Türk Kimliği İlkay Coşkun Sayı:
116 -
"Türk Kimliği" 2022 tarihinde Erguvan Yayınları aracılığıyla okurla buluşturulmuş, Yazar Ali Erdal'ın yedinci kitabı. Türk kimliği üzerine yazılmış fikir yazılarından oluşmaktadır. Yaklaşık dört yüz sayfa hacmindeki eser, kitap isminden de anlaşılacağı üzere Türk'ün kimliğini oluşturan tarih bilinci, dil, din, bayrak, kültür ve başka kimlik değerleri üzerinden derinlikli bir şekilde ele alınmaktadır. Bu yedi bölümü sıralayacak olursak; “Kimlik, kimliğin tezahürü, vatan ve bayrak, İstanbul, dil, muhasebe, netice” Öz olarak sayfa yirmi birde bu konunun dibacesini şu şekilde serimleniyor. "İşte Türk kimliği; o korunması, değiştirilmemesi gereken!... Değiştirmememiz gerektiği ihtar edilen... Can vermeye değecek olan... İşte onun üzerine tefekkür... Onun hakkını, hakikatini, kaynağını ifade etmek, üzerine titremek; milletin her ferdine, hele eli kalem tutan, dili dönenlerine -milletini putlaştırmadan- vazife..."
Türk kimliğinde, İslâmiyet öncesi Türklerin millet kodlarının yanında daha çok İslamiyet sonrası, Türk kimliğini besleyen serüveni ele alınmaktadır. İslamiyet’le olan zaman diliminin daha çok bilinir olmasının yanında, her ne kadar kimileri bu durumu kabullenmeseler de Türk kimliğinin daha çok İslâm inancıyla birlikte şekillendiği ve vücut bulduğu anlayışı dillendirilmektedir. İslamiyet öncesi ve sonrası şu şekilde kıyaslanır. "...Daha önce kısa ömürlü devletleri olan milleti İslam; devlet-i ebed müddet'liğe yükseltti ve liderlik kürsüsüne yerleştirdi" (sayfa 157) şeklindedir. Yazar, Türk kimliğini etraflıca ele alırken olumlu olumsuz cihetleri de göz önünde bulundurmaktadır. Fetö gibi dış destekli terör oluşumları, Türk kimliğine yapılan bir saldırı olarak ele alınıp yapılması gerekenler, fikirler bütün boyutuyla ele alınmaktadır. Bu saldırıların kaynağında, Türk milletinde müspet bir şerâre fışkırmasından endişe eden bilindik güçlerin, ülkemizi kurudukça sulayan, gürbüzleştikçe kırpmaya yeltenen bir gayrette olduklarına vurgu yapılır. Bunun gibi dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı milletin derin şuuruna, derin mizacına vurgu yapılarak, milletimizin genlerinde var olan cevhere dikkat çekilmektedir. “Biz zaten romantik, heyecanlı, idealist olmaya namzet bir milletiz” (sayfa 95) denerek bu tespitlerinin de içleri doldurulmaktadır.
Türk kimliği anlatılırken, tarihî yaşanmışlıkların yanında; yazar, yaşadıkları üzerinden de konuyu çerçevelendirmektedir. Yazar, 1970'li yıllarda, Pakistanlı bir sivil toplum mensuplarıyla, Bilecik ve Kütahya'da karşılaşır ve onlarla sohbet eder. Buradaki konuşmalarda, heyet yetkililerinin; İslâm dünyasına bir aslan olarak baktıklarını, Türkiye’nin, aslanın başı olduğunu kuyruk vesaireyle ile vakit harcamanın boşuna olduğuna, baş uyandı mı gerisinin mesele olmayacağına vurgu yapılır. Bu örnekteki gibi başka da can alıcı ve öz birçok tespitle bulunulur. Bu örnekle, bizim dışımızdaki Müslümanların bize bakışlarını görebilmekteyiz.
Türk kimliğinin en önemli değerlerinden biri olan bayrağımız üzerine ayrıntılı tespitlerde bulunur yazar. Avrupa’nın temsil ettiği fikir, kavram ve inancın, bayrağa basmayı yadırgamaması yanında, biz Türklerin anlayışında bayrağa verdiğimiz mânevî değer boyutlarıyla ele alınır. Türk milletinin bayrağına bakışıyla diğer milletlerin bakış farklılıkları irdelenir. “…Kaba övünme alametleri yerine hilâlin önünde diz çökmüş, -her an aslan olmaya hazır- munis bir yıldız olarak ifade…” (sayfa 200)
Türk kimliği noktasında başka birçok konuya değinilmiş demiştik. Anadolu’nun fütüvvet hareketlerine, mânevî önderlerimizin kimliğimize kattıkları ruha da ayrıca yer verilmektedir. Bu anlatımlar içerisinde, Ramazan geleneklerimizden de bahsedilir. Bununla alâkalı olarak yazarın çocukluğunda önemli bir yeri olan ramazan topu uygulamasına artı bir parantez açılır. Ramazan topunun patlamasındaki heyecan ve o günlere ait yaşanılan nostalji yanında, ramazan topunun günümüzde bir müzede bile yaşamasına izin verilmemiş olmasının üzüntüsü yaşanır. Bilecik’in bazı köylerinde uygulamada olan köy güreşleri de ele alınır. Bir Amerikalıyla yapılan güreş anlatılır. Merak duygusunu fazla törpülememe adına içeriğe fazla değinmek istemiyorum izninizle.
