Kardelenden Haberler Kardelen Dergisi Sayı:
122 -
Muzaffer DOĞAN’ın yeni kitabı
Dergimiz yazarlarından eski Bahçelievler Belediye Başkanı Muzaffer DOĞAN’ın yeni kitabı “Hasret-i Ömer” Okur Kitaplığı Yayınları’ndan çıktı.
Kitabın arka kapağında şu ifadeler yer aldı; “Hasreti Ömer vesilesiyle demek istiyoruz ki; Ömer’i Ömer yapan İslâm’dır. Günümüzün Müslümanına düşen; İslâm’a tam teslim olmak, iyi anlamak, mükemmel yaşamak, sözüyle ve özüyle örnek olmak, yeni Ömer’ler yetiştirmek; adâlet, sadelik, alın teri, kardeşlik, hak ve hukuk bayrağını hep zirvede tutmaktır. Dileğimiz, içinde yaşadığımız çağda insanlığın, muhtaç olduğu adâlete, barışa, sevgiye, kardeşliğe; kısaca İslâm’ın özüne dönmesidir.”
KOKARGÜL'den yeni kitap
Dergimiz yazarlarından Remzi KOKARGÜL’ün yeni kitabı “İstasyon Yazıları” Kutlu Yayınevi’nden çıktı.
Kitabın arka kapağında şu ifadeler yer aldı; “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir...” Tolstoy’a ait olduğu söylenen bu sözü tekerrür edercesine; Herkesin kendi buğulu dünyasında, içinde gülümseyen hikâyeleri vardır. Bu yüzden insanın yaşadığı, oturduğu mekânın, onun kişiliği üzerinde önemli etkiler bıraktığı bir gerçektir.
Çocukluk günlerini benim gibi; içinden tren geçen kasabalarda yaşayanlar, gecenin sessizliğini delip geçen, tren düdüklerinin evlerdeki yankısını unutamazlar. Kim bilir? Tren hangi bozkırın sonsuzluğunda, sarı bir deniz gibi uzanan; tarlaların kıyısında, ulu dağların eteklerinde, oya gibi kıvrılarak, dumanını tüttüre tüttüre gidecektir. Saatler ilerledikçe; gece karanlığında, pencereden yıldızları ve ayı seyreder yanı sıra; raylardan gelen o sarsıntılı sesi dinler, tefekkür âlemine dalardım.
Sizde bir gün gelir yaşadığınız şehirde, ufuklarda mor bulutlar, beton yığınlarının arasından, yeryüzüne doğru bakmaya başladığında; bir Tren yolculuğuyla, uçsuz bucaksız bozkırları, diz boyu yemyeşil meraları, dingin göl manzaralarını ardınızda bırakarak; yerin ve göğün küstüğü bir istasyona yolunuz düşerse;
İstasyon yakınındaki, akasya ve kestane ağaçları arasındaki çay bahçesine gidin “Bir çay gönder, tavşankanı olsun!” diye seslenin, sıcacık bir bardak çayla, akşamın son kuşlarını gözlerinizle uğurlamaya çalışın ve bu yazıyı hatırlayın.”
Mücahit KOCA'dan yeni eserler
Velûd yazar Mücahit Koca, 2024 yılı içinde kendisinin kurduğu Sur Yayınlarından yedi adet kitap yayınladı. 21 şiir kitabının yanında roman, hikâye, oyun, inceleme ve denemelerden meydana gelen 19 adetlik külliyatın da sahibi olan Koca’nın bu yıl yayınladığı eserleri şöyle:
●Necip Fazıl Kısakürek (inceleme),
●Sezai Karakoç (inceleme),
●Nuri Pakdil (inceleme)
●Uludağ Cehennemin Üstünde (piyes)
●Manifesto (şiir), Sözcükler (şiir),
●Suç ve İsyan (şiir)
Bursa Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünü 1975 yılında bitiren yazarın dergimizin sahibi Ali Erdal ile dostluğu da o tarihlerde başlamıştır. Okul yıllarında Necip Fazıl ve Büyük Doğu ile tanışan şair ve yazar, Necip Fazıl’ın vefatının ardından Sezai Karakoç’un Diriliş Hareketi içinde aktif rol aldı. Geçmiş zamanla günümüzü buluşturan hayal ve imgelerle örülü şiirlerinde umut, sevgi, doğa, ölüm, keder ve özlem temaları ile zarif benzetmeleri ustalıkla kullandı.
