelişmelere rağmen belli bir ideoloji etrafında gittikçe yaygınlaşan bu inanç ve millî irâde düşmanlığının vahâmetini, korkunçluğunu ancak merhum M. Âkif târif ve tasvir edebilir:
“Bütün cihânı dolaş; Gar’bı, Şark’ı her yeri gez…
Görür müsün bakalım böyle bir kuduz ilhâd.
Ki ferşi çiğneyerek Arşa hırlasın? Heyhât!..
Cinâyetin bu şenâ’at kadar mülevvesini..
İşitmek istemez insan, değil ki görmesini.” (Safâhat, 563)
Hazîn ve acı olanda şudur; Bu tür mâkûle kişilerin ve pervasızca dînimize saldırılardan sonra habis leşleri (sanki inançlı bir Müslümanmış gibi) mâbetlerimize getirilerek saldırdıkları dînin kurallarına göre yıkanıp-paklanarak bir islâm kabristanına gömülmeleridir… Sanırım bu durum dînî açıdan çok büyük bir tezat, teşkil etmekte ve bâzı yetkililerin bu konuyu yeniden düşünmelerini gerektiren önemli bir husus olmalıdır. Bilindiği üzere iç ihânet cephesi de en az dış düşmanlar kadar, hattâ ondan daha fazla tehdit ve tehlike oluşturmaktadır. O yüzden milletçe ve topyekûn yeniden dînî ve millî bir şuur etrafında toplanıp şer cephesini ve ona destek veren yapıları ülke gündeminden, siyâsî ekonomik olarak silmek, yok etmek, etki alanını bitirmek gerekir. Zira o sakîm ve sakîl zihniyet bu millete ve onun inançlı mâsum evlâtlarına geçmişte ve bu gün çok zulüm etmiş ve kanlı gözyaşları döktürmüştü. Aynı zamanda bu milletin birliği ve dirliği önünde en büyük engel, anarşi ve terörün beslenip-palazlandığı bir sığınak ve korunaktır… Gerçekte bu yapı; Türk toplumunu millet yapan maddî-mânevi tüm vasıf ve özellikleriyle hem siyâsî, hem de ideolojik olarak mücâdele etmiş ve etmektedir. O yüzden en azından yaptıklarının bedelini bu şekilde ödemeleri gerekir. Daha bunlar bilinen ve çekilenlerin yarısı, öbür yazılarıma kalsın gerisi..
|