?ankaya Medya Sepeti Sayı:
56 - Nisan / Haziran 2007
Başbakan olabilen birinin cumhurbaşkanı olamayacağını kanıtlayan bir hukuk icat etmeye çalışıyorlar. Zaten bizim devlet maceramızın özeti bu. Hukuka uymaz... Hukuk icat etmeye çalışır. O yüzden her şeyi eline yüzüne bulaştırır, darbeler yapar, çeteler kurar, katilleri korur, suikastlerin içinden kendi adamları çıkar. Türkiye de ikinci sınıf bir ülke olmaktan paçasını bir türlü kurtaramaz. İnatla da bunu sürdürürler. Devletten maaş alanlar bu ülkenin çıkarını herkesten daha iyi bilirmiş, bizi buna inandırmaya çalışırlar. Parayı veren biziz, neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmeyen akılsızlar da biziz. Bu kadroları devletin içinde tuttuğumuz, bunlara para verdiğimiz için herhalde akılsız olduğumuza inanıyorlar. Bizim paramızla yemek yiyorlar, bizim paramızla giyiniyorlar, bizim paramızla saraylarda, villalarda, lojmanlarda oturuyorlar, bir de bize patronluk taslıyorlar. Böyle beleşinden bir hayat, böyle ucuzundan bir patronluk söz konusu olunca da, ortada sahipsiz duran parayla iktidarı kapışmak için her şeyi yapıyorlar. Bunca parayla iktidar yetmiyor bir de 28 Şubat gibi ucubeliklerle bankaları soyuyorlar. Tabii ortada bunca iktidar hırsızlığı olunca bizi işlerine karıştırmak istemiyorlar. Bizi uzakta tutabilmek içinde, kendileriyle bizim aramıza bazı kutsal tabular yerleştiriyorlar: "devletin çıkarı", "milletin bölünmezliği, "Atatürk'ün ilkeleri", "şeriat tehlikesi", "bölücülük tehdidi," "ülkeye düşman olan yabancılar." Bu barikatların üstünden atlayıp "ne yapıyorsunuz bakayım siz orada" demek bir türlü mümkün olmuyor tabii. "Siz bizim paraları nereye harcıyorsunuz," "bu kadar parayı silaha yatırmak zorunda mıyız," "bu silahların komisyonu kimin cebine giriyor", "siz toplam kaç para harcırah alıyorsunuz," "arabalarınızın benzin parası ne kadar" diye sormak isteyen herkes "Atatürk'ün ilkelerine," "şeriat tehlikesine," "bölücülük tehdidine," çarpıyor. İktidar pastasının en iştah açan dilimi de anlaşılan Çankaya. Oraya kimin çıkacağına kendileri karar verecekler. Sabah Gazetesi'nde Emre Aköz'ün anlattığına göre Mustafa Kemal'den beri böyle bu. Şimdi gene Çankaya savaşlarını başlattılar. Sloganlarına bayılıyorum, "Atatürk'ün koltuğuna bilmem kim oturamaz." Biz o koltukta kimlerin oturduğunu gördük. Cevdet Sunay'ın, Kenan Evren'in, Demirel'in, Sezer'in oturduğu koltuğa şu anda ülkenin başbakanı olan adam oturamazmış. Niye? Eşinin başı bağlıymış. Bu sözlerden benim anladığım, daha önceki cumhurbaşkanlarının hepsinin makamlarını eşlerinin açıkta duran saçlarına borçlu olduğu. Devlet yönetiminin "saça" bağlı olduğu bir ülke haline getirdiler burayı. "Adamın yeteneği nedir, zekası ne kadardır, yaratıcılığı var mı, dünyanın gidişatını kavrayabiliyor mu, devlet içinde armoniyi sağlayabilir mi" diye sormuyoruz, sorduğumuz şu: "Yenge hanım saçlarını örter mi?" Örtmüyorsa buyurun Çankaya'ya. Devleti böylesine gayrıciddi bir duruma düşürdüler işte. Lakin dünyanın en gülünç devletinde bile "saç"tan hukuk olamayacağı için, şimdi başbakanın olan birinin cumhurbaşkanı olmayacağını söyleyen bir hukuk icat etmeye uğraşıyorlar. Toplantılar düzenliyorlar, ciddi ciddi demeçler veriyorlar, birlikte yemekler yiyorlar, ana muhalefetimizin "sosyal demokrat" liderine "ordu kızacak ama" türünden acıklı konuşmalar yaptırıyorlar. Cumhurbaşkanının eşinin başı bağlı olursa ülkeye şeriat gelirmiş. Cumhurbaşkanının eşinin başı açık olursa ülkeye ne geliyor? Bakın sizin eşlerinizin başının açık olmasının ülkeye bir yararı olmadı, onların eşlerinin başlarının bağlı olmasının da bir zararı olmaz. Yarar da zarar da, bu işlerle ilgisi olmayan hanımların saçlarında değil, sizin kafalarınızda. Eşlerinin başları bağlı olanı da, açık olanı da görüyoruz, ne farkınız var, hanginiz eşlerinizin saçlarından dolayı daha dürüst, daha cesur, daha yaratıcı oldunuz? Şemdinli rezaletinde elele vermediniz mi? Suçun üstünü elbirliğiyle örtmediniz mi? Eşlerinizin saçları, aranızdaki ortaklığa hiç de engel olmadı o zaman. Eşlerinizin başı açık da olsa kapalı da olsa siz bu işi beceremiyorsunuz. Suçu kadınlara niye atıyorsunuz? Saç kavgası yapıp, hak edilmemiş iktidar için dövüşeceğinize size verdiğimiz paraları hak etmek için uğraşsanız daha yararlı olur. İşinizi daha iyi yapabilmek için bir fikriniz var mı? Yok. Fikriniz olmadığı için kavgayı "saç" üzerinden yürütüyorsunuz. Biriniz de çıkıp "bu insanların daha mutlu ve zengin yaşaması için şunları yapmak gerek" deyip bir fikir açıklasa ya. Açıklayamazsınız çünkü hayatınızda böyle bir şey düşünmemişsiniz. Aklınız fikriniz koltuklarda. "Koltuk" diyemediğinizden "saç" diyorsunuz. Vitrinine saat koyan sünnetçiden pek farkınız yok doğrusu ama sünnetçiyi anladığım gibi sizi de anlıyorum. Vitrine ne koysaydınız ki? (Ahmet ALTAN;www. gazetem.net, 27.03.2007)
|