Yaz Dostum Site Editörü Sayı:
114 -
Etimoloji sözlüklerine baktığımız zaman “kitap” kelimesinin kökünün Arapça’da “ketebe” fiilinden geldiğini görüyoruz, bu dile de İbranice’den veya Aramice’den geçmiş, ketebe fiilinin o dillerde yazmak dışındaki anlamları ilgi çekici: dikmek, raptetmek.
Allah ilmini artırsın, Ekrem Demirli Hoca bir dersinde “fikirlerinizi yazıya dökerek sağlamlaştırın” demişti, raptetmek tam da bu olsa gerek.
Kur’ân-ı Kerîm’in tertip sırasında Fatiha’dan sonra gelen Bakara suresinde hurûf-i mukattadan sonra gelen âyet şu şekilde: “zâlike’l kitâbu lâ raybe fih”. “İşte o kitap, onda şüphe yok” şeklinde meallendirilen bu âyette kitap geçmesi de ilgi çekicidir. Çünkü bu âyet nazil olduğunda, hatta tüm Kur’ân “size dininizi tamamladım” âyeti ile hitama erdiğinde ortada somut bir kitap yoktu.
Bir kitap varsa onu yazan bir el, bir de yazı aracı, kalem vardır. Kur’ân’da üzerine yemin edilen şeylerden biri de kalemdir. Kalem, bu yeminin olduğu sureye ismini de vermiştir.
Bunlarla birlikte akla ilk inzal olan âyet “Oku!” da gelebilir ancak bazı tefsirlerde buradaki “oku” emrinin anlamının daha çok sistemi, yaratılışı okumak olduğunu söylerler. Malûm, oku emri sırasında da elde okunacak bir sayfa veya mushaf yoktu.
Efendimiz’in âlemlere rahmet olarak gönderildiği zamanlarda Araplar çok güçlü bir sözlü kültüre sahipti. Yazılı kültür ise zayıftı, bu nedenle okuma yazma bilenlerin sayısı iki elin parmaklarını geçmiyordu çünkü buna ihtiyaçları yoktu. Böyle bir kültürde ve böyle bir dönemde gönderilen peygambere (sav) inzal edilen âyetlerde kaleme yemin edilmesi, “o kitap” diye bahsedilmesi dikkate şayandır. Efendimiz’e inzal olan âyetlerin tümünün bazı âyetlerde “Kur’ân”, bazı âyetlerde “kitap” olarak isimlendirilmesinin hikmetini ise meraklıları tefsirlerde bulabilir, o ayrı bahis.
Yazmak konusunda hoşuma giden bir diğer söz Ali Erdal Hocamızın “yazmak, sistemli düşünmektir” sözüdür. Bu sözün doğruluğunu her yazıda bir kez daha anlıyorum. Periyodu üç ayda bir olan bir dergide yazı yazmak dışarıdan kolay gözükebilir ancak öyle olmuyor. Her yazı için “sistemli düşünmeden” ortaya bir eser çıkarmak çok zor. Ancak bir konu üzerinde sistemli düşününce o konu hakkında söyleyecek illaki bir şeyleriniz oluyor.
Düşüncelerin raptedildiği yerler sadece kitaplar değil. Bir gazete köşesi, duvar gazetesi, günümüzde bir internet blog sayfası ve elbette dergiler de bu ihtiyaçtan doğan yazı alanları. Hangi araç kullanılırsa kullanılsın her yazar düşüncelerini bu şekilde kayıt altına alıyor ve paylaşıyor.
Kardelen Dergisi olarak bizler de fikirlerimizi otuz yıldan fazladır dergi aracılığı ile paylaşıyoruz ve meydan yerine çıkıyoruz. Dergide her yazar yazısı ile ortaya bir şeyler koyuyor ve bunu kendi üslubu ile yapıyor. Bugün, dergimizde sürekli yazan kalemlerin, yazılarında isimleri olmasa, hangi yazının kimin kaleminden çıktığını büyük oranda anlayabiliriz. Demek ki her yazar geçen yıllar boyunca bir üslup, bir karakter bina etmiş.
Her şey bir “kelime” ile başladı; “kün!”. Allahu Teâlâ ilk peygamber olan Hz. Âdem’e isimleri öğretti. İsimler, yani kelimeler. Bendeniz de genelde yazılarıma o konu etrafındaki kelimeler, kavramlar ile başlıyorum. Gelin, birlikte dergicilikle ilgili kavramlara bir bakalım.
İlk akla gelen kelimeler dergi, mecmua, jurnal, magazin… Dergi ve mecmua anlam olarak çok yakın kelimeler. Dergi kelimesi, neredeyse bin yıldan eskiymiş, ben daha yeni bir kelime zannediyordum. Derleme yapılan yer ve sofra anlamına geliyormuş. Mecmua da adı üstünde cemden geliyor, toplama, derleme yeri. İngilizce’de dergilere “magazine” deniyor, bu kelime de bir şeylerin toplandığı depo anlamında; görüyoruz ki özünde hepsi benzer anlamlara sahip.
Kardelen de bizim toplanma yerimiz. Meşrep farklılıkları olsa da benzer duygularla her sayıda ayrı bir enerji ile soframızı kuruyoruz. Üç aylık periyotlarda yaptığımız istişare toplantılarında bu sofralardan birini kaldırırken diğer sofranın hazırlığına başlıyoruz.
Yukarıda saydığım kelimelerden daha önemlisi ise: “yazmak” kelimesi. Yıllar önce, Kardelen’in ilk yıllarında bir sohbet ortamında yazmak üzerine konuşulurken, yazmanın yaymak anlamına geldiğini söylemişti Ali Hocam, yanlış anımsamıyorsam ben de köyde yufka açan kadınların bu fiile “yufka yazmak” dediklerini örnek göstermiştim.
Yazmak kelimesi de dergi gibi bin yıllık kelimelerimizden. Yayma dışında düğüm çözme, açma ve çözme anlamlarına geliyormuş. Bizler Kardelen’de her yazı, her sayı ile bir düğüm çözüyoruz belki de. Hem kendimizden bir düğüm hem cemiyetimizden, belki de birbirimizden. Bu devirde düğüm çözmenin zorluğunu bile bile buna devam ediyoruz. Önümüzde çözülecek çok düğüm var, hepsini çözmeye ömür yetmeyecek belli ki, belki boyumuzdan büyük işler bunlar. Ama Efendimiz’in saadetle buyurdukları gibi, ameller niyetlere göredir. Bizim niyetimiz hâlis inşallah. Allah niyetimizi kabul etsin.
|