Yürümek Mehmet izzet Gülenler Sayı:
101 -
“Bektaş yüce dağ başında -yalağuz-du. Bektaş zaten doğduğundan beri -yalağuz-du…
Bir sopa, üç beş koyun, bir köpek, bulutların içinde kendi kendine -yalağuz-du…”
(Turgut UYAR, Yalağuz Şiiri’nden…)
Yürümek… Nedir yürümek; nasıl yürünür… Acaba bir, iki yaşlarında hepimiz yürümeyi öğrendik mi gerçekten… Biliyor muyuz yürümeyi…
Fiziksel bir aktivite midir sadece yürümek?.. Kimileri için belki…
Şık eşofmanlarla güzel bir vücuda kavuşmak veya onu korumak için atılan “havalı” adımlar… Peki sonra…
O adımlar amacına ulaştıktan sonra?..
“Fit” ve “sağlıklı” bir beden ve yaşam mı acaba? Yoksa modern dünyanın şekilci, “desinler”ci, sığ tuzaklarından biri mi?..
Herkesin kendi içine bakıp, yola, yürüyüşe çıkış anından, amacından yol boyunca olanlar ve yürüyüş sonuna ve yürüyüşten sonraki anlara kadar bütün halleriyle yüzleşmesi gerekir…
Veya düşünsel bir yolculuk nedir? Bir şeyleri geride bırakmak… Bir şeylerden uzaklaşmaya çalışmak…
“Yolda” çözümlemeleri ve ayıklamaları yapıp, atılacakları atıp, yola devam etmek…
“İçine”, üstüne sinmiş olabileceğini düşündüğü, “içine sinmeyen”, nahoş kokulardan, kendini havalandırarak kurtulmaya çalışmak…
Çoğunlukla yüzü geçmişe dönük… Belki biraz melankolik… Geçtiği yerleri de çok görmeden belki, kimi zaman… “Kendini görmeye”, “bulmaya” çalışma çabası…
Veya tek göz bir otel odasında… Bu dünyadaki yetmişüçüncü yılından aldığı ondördüncü günde… Bektaş gibi, iğneden ipliğe bütün yalağuzluğuyla…
“Mintanı ile yalnızdı, çarığı ile yalnızdı, Bilinmez düşünceleri, Tanrısı ile yalnızdı... Köyde, şehirde, kasabada, dağda // Beş on kelimesi, diliyle. Yalnız insanların o garip haliyle;
Yalnızdı // Bektaş, yapayalnızdı…” (Turgut UYAR, Yalağuz Şiiri’nden)
Ve bir gül gibi… Misler gibi hazırlanıp… Gece karanlığında… İki saat uzaklıktaki camide sabah namazı kılmak için yola koyulup yürümeye başlayan “Mehmet Abi”nin yürüyüşü…
Yürümeyi biliyor muyuz acaba?.. Bir daha düşünün… Bir daha düşünelim…
Yüzümüzü nereye çevirdiğimizde, ne için, nereye doğru ve nasıl yürüdüğümüzde gerçek “yürüyüş” başlamış olur..? Ve böylece her şey, durmak da dahil her şey, yürüyüşe dahil olmuş olur?
Bu dünyadan gidenler için “Hakk’a yürüdü” denir.. O yürüyüş bu dünyada başlıyormuş işte…
“Bektaş mayıs böceği kadar yalnızdı, Esaretinde hürriyetinde sevdasında, Üç yaşında da yalnızdı, on beşte de, seksende de, Yağmurların altında, bulakların kenarında.
Türküsünde, koşmasında, şarkısında, Tamamda da, noksanda da, Papatya gibi yalnızdı, kuşyemi gibi yalnızdı…...İğneden ipliğe işte Bektaş, yapayalağuzdu...” (Turgut UYAR, Yalağuz Şiiri’nden)
|