Türkiye’nin manzarası Ekrem Yılmaz Sayı:
118 -
-I-
50inci yılında TÜRKİYENİN MANZARASI isimli Üstad Necip FAZIL’ın eserinden ilham ile bu başlığı atıyorum. Cumhuriyetin 50. yılını bir kitap ile muhasebeleştirmiş Üstad. Bizim de kitap yazabilmemiz lâzımdı. Lâkin biz 100. yılda söyleyeceklerimizi ancak bir yazı içinde toplayabiliyoruz. Onu da becerebilirsek.
100üncü yılda manzaraya, içler acısı tabiri çok yetersiz kalır. Ağlanası halimize hangi acıklı ve acınası halin tasviri olarak hangi kavramı bulmalı veya nasıl bir terminoloji icat etmeliyim bilemiyorum, bulamıyorum. Birilerinin beklentisi ve Lozan’da verilen sözlerin neticesi olarak aslında çoktan tükenmeliydi bu millet!
Alfabesi değiştirilmiş, hilâfeti kaldırılmış, kültürü, dili, müziği katledilmiş; kadını soyulmuş, takvimi silinmiş; tarihi düzmece, eğitimi kandırmaca şeklinde vardığımız yer tükenmek, silinmek olmalıydı zanlarınca... Halâ bitmedik, tükenmedik amma içinde bulunduğumuz duruma sevinemiyoruz.
Neyimizle sevineceğiz?
Eğitim seviyemizle mi?
Kültür erozyonumuzla mı?
Ekonomik perişanlığımızla mı?
Adaleti sağlayamayan ithal karma hukuk sistem ile mi?
Teknolojide halâ Batının pazarı olmaya devam edişimizle mi?
Fikrî fakirliğimiz,
Siyasî züğürtlüğümüzle mi?
Dinî hassasiyet kaybı ve ahlâkî düşüklüğümüzle mi?
Tarımda kendine yetmezliğimizle mi?
Basında millî kimlikten mahrumluk;
Particilikte öksüz ve yetimliğimizle mi?
Üniversitelerin bilgi üretmek yerine, bozgunculuk fideliği faaliyetleriyle mi?
Dinî fakültelerin dinin temelini dinamitleyen adamları parlatmasıyla mı?
Paramızın pul, enflasyonun canavar haline gelmesiyle mi?
Kaybedilmiş kadın, yok edilmiş ailemizle mi?
Bir Türk şehir modeli oluşturamamak ve köyü buharlaştırmakla mı?
Sanat, edebiyat züğürtlüğümüzle mi;
Ve kahramansız bir yığın haline gelişimiz ile mi
SEVİNELİM?
Allah aşkına, Müslüman-Türkün ıstırabını çeken çilekeşe ne zaman gün doğacak, gözünden dinmez yaşını kim silecek?
-II-
Buna karşın hiç mi müspet gelişme olmadı bu yüzyılda?
Oldu. Meselâ:
Halâ nefes alabiliyor ve ayakta isek...
Kardelen ve benzerlerini çıkaran kadrolar var ve dilleri dönebiliyorsa...
Başörtüsü sorunu çözüldü diyebiliyorsak. (!)
Yıkıcı darbe 15 Temmuz kalkışmasına haddi bildirilebildiyse...
Yerlilik ve millîlik diye sözler edilebiliyorsa...
Yerli tank, helikopter, uçak, iha-siha, oto ve füzeler yolları ve gökleri süslüyorsa...
Yollar iki ve daha çok şeritli olarak vatanı sarmışsa...
Her şeye rağmen bu millet chp’ye iktidar yüzü göstermiyorsa...
Siyaset ve bürokraside millete benzeyen, Türkün Ruh Kökünden beslenen fertleri muktedirsiz olarak da olsa iktidarda görebiliyorsak...
SEVİNEBİLİR MİYİZ?
Böyle müspet gelişmelerin başladığı 1950 li yıllarda Üstad, başvekil Menderes’e:
-Güzel, bu yolları yapıyorsun da; kim geçsin diye yapıyorsun?
Diye sormuş.
Millî kimliğe sahip nesil yüzüncü yılda nerede? O yollardan geçmesini arzu ettiğimiz nesillerin yetişmesi için adım atılmış değil. Son yirmi yıldır millî ve yerli olduğunu iddia eden hükümet edicilerimize rağmen!
-III-
Bu mevzuda halimizi anlatan nice kavram, deyim ve tamlamalar bulundu, icat edildi:
Tersine devlet ehramı...
Tersinden tecelli...
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe... gibi.
Ve bu başlıklar altında neler anlatıldı neler, dönüp dönüp okuyup dertlenelim, çare arayalım diye...
50.YILINDA TÜRKİYENİN MANZARASI’nda zikredilenlerden bir kaç örnek aktaralım ki, 100.yıla bir isim bulmamıza yardımcı olsun. 1973’te denmiş ki:
”Ahlâk sukûtumuzun derecesi üstünde ölçü şudur ki, (Sodom Gomore)si, (Roma)sı, (Bizans)ıyla tarihte en korkunç inkırazları kaydeden menfi ahlâk örnekleri, bizim bugünkü halimize göre güllük gülistanlıktır.”
Dehşet!
”Eğer bu gidiş devam ederse 50 yıl sonra ruh ve ahlâk diye bir mefhum da kalmayacak, ahlâktan dem vurmak, azgınlık mevsimlerinde köpeklere alenen çiftleşmenin ayıbını ihtar etmek gibi bir abes olacaktır. Bugün bile aşağı yukarı, o hâl başlamış değil midir?”
Dehşet, dehşet!
”Cinsî ahlâkla beraber siyasî, idarî, fikrî, ilmî, ticarî ve hukukî ahlâk da yuvarlanışın son kertesinde...”
...
”İşte şu anda biz, asırlarca İslâm’ın kılıcını ve tahtını temsil etmiş tarihimiz önünde yürekler acısı vaziyetimizle, en büyük mucize çapında bu ters tecellinin mihraklaştığı bir ülke manzarası arz ediyor ve başımıza ne geldiyse sadece o nuru kaybetmekten geldiği hikmetini yaşatıyoruz.”
Ve beklenen kahramana sesleniyor:
”Seni bekliyoruz! Ve mutlaka bekliyoruz ki, ya sen geleceksin, ya bu memleket gidecektir!”
Bir türlü gelemedik! Ve biz hâlâ beklemedeyiz. Bugün halimizin adını kim koyacak?
Anlayan ve üstüne alınan olacaksa:
”Genç adam at yorganı sana haram uyuman!”
Ey Rabbimiz bir çıkış yolu yarat Müslüman Türk’e lûtfunla!
|