Sarı yapraklar dökülürken Hocalıda Saltuk Buğra Bıçak Sayı:
123 -
 Sonbahar değildi mevsimlerden
Yapraklar döküldü Karabağ’ın eteklerine
Hüzün sarısı yapraklar
Bir kış günüydü
Kanla yıkanmış yaşlar döküldü gözlerden
Ne istediler ki bahar yüzlü çocuklardan?
Niye vurdular ki düşlerindeki mavi uçurtmaları?
Kumdan kalelerini yıktılar hayâllerinin
Darağacına salıncak kurdular, heyhat!
En uzun süren saklambaçtı sanki
Çocukları sakladılar annelerinden
ve bir daha bulunmadılar
En kanlı perdelerinden biri açılmıştı tarihin
Toprağa düşen yüzlerce karanfil, gül, lale...
Ve bu çiçek katliamının ardından
Boynunu büken binlerce hüzünlü kardelen
Yaz değildi mevsimlerden
Yürekler kavruldu bir yangın sonrası
Zemheriyi, erbaini terletir bu zulmün alevi
Buhar olur engin denizler, katre katre
Hocalı’ya düşen ateş
Anadolu’yu, Mostar’ı, Altaylar’ı yakar; bilirsin
Hazar’ı vuran delişmen dalgalar
Sadece Bakü’nün değil
Kızılırmak’ın da sinesini yaralar
Ateşe verilmiş zeytin ağaçları, yazık
Hunharca vurulmuş güvercinler
en vatan yerinden
Ey hesabı sorulmayan cinayetlerin yurdu
Ey adalet bekleyen, barış bekleyen kardeşim
Biter elbet en karanlık
ve en uzun geceler de
Şafak muştuları yakındır
ümitvar ol
Nasıl kurtulduysa tufandan Nuh
Kuyudan ve zindandan nasıl çıktıysa Yusuf
Bekle, aydınlık iklimler vardır
Sabır dağlarının ardından güneş gibi doğan
Ve yakamoz gülüşler vardır elbet
Kalbin gibi besberrak çağlayan
İlkbahar değildi mevsimlerden
Karlar eridi, buzlar çözüldü yine de
Çığ misali çileler çöktü Azerbaycan’a
Zulme karşı sırt sırta vermeleri gerekirken
Bir şubat günü sırtından vurdu komşusu
Asırlık nefretlerle geldiler
Tarihsel öfkeler s/inmişti gözlerine
Bir avuç toprak için
boş bırakıldı avuçlar
Şimdi bir mazlumun kanı
ağır gelmez mi okyanuslardan?
Bir annenin gözyaşı
en ağır umman olmaz mı vicdan tartısında?
Bir parça toprak için
toz parçası olmaya değer mi ey esfel-i safilin?
Sade insanlar değil;
İnsanlık ayaklar altında
Eziliyor, çiğneniyor, tükeniyor...
Kan kaybediyor evrensel hukuk dedikleri süslü emoji
Bir balinaya seferber olanlar
Niye sessiz kalıyor çocuk çığlıklarına?
Kıyıya vurduğu yetmez mi
insanların ve insanlığın?
Doğu Türkistan’a, Arakan’a, Gazze’ye
Ve Dağlık Karabağ’a gelince mesele
susuyorlar derin bir kuyu olup
Ne diye sokuldu aramıza bu yılan sessizliği?
Mantıklı ve inandırıcı bir cevap bekliyor vicdanlar
Ne zaman öğrenecek insanlar
Tüm mazlumları Mevlâna kalbiyle sevmeyi,
Yunus Emre’nin sevgi penceresinden bakmayı
Daha ne kadar insan kurban gidecek felaketlere, söyleyin
Kaç çocuk garip, öksüz, yetim kalacak?
Sarı çiçek gibi solacak annesinin ellerinde...
Kaç baba hıçkıracak gözlerini gözlerinizden saklayarak?
Kaç anne feryat edecek kırık aynalara bakarak?
Birileri sömürge haritaları çizerken
yakılmış cesetlerin başında ısınarak
Kaç Hocalı’da, kaç insan üşür
N’olur aklıma bir tutam umut düşür!
O kadar küçük ki dünya
Gün olur zalimleri de vurur zulümlerin yankısı
Ve dünya o kadar büyüktür ki
Barış ruhuyla yaşayan herkese yeter de artar
Çok bilinmeyenli bir denklem gelecek vakit
Takvimler eskiyor ama acılar taze
Aynalar kırılıyor vicdanlarda
Sen kılıç çekerken yel değirmenlerine
Gemileri yakıyorum ben zifiri kıyılarda
Ölçeği küçülmüş yeryüzünün
İzdüşümü ne kadar büyük oysa mezalimin
Kıtaları kat eden hüzün rüzgârı eserken
Çelişik önermeler okunuyor
ruhunu yitirmiş yüzlerde anbean
Ve öznesini kaybetmiş hayatlar
gri hatıralarda kalan
Bazardüzü’nün haykırışı
Toroslar’dan duyuluyor, bilmezsiniz
Karabağ’ın kara bağrını deşen kör kurşun
Çelikten hudutları aşıyor
Öfkesini bileyliyor Sakarya’nın
Geç olmadan vakit
Ders çıkarmalı mazideki hatalardan
Dünyayı enkaza çevirmeden yeni bir soykırım
Barış ve adalet çiçekleri açmalı ufkumuzda rengârenk
Tohumu, toprağı, suyu bizden olsun yine
Bir daha koparmasınlar
yeter ki katili olmasınlar
ümit çiçeklerinin!
|