İki nehir arası barış pınarları Muhsin Hamdi Alkış Sayı:
102 -
Mezopotamya kelimesi iki nehir arası illeri anlamına gelir. Çoğunlukla iki nehir arası Fırat ve Dicle olarak belirtilse de Batı’nın bilinçaltını şekillendiren Judeo Hristiyan öğreti ve İsrail için bu iki nehir Nil ve Fırattır.
Bu satırların yazıldığı sırada şanlı ordumuz Suriye’nin kuzeyine Barış Pınarları adında bir askerî operasyon başlatmıştı. Operasyonun amacı terör koridorunun ve terör devletinin kurulmasına engel olmak, güvenli bir bölge oluşturmak ve bölgeden göç ettirilmiş Suriye vatandaşlarının ülkelerine salimen geri dönmesinin sağlanması olarak belirtmişti.
Ordumuz sahada dünyayı şaşırtan bir hızda ilerleyerek hedeflerinin önemli bir kısmına ulaşmış iken ilân edilen yaptırımlardan sonra 17 Ekim 2019 tarihinde ülkemize gelen ABD başkan yardımcısı Pence başkanlığındaki heyetle uzun süren görüşmeler neticesinde 13 maddelik bir anlaşma ilân edildi. Bu anlaşma metninde Türkiye’nin askerî harekâttaki amaç ve tezlerinin pek çoğunun kabul edildiği ve Türkiye’nin kazanımı olarak değerlendirildiği görüldü. Özetle askerî operasyona ara verilmesi, 20 millîk yaklaşık (30-32 km)’lik alanda terör örgütünün çıkması, ağır silâhların toplanması ve mevzilerin tahkimatın imhası ve NATO içerisindeki müttefiklik ilişkisinin teyidi var. Anlaşma metninde muğlak olan Ayn El Arab, Mümbiç ve Kamışlı gibi yerleşim birimlerindeki terör örgütü unsurlarının durumu ise 22 Ekim’de Soçi’de yapılacak Erdoğan Putin görüşmesinden sonra netleşecek gibi görünüyor. Harekât devam ederken sahadaki gelişmelerin ne yöne evrileceğini kestirmek zor olsa da, Türkiye’nin her durumda dünden daha kazançlı olduğu ve Kıbrıs barış harekâtı kadar önemli bir huruç hareketi yaptığımız zamanla anlaşılacaktır.
Bölgede ikinci bir İsrail olacak terör devleti kurulması ve bunun ülkemiz sınırından Akdeniz’e uzatılması, akabinde Türkiye Irak ve İran’dan toprak alınarak büyütülmesi şeklindeki Suudî Arabistan ve BAE’nin Türkiye’nin Arap dünyasıyla arasında bir set olması için maddî destek verdiği, İsrail ABD hain plânı sona erdirilmiş oldu. 15 Temmuz darbe girişimini de bu minvalde okursanız nasıl bir badireyi ve bölünme tehlikesini atlattığımız anlaşılabilecektir.
Elbette ki ordumuzun başarıları Suriye politikasında geçmişte yapılan strateji hatalarını görmezden gelmemize neden olmamalı ve bu konu ayrı bir bölümde değerlendirmeyi hakediyor.
Harekât askerî açıdan düşman çatlatacak derecede başarılı ve Suriye PKK’sı bunca ABD eğitimine, desteğine, tahkimatına rağmen 3 gün bile dayanamadı. Diplomasi, basın, kamuoyu ayağı ise önemli eksikliğimiz ve önemine binaen bunun da ayrı bir muhasebesini yapmak gerekiyor.
