Burada bir şey yok! Her şey normal Altan Atan Sayı:
44 - Nisan / Haziran 2004
Yeni dünyada yaşamak oldukça zor. Sıkıntı, küçük insan paradigmalarında daha da fazla. Dünyanın yeni düzeninin araçları, yen dünya ile birlikte gelişen teknolojik ve sosyolojik ürünler. Ancak eski ile yeninin özünde bir değişiklik yok.
Zaman, şeytanî metotlar zamanı. Dünya, şeytana pabucunu ters giydirecekleri de gördükten sonra varın siz düşünün gerisini…
İddia ediyorum, ikibinli yıllar bambaşka olacak. Koyu karanlığın ardından eskimeyen yeni gelecek. Ama biz yine de bir şeyler söyleyelim; şartların yüklendiği zamana kayıt düşelim.
Her insan yaptığı işin doğru olduğuna inanır. Gerçekleri saptırma, üzerlerini örtme, alet olma, kısaca milletimizin Bizans oyunları diye bildiği durumlar. İşleri, satranç tahtasının başında düşünüp durmak olan ve her şeyi satranç tahtasından ibaret sanan bu akıllılar gerçek iyi işler üretmedikleri için bir gün bitecekler. Zaten, yapadurdukları hamleler bunun birer göstergesi.
İnsan değerli zannettiği her şeyi saklama eğilimindedir. Hazineler hep saklanmıştır. Kendilerine fayda sağlamasa da nesiller sonra ördükleri, gizlendikleri yerden bulunmuştur. İşe yarayacak fikirler, bilgiler, buluşlar hep saklanmıştır. Kusurlar, açıklar, yanlışlar saklanmış, dile gelmesine itiraf denmiştir. Paylaşım her zaman zordur. Bütün bunlar insanların değerli zannettikleri şeyler için geçerlidir yani kendileri için. Oysa başkalarına ait olanlar, paylaşılmaktadır. Kendisi söz konusu olunca alabildiğine saklamak, gizlemek-korumak, başkaları söz konusu olunca da aleniyet, yaymak, paylaşmak. Dedikodu ne kadar tatlıdır, başkasını çekiştirmek, elindekileri almak ne kadar güzeldir değil mi? Hele iftira! Ne kadar keyif verir; satranççıların bekleyip durdukları pozisyonlardır bunlar, derhal hamlelerini yaparlar büyük bir keyifle. Böyle durumları konuşmak, anlatmak, yaymak da diğerleri için ayrı bir keyif… Bütün bunlar elbette başkaları için geçerlidir. Kendileri için en küçük bir nokta bile saklanmalıdır. İfşaat büyük suçtur. İşlerine son verilir, başlarına gelmedik kalmaz. Daha önceden kendilerini defalarca ispat etmiş ve her zaman için de ispat edebilecek en ustalar bile bu operasyondan nasibini alır. Son Irak işgalinde aynı gerekçe ile işi elinden alınan Amerikalı bir televizyon programcısı iyi bir örnek olsa gerek.
Hal böyle iken devam edelim; uyanık (!) ülkelerin yer altı kaynakları saklanmış, öncelikle başkalarına ait kaynaklar elde edilerek kullanılmıştır. Çünkü, paylaşılması gereken kaynaklar öncelikle başkalarına ait olanlardır. Öz kaynaklar hep saklanagelmiştir. Uyumakta olan ülkelerin yer altı kaynakları da saklanmıştır aslında ama uyanıklar tarafından… Meselâ, petrol olduğu tahmin edilen bir yere veya petrol olduğu artık gizlenemeyen bir yere gelinir, araştırmalar yapılır ve raporlar düzenlenir: Burada bir şey yok!.. Her şey normal. Bu son derece kısaltılmış bir cümledir, tamamı şöyledir: Burada (petrol var dememizi gerektirecek) bir şey yok!.. Her şey (bizim için) normal.
İşte size bir gerçeği örtme eylemi. Kendi açısından en doğrusunu yapanlar yani tamamen doğal davrananlar dünyanın düzenine aykırı davranmamış olular.
Dünya alabildiğine karışık ama aslında her şey bir düzen içinde. Karmaşık görünen durumlar, anlaşılması zor olaylar insanın niyetine ve algı gücüne göre değişik şekillerde tanımlanıyor. Ancak niyet