43. toplantıda Ali ERDAL’ın konuşması
Gönüldaşlar, ne zor şartlar altında bu toplantıya katıldığınızı sizin kadar olmasa da kısmen ben de aynı şartlara sahip olduğum için farkındayım.
Filistin dünyada bir deneme tahtası olarak yahudi tarafından şamar oğlanı olarak kullanılıyor. Her türlü işkence yapılıyor ve dünyada halklardan büyük tepki görüyor. Bu tepkiler içerisinde çok orijinal, çok güzel, fevkalâde, takdire şayan tepkiler, icatlar, yeni buluşlar görüyoruz. Fakat bizde böyle güzel büyük icat yok; sade suya tirit gösteriler, büyük bayrak açmak, içi boş sloganlar.
Peki, dünyada oluyor da bizde niye böyle icatlar ortaya çıkmıyor? Hâlbuki asıl bizden çıkması gerekir. Tarihe bakacak olursak, edebiyata bakacak olursak asıl bizden çıkması gerekir. Çünkü bizde -bugün için bugünün şartlarında- sanatkâr yok… Kelimenin hakiki mânâsıyla yok, bilerek söylüyorum, sanatkâr yok. İstisnalar kaideyi bozmaz. Rey sahibi insan, hele
mevkilerde ileri gelenlerde sanatkârlarda rey sahibi insan yok. Fikrin değerini bilen yok. En çok da bunu anlıyoruz. Fikrinin değerini bilenlere diye bir dergi çıkarıyoruz yani diyoruz ki yakasına yapışıp kardeşim fikrin değerini biliyorsan bu dergiye sahip çık. Aval aval bakıyor. Yok derken, insanımızı suçlamak için söylemiyorum. Görünüşte o suçlu gibi görünüyor ama aslında en son suçlanacak olan, insanımız. Neden?
Ortalıkta sanatçı diye dolaşanlara bakın çoğu hattâ hemen hemen hepsine yakını bize uzak. Hattâ kelimenin hakiki mânâsıyla Türk değil. Zevk, fikir ve irfan bakımından hiç bizden değil. Haliyle onlar Filistin dâvâsına uzak. Bizdense sanatkâr çıkmasına, fikir adamı çıkmasına her türlü engel kondu ve çıkarılamadı. Zaten savaşlardan çıktık, erkek nüfusu azaldı, kadınlar işlere bakmak mecburiyetinde kaldı.
Filistin dâvâsında niye büyük icat, fevkalâde icat yapamıyoruz; sanatçı yok, fikir adamı yok, fikrin değerini bilen yok dedik. Bu bir… İkincisi bu cemiyet, yılanın eski deriyi atıp yeni deri çıkarması gibi deri değiştirdi. Hayır, öyle demeyelim deri değiştirtildi. Bize ait ne kadar unsur varsa atıldı, dışarıdan onların yerine başka şeyler alındı. Haliyle bu değişiklik sonucunda ortalıkta ne sanatkâr, ne fikir adamı kalmadı değil, olmadı.
Aslında bu değişiklik bizim en çok kafa patlatmaya, bizi kederden kedere, düşünceden düşünceye sevk etmesi gereken bir husus ama ben hayret ediyorum böyle bir değişiklik olduğunun bile farkında değiliz. Ki bu değişikliğin bize ne getirdiğini ve bizden ne götürdüğünü bilelim. Şimdi onun değerlendirmesini yapacak değiliz; ama ayrıca bununla ilgili toplantılar yapılsa, düşünsek iyi olur. İşte halini bilmeyen bu cemiyetten mi Filistin için orijinal icat çıkacak.
Evet, meselemiz cemiyetimizdeki değişiklik değil dedik ama anlaşılması için hiç olmazsa bir iki tane örnek de vermek lâzım. Tarihe bakıştan alfabemize kadar, ölçülerden zevk ve idrak anlayışına kadar her sahada değişiklik… Medrese, müderris, muallim, talebe… Bunları attık. Bunları atarken niye attığımızın farkında değiliz. Bizi hangi zihniyet bunları atmaya sevk etti? Bunları atarken bunların atılmasını emredenler ne yaptıklarını bilmiyorlar mıydı yoksa biliyorlar mıydı? O da bizim şu andaki meselemiz değil. Peki, bu attıklarımız yerine ne aldık; kilisenin başpapazı demek olan rektör, papaz yardımcısı demek olan dekan… Mânâsında mündemiç denir ya ismiyle müsemma öğretmen ve öğrenci. Kelimelerde talim ve terbiye yok. Sadece öğretir, sadece öğrenir. Muallim, talebe yerine bunları aldık. Yılların birikimi, kavramları, müesseseleri, deyimleri ve en mühimi de eserleri değiştirdik…
Bugün atalarının yazdığı orijinal eserleri okuyamayan, dünyada tek millet biziz ve biz bu değişikliğin farkında değiliz. Bu cemiyetten mi Filistin için icat çıkacak? Peki, Filistin için icat çıkmayıversin. Filistin meselesi bizim için bir turnusol kâğıdı. Bizim halimizi, nasıl bir değişiklik geçirdiğimizi, nasıl bir acz içine girdiğimizi bakımından da ayrıca mühim.
