Rahmetin Kayna?y Ahmet Mahir Pekşen Sayı:
44 - Nisan / Haziran 2005
Mekke’de insanlara yol gösteren NUR doğdu, O Nur ki;yıllar süren karanlıkları boğdu, Zulüm,yalan ve her tür kötülükleri kovdu, Ey akıl o doğuşu gönülle birlikte an. Zamanın sonsuzunda var mı bundan kutlu an?...
Allah herşeyi O’nun hürmetine halketti, O Nur,o yüce kattan,alemlere rahmetti, Hakkın “Habibim” diye bahsettiği Ahmet’ti. Çöl asırlar boyudur böylesi bir Nur’a aç, Rahmetin kaynaği o, insanlık gözünü aç.
Zaman bir başka zaman, yakuttan farksız zemin, O’nun sayesindedir varoluşu alemin, O bataklık içinde tertemiz ve EL-EMİN. Bir zamanlar yok iken iyiliklerden eser Artık Mekke’de rüzgâr bir başka ruhla eser.
Taştan farksız topluma merhameti yaydı O, Gündüzlere bir güneş,gecelere ay’dı O, Ümit ışığı yoktu,eğer doğmayaydı O. Gömülüyorken kızlar çöllere üçer-beşer. Bu zulüme “dur” dedi,o çağda Hayr-ül beşer.
Cebrail’le o NUR’a hitap etti Yaradan, Ne zaman tesadüftü,ne de mekân sıradan. Bir Ramazan ayında İSLAM doğdu Hira’dan. Nur inmeye başladı semadan halka halka. Zordu bunu anlatmak putlara tapan halka.
Hakkı tebliğ ederken çileler sıralandı, Gün oldu hor görüldü,gün oldu yaralandı, Hicret ile rahmetin kapısı aralandı. Mekke’nin müşrikleri mey içerken şerefe. Medine nail oldu erişilmez şerefe.
Medine halkı koştu Resul’e akın akın. İnandılar yürekten;O NUR elçisi Hakk’ın. Tamamlayıcısı O,güzelliğin,ahlakın. Ne Leylâ ile Mecnun ne Kerem ile Aslı. Olmalı sevgilerin Allah ve Resul aslı.
Hitap etti aleme;"Tek doğruya katılın, Ne fala,ne putlara,ne taşlara satılın. İslam geldi aleme,sonu geldi batılın." Putlara yüz çevirmek gitti küfrün gücüne. Demediler bir türlü; "bu putların gücü ne?."
Hüküm sürerken zulüm,hem de en iğrenciyle, Bağrına bastı halkı,yaşlısıyla,genciyle, Beyazı kardeş kıldı,sarısıyla,zenciyle. Bak Peygamber ne diyor,düşünme derin derin; “Üstünlük takvadadır, siyah olsa da derin.”
En güzel dille Hakka davet etmişti halkı, O ki; tüm mahlûkatın üstünü ve yüz akı. O’nda eksiklik yoktur,huyu;Kur’an ahlakı. Avlanmışsan şeytanın sana ördüğü ağla, O’na uymayan insan, ağla ebedi ağla.
Resûl’ün doğduğu ve battığı yer bir çöldü, O dünya bahçesinde dikensiz olan güldü, Hak katına çağırdı,ölmemek için öldü. O nur göçtü alemden,artık ağla, yan mümin, Cennet senin inşallah, O’na ağlayan mümin.
Tutulacak yol O’nun,etek O’nun,diz O’nun, Bizi bize verene götürecek iz O’nun, Can ve canandan üstün,bütün sevgimiz O’nun. Ne olur hep beraber o’nun yolunu tutsak? O’na bağlanan özgür, o’ndan ayrılan tutsak.
O eşsiz,o benzersiz,O’nsuz her varlık köksüz, O’nunla güçlü zayıf,O’nunla güler öksüz. Yaşanır mı dünyada gayesiz ve büyüksüz? Ey insanlık gel O’nun dediği mecraya ak. O’nun beyaz dediği, sen kara görsen de ak.
Ümmetin için Hakka yönelen öz sendedir, İnsana aydınlığı,gösteren söz sendedir. Mir’aç’ta Yaradan’ı seyreden göz sendedir. Yolunda bedenimi etseler dilim dilim. “Allah bir, sen Resulsün” der sonra susar dilim.
Senin izinde olmak ne yüce bir şuurdur. Kur’an,hadis,sünnetin,yol gösteren bir nurdur, Aşkın ile ağlamak,yaş dökmek bir onurdur. Kifayetsiz kalıyor; cümle, kelime, terim, Mürekkebe karıştı gözyaşlarım ve terim.
Senin isminden üstün ne unvan var ne de şan, Sensiz unvanlar mahzun,sensiz şanlar perişan. Tek arzum şefaatin,ne bu dünya,ne nişan... Ayrılsa et kemikten, ayrılsa etten derim. Ben yine Allah derim, ben yine Resul derim...
|