EKSİKLİKLERİMİZİN MUHASEBESİ:
1-Hukuk, Basın, Kamu Diplomasisi:
ABD basını ve kongre üyelerini basın ve sosyal medyadan takip ettiğinizde inanılmaz bir dezenformasyon içerisinde operasyonu etnik temizlikle, bir etnik unsura karşı olmakla, İşid’i diriltmekle vb suçladıkları, 17 Ekim anlaşmasını ise Trump’ı Erdoğan’a teslim olmakla, ne istediyse vermekle itham ettikleri görülüyor. Bu durumun Batı’nın ve hattâ Arap âleminin bize karşı geleneksel önyargılarından beslenen bir tutumdan kaynaklandığı gerçeğini belirtmekle birlikte, en haklı olduğumuz hususlarda bile hukuk ve kamu diplomasisini, medya ayağını ihmal ettiğimiz gerçeğini de görmezden gelmememiz gerekiyor.
PYD diye bir örgüt yoktur, bu Suriye PKK’sıdır. PKK on binlerce insanımızın ölümünden sorumlu bir TERÖR örgütüdür! Bu gerçeği KANITLARIYLA anlatmak bu kadar zor olmasa gerekti. Batı medeniyetini derinliğine tahlil etmiş ve Batının kavram diliyle konuşan kadrolarımız bu hususta görevlendirilmiş olsa idi kamuoyunda ve diplomaside bu kadar zorlanmayacaktık. Batının kavram dili nedir? Batı ile konuşurken, akademi, hukuk ve kanun diliyle konuşmak onların tezlerini kendi hukuklarıyla çürütmek gerekir. Meselâ:
●PKK sizin kanunlarınıza göre filânca tarihte ilân edilmiş listede yer alan, ilân edilmiş bir terör örgütüdür. Şu katliamlardan sorumludur. Terör örgütü PKK örgüt üyelerinin listesi şudur. Bu örgüt üyesi Mazlum isimli terörist Türkiye’de şu eylemlerden sorumludur. Hakkında verilmiş mahkeme ceza hükümleri bunlardır. Bu adam terör örgütü tarafından Suriye PKK’sı olan PYD’nin başına getirilmiştir. Aslında PYD diye bir örgüt yoktur bunun adı Suriye PKK’sıdır!
●Terör örgütüyle işbirliği yapanlara, sizin kanunlarınız şu şu cezaları tayin etmektedir.
●PKK ile PYD’nin aynı olduğunu biz değil sizin kendi kurumlarınız resmi yayınlarında yer veriyor. Bakınız CIA fact bookta bu yazıyor.
●Sizin genelkurmay başkanınız filânca tarihte yaptığı konuşmada PYD’ye amblem değiştirttiklerini ve SDG’yi kurduklarını beyan ediyor. Kongre oturumunda senatör Graham o zamanki Genelkurmay başkanına PYD’nin PKK’nın bir kuruluşu olduğunu beyan edip hesaba çekiyor. Başkan Trump, Obama’nın PKK ile işbirliği yaptığını ikrar etmiştir.
●Suriye PKK’sı, uluslararası kuruluşların raporlarında, etnik temizlik çocuk savaşçı kullanma, kendi gibi düşünmeyen herkese baskı uygulama ve savaş suçlarından sorumlu tutulmuştur. Hattızatında bir terör örgütü olduğunun pek çok başka kanıtları da şunlardır.
●Ülkeniz Suriye PKK’sına milyarlarca dolar yardım ve otuzbin tır silâh göndermesi uluslararası hukukun ihlâli olduğu kadar NATO anlaşmasının, BM sözleşmesinin ve hepsinden öte kendi anayasa ve ceza hukukunuzun ihlâlidir.
Neticeten bu sayılan kanıtlara, uluslararası hukuka ve kendi ülkeniz hukukuna ve mağdur ülke Türkiye Cumhuriyeti hukukuna dayalı olarak;
●Bu ihlâllerden sorumlu olan Obama yönetiminde yer alan askerî ve idari personel hakkında:
Türkiye Cumhuriyeti Savcılığı soruşturma başlatmıştır. TBMM yaptırım kararı almıştır. Malvarlıkları dondurulmuştur. Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde dâvâ açılmıştır. Ülkeniz bu mahkemenin otoritesini tanımasa da mahkemenin alacağı karar, teröre destek veren ABD yetkililerinin anlaşmaya taraf olan ülkelere seyahatlerinde tutuklanmalarına ve Miloseviç gibi muamele görmesine neden olacaktır. Uluslararası hukuk ve ülkeniz hukukunu ve Anayasasını ihlâl ederek terör örgütüne verdiğiniz destek dolayısıyla, sorumluların cezalandırılmaları için ülkeniz adlî makamları nezdinde girişim başlatılmıştır. Ayrıca Türkiye ve Suriye’de mağdur olmuş her fert ülkeniz ve bu sorumlular hakkında tazminat ve ceza dâvâsı açmıştır.
●Derhal bu desteği ve terör örgütüyle ilişkinizi kesin ki aynı dâvâlar sizler hakkında da açılmak zorunda kalmasın!
Batının kavram diliyle konuştuğunuzda kamu diplomasinde de büyük mesafe alırsınız. Büyük ve cihanşumül devlet refleksi budur. Sızlanmak şikâyet etmek, sadece kendimizin okuyacağı iç pazara dönük yazılar yazmak değil. Büyük devlet ise büyük kadrolar yetiştirmekle olur. Enderun gibi yeni Enderunlar oluşturmamız ve her sahada kurmay aklıyla strateji geliştiren kadrolar istihdam etmemiz gerekiyor. Bu mânâda, Batı ve Doğu dillerine hâkim yeni bir Enderun olacak Devlet Güvenlik Akademilerine ihtiyacımız olmak-ölmek mesabesinde zaruridir.
2-Geçmişte Suriye Stratejimizdeki Hata ve Eksiklikler
Suriye krizi başlamadan önce iki ülke ortak bakanlar kurulu toplayacak derecede yakınlaşmıştı. Birkaç ay içerisinde Suriye’de başlayan olaylar bir iç savaşa mezhep savaşına dönüştü. Arap baharı ve akabinde gelişen olaylar süreci çerçevesinde değerlendirme yapan hariciyemiz ve o yıllarda ABD’nin bir istihbarat aygıtı olan Fetö’nün de etkisi altında olan devlet aygıtımız da Esad’ın kısa sürede devrileceği yönündeki ABD politikasıyla kendini uyumlayarak o politikalar yönünde bir politika oluşturdu. Oysa ABD oyunu yerine kendi stratejik oyunumuzu kurarak bir satranç oyununda alternatif yüzlerce hamleyi hesap etmek gibi B, C, D, E vs plânlarıyla kendi oyunumuzu kurgulamalı idik. ABD ve İsrail’in Türkiye lehine bir plân yaptığı vâkî midir ki o tarihte bu plânı deruhte ettik? Bakınız Trump bile İŞİD’i Hillary ve Obama’nın kurduğunu ve PKK ile işbirliği yaptıklarını ikrar ediyor. O halde Devlet aygıtlarımız ve millî gücümüzün tüm unsurlarının, İsrail ve ABD’nin nihai plânının terör koridoru oluşturmak Türkiye’yi izole etmek destablize etmek ve -Allah korusun- becerebilirlerse bölmek olduğunu görmemesi nasıl bir akıl tutulmasıdır. ABD ve Fetö etkisinden kurtulur kurtulmaz 15 Temmuzun hemen akabinde Suriye’ye yaptığımız harekât bu gerçeğin en güzel kanıtı değil midir? Ezcümle devletimizi dış etki ajanlarından arındırdığımız ve kendi millî menfaatlerimiz lehinde politikalarımızı güttüğümüz müddetçe bu coğrafyada varlığımızı tahkim edebiliriz. Hangi istiklâl vardır ki yabancıların lütuflarıyla ve onlara minnet ederek vücut bulabilsin? Bu amacın gerçekleştirilmesi için ise ihtiyacımız yine olmak-ölmek gibi bıçak sırtında olan bir üst bentteki tespitimizdedir.
Millî kadrolar ve onları yetiştirecek millî kurumlar!
|