Bir manzara çizeyim müsaadenizle. Bu cemiyet yani onları attık da yeni bir sistem yeni bir mekanizma kurduk bütün dünyadan her şeyi aldık da peki ortaya ne çıktı. Onu görelim…
Bu cemiyette eğitimin ezberci olduğundan şikâyet etmeyecek bir tek fert var mıdır? Eğitim bitmiştir…
Yabancı mütehassıs resmen istenmiştir, resmen getirtilmiştir. Hem de asla yabancı mütehassıs olmaması gereken sahada, müzikte bile… Kendi müzik anlayışını ortaya koyabilmek, yeni eserler ortaya koyabilmek için yabancı mütehassıs getirtmek hangi akıldır anlaşılabilir gibi değil… Uzmanlık bitmiştir.
Yabancı dille öğretim hepimiz içindeyiz. Benim dilimle eğitim yapılamaz, ben eğitim yapılacak bir vasatta değilim demenin bangır bangır canhıraş feryadıdır. İlim bitmiştir.
Avrupa malı övgüsü, Avrupalı görmüş adam övgüsü hep bunlar kendimizi küçük görme ukdesi… Ve bugün sonucunu gördük, millî takıma, millî yahu millî takım; yabancı Hoca… Kimse de bunu yadırgamıyor.
Aman canım Allah aşkına. Biz de nelerden bahsediyoruz. Envaı çeşit yiyecek var, marka giyecekler var, sınırsız malayani ile meşgul olmak varken fikir de olmayıversin… İyi güzel de düşünmekten mahrumiyetle sadece Filistin meselesinde bir icat yapamamak sonucu doğmuyor ki… Bu bir turnusol kâğıdı, Filistin meselesi… Ayrıkotu gelmiş demiş ki yanındaki ota: Bana demiş bir tohumluk yer ver. Peki demiş bir tohumluk yer vermiş ama bir müddet sonra ayrık otu dallarını yere yaymış her gittiği yerde kök salarak bütün bahçeyi işgal etmiş. Eğer bir Filistin meselesinde icat yapamamak olsaydı öpüp başımıza koysaydık ama ayrıkotu gibi her sahadaki felaketimizin asıl sebebi bu. Meselâ bir bakan çıkıyor, falan tarihte filân bakan demeye lüzum yok. Her gün herkes bunu görüyor. Diyor ki, PKK bir saldırı gerçekleştirdi. Sanki ihanet çetesi adına basın toplantısı yapan ihanet çetesinin sözcüsü. Gerçekleştirmenin iyi şeyler için söylendiğinin farkında değil… Böyle bir ortamda ne ekonomide ne piyasada ne şurada burada hiçbir başarı gösterilemez…
Böyle bir ortamda, böyle fikirsizlik ortamında, böyle kutuplardan soğuk fikirsizlik kışında fikirsizlik karlarını delme azminde Kardelen… Envaı çeşit yiyecek, marka giyecek, futbol aşkı, sınırsız malayani var ya fikir de olmayıversin demeyen Kahramanlar… Nefsini yenip fikir meydanında kalemiyle, kelâmıyla Köroğlu’nun dediği gibi döne döne dövüşen Kahramanlar… Haddim değil ama sizleri takdir ediyorum. Sürüye katılmak gafletini yenmek bu devirde en büyük kahramanlık. Akıntıya karşı duran Kahramanlar, haddim değil ama sizleri takdir ediyorum. Yoğun işlerine rağmen kıymetli zamanlarını fikirsizlik kışını delmek için güçlerini sadece emeklerini değil paralarını da harcayan kahramanlar… Kahramanlara hakları olan mükâfatı verebilecek imkânda olmayı ne kadar isterdim bilemezsiniz. Ama siz mükâfatı kimin vereceğini biliyorsunuz.
|