Türk kimliğinin oluşmasında Bilecik ve özellikle de Söğüt’ün kıymeti yadsınamaz. Bu değeri taşıyan ruh, iki bin yirmi iki itibariyle, yedi yüz kırk birinci senesi olarak ifa edilen, -insanımızın inisiyatifiyle gerçekleştirilen- Ertuğrul Gazi’yi anma etkinlikleridir ve bu çerçevede ikram edilen şifalı pilâvdır. İlâhî Kudret’in emri Hac hariç eşi bulunmayan bir organizasyon olarak tanımlar yazar. Ayrıca; Söğüt, Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Yörük Etkinliklerini görmeyenlere, en üst perdeden eleştirisini yapar ve teessüflerini iletir. Yapılan bu eleştiriler, başta düşmanlarımızın yancılarına, ideolojik hastalara ve aşağılık duygusu taşıyanlaradır. Şöyle ki; “İngiltere’nin yazılı olmayan anayasa ile idare edildiğini söyleyip onlara hayran olanlar; onların geleneklerine bağlılığını takdir edenler, kraliyet törenlerini saatlerce ekranlara getirenler, yüzyıllardan beri gözler önündeki bu şahane müesseseleşmeyi görmüyorlar. Güneşe değil de kör kandile hayran oluyorlar” (sayfa 114)
Türk kimliğine yönelik tespitlerde gerek kendi değerlerimizin gerekse de yabancı gözlerin bakış açılarına pencereler aralanmaktadır. Mesela Bahtiyar Vahapzade şunları söylemiş. "Deyirem ki: Türkiye, Avrupa'nın kuyruğunda sürünmektense, Türk dünyasının önünde gitsin. Bu daha iyi. Yüzünü döndersin kardaşlarına" Başka bir yerde Polonya (Lehistan) atasözüne yer verir. "Türk atları Vistül Nehrinden su içmedikçe Polonya kurtulamaz" Çok meşhur başka bir söz Napolyon’dan “Eğer dünyanın başkenti bir tane olsaydı; o, İstanbul olurdu”, “Türk Milleti sadece birinci sınıf dövüşen bir kalabalıktır” (İngiltere Başvekili Loyd Corc) Bunun gibi daha birçok sözün, Türk milletine övgü niteliğinde söylendiğini öğrenmekteyiz.
15 Temmuz darbe girişimine karşı gösterilen büyük kahramanlık tafsilatlı bir şekilde ele alınmaktadır. Milletimizin feraseti sayesinde, dalda yaprağı yerde bir karış toprağı olmayan insanımız başta olmak üzere vatanımızı en güzel şekilde savundukları görülmüştür. Buradaki büyük fedakârlıklarla milletimizin ârifane yönüne dikkat çekilmektedir. “Bin âlimin bilmediğini bir ârif bilir” anlayışında bir birikim ve kültürdür bu. Milletimizin kimliğini ileriye taşıyacak büyük bir güç…
İstanbul’a ve özel de Ayasofya’ya kitapta bolca yer verilmektedir. Konu, tarihî süreçle birlikte etraflıca ele alınır. İstanbul şu anda başkent olmasa da baş-şehir olarak görmektedir. Otuz iki defa İstanbul’a hamle yapılır. Bunların yarısı batının kendi içerisindeki iç hesaplaşmasıyla ilgilidir. Geri kalanının yarısının az fazlası Türk kuşatması, geri kalanında Arap kuşatması olduğuna dikkat çekilir. Bunun gibi etraflıca anlatımların yanında, Yazar Selim Tunçbilek’in bir değerlendirmesi ile bu yazılanlara bir katkı vermek istiyorum. “Ayasofya’nın ibadete tekrar açılması ile GERİLİM kavramının yeniden tanımlanma gereği hâsıl olmuştur. GERİLİM artık dünyada Müslümanların veya mazlumların hukukunu korumaya çalışmalarıyla oluşuyor. Alışacaklar velhasıl”
Bu kadar derinlikli anlatımın içerisinde, kültürümüze dair öğreneceğimiz bilgi kırıntıları da çokça var tabi ki. Atasözü ve özlü söz anlatımlarda neşv ü nema bulmaktadır. Biraz örnekleyelim izninizle. Sivas çevresinde “madımak” olarak bildiğimiz yemeği yapılan otsu bitkiye Bilecik’te “kadın parmak” denmektedir. Dede Korkut Destanının on iki hikâyeden oluştuğunu bilmeyen için buraya notunu düşmüş olalım. İmam-ı Rabbanî’den güzel bir söz: “Bir şey haddini aşarsa zıddına döner” Allah’ın, Türk’lere hakimiyet tılsımı demek olan, yede-taşını vermiş olduğuna dair rivayetler vardır. Son olarak, Doğu Türkistan atasözüyle bu bahsi sonlandıralım. “Köyün itleri birbirine küs olsalar da kurdu görünce birleşirler” Bir kısmına burada yer verdiğim, Türk kimliği anlatımlarında kendine yer bulmuş kültürel kodlardan bazılarıdır.
Türk kimliği konusu hem sözün genişliğinde hem de anlatımın derinliğinde okura sunulan bir eser. Daha çok milletine güvenen ve ümitvar bir minvalde konuların ele alındığı görülüyor. Bu anlatımlarda konuların türlü veçheleriyle bir araya getirildiğini görüyoruz. Konularla ilgili yapılan alan çalışmalarıyla birlikte okurun, konuların künhüne etraflıca vâkıf olacağı görülüyor. Velhasıl, Türk Milleti olarak yükümüz ağır. Genetiğimizden, kodlarımızdan, dilimizden, dinimizden ve kültürümüzden gelen bu kadar şümullenmiş olguyu küfemizde her daim taşıyacağız Allah’ın izniyle. Malazgirt’te hayali kurulan, Söğüt’te rüyası görülen, Çanakkale’de kapısı açılan, Edirne’de planı yapılan büyük bir ülkü bu, bir kızıl elma… (25.10.2022)
|