Eme?in kar?yly?ynyn ve hakkynyn Verilmesi Hidayet Diler Sayı:
55 - Ocak / Mart 2007
Ülkemizde, kronikleşmiş bir hastalık halini alan enflâsyon nihayet tek haneli oranlara indi. Ancak enflâsyon hesabında da, millî gelir hesabında da adil olmayan bir değerlendirme yapılmaktadır.
Enflâsyon tek rakamlı sayılara çekildi denilerek memura, işçiye yapılan ücret artışları yılda iki dönem halinde % 23'ler seviyesinde tutulmaktadır. Ama öte yandan devletin topladığı vergilerin % 50 oranında arttığından bahsedilmektedir. Devletimiz yetkilileri, akaryakıta zam yapılırken bu millete dünyanın en pahalı akaryakıtını kullandırdığının farkında değil midir? ABD halkı bizden fakir değil ama benzini 1 YTL den daha ucuza alıyor. Pazara çıkan halkımız, enflâsyonun hiç de %2-3 seviyesinde olmadığını görüyor. Geçen sene aldığımız sebze meyve bu sene en az % 50 daha pahalı. Ekmek 30 kuruştan, 50 kuruşa çıktı. Kiralar ise iki katına çıktı. Vatandaş her gün beyaz eşya almıyor ki...
Eğer âdil bir enflâsyon değerlendirmesi yapılmak isteniyorsa, asgarî ücretli ve orta gelirli ailelerin bir aylık maaşını nerelere harcadığı incelenir, bir sene boyunca takip edilir, enflâsyondan ne kadar etkilendiği hesaplanır ve özellikle dar gelirli kesim korunacak şekilde ücretler ve zamlar belirlenir. Sosyal devlet anlayışı bunu gerektirir. Aylık geliri 3000 YTL olan birine % 2 artış yapılırsa 60 YTL, 500 YTL aylığı olan birinde ise 10 YTL maaş artışı görür. Buna artış demek dar gelirliyle alay etmek değil midir? 10 YTL ile hangi ihtiyacını karşılayabilir insan?
İşveren kesimi TÜSİAD, MÜSİAD gibi kuruluşları ile hükümetten tavizler kopardıkları ölçüde memnunlar. İstikrar onlar için de çok önemli. Hele hele makine kullanarak otomasyon ve bilgisayar sayesinde daha çok kazanç elde ettikleri için memnuniyetleri daha da artmaktadır. Çalıştırdıkları elemanlarına, "Ben bu sene daha fazla kazandım. Bu kazançta sizin de payınız var. Size de şu kadar ikramiye veriyorum" diyen kaç işveren var?
Yürüyen bantlarda işçilerini robot gibi çalıştıran ABD, AB, Japonya, Rusya, Çin gibi ülkeler, bizim işverenimize de örnek oldu. Daha önce 100 kişi ile yaptığı işi ikiye katladığı halde işçi sayısını yarıya indirip, işçisine ücret artışı yapmadan çalıştıran işveren, nasıl gönül huzuru duyabilir? Biz farklı bir medeniyetin mensuplarıyız. Bizim işverenimiz, eğer Allah korkusu varsa, hesap gününe inanıyorsa çalıştırdığı elemanını sömürmeyi düşünemez. Haksız kazancın onun için cehennem yakıtı olduğunu bilir.
Özellikle gelişmiş ülkeler, bugünkü zenginliklerini sömürdükleri, Afrika'dan götürüp, köle olarak çalıştırdıkları zavallı insanlara borçludurlar. Çok az emek sarf ettikleri halde, teknoloji kullanarak ürettikleri malları pahalıya satarak bu zenginliklerini koruyorlar. Şimdi de Çin insanını, gelişmemiş ülke insanlarını düşük fiyata çalıştırıp, o ülkelerde az vergi ödeyerek, ürettikleri mal üzerinden risksiz rahat kazanç elde ediyorlar. Aslında çalışana hakkını vermemek, hak ettiğinden daha az ücret vermek de işveren açısından bir zulümdür. "Senin bu işini daha az ücretle yapacak insanlar var" zihniyeti çalışan insanların istismarına kapı açar (Hele bu sözü bir başbakan söylerse...). Bizim özlediğimiz anlayış, çalışana "teri kurumadan hakkını verecek" anlayıştır. Daha az çalışarak evine insanca yaşayacağı ve zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir ücret götürmesini ve ailesine daha fazla zaman ayırabileceği, ibadetlerini yapacağı vaktinin daha çok olmasını sağlayacak anlayıştır. Bizim medeniyetimiz insanın en şerefli mahlûk olmasını esas alır. Bunun şartları hazırlanır. Buna rağmen aşağılık olmayı seçene ne denir? "Yaşasın zalimler için cehennem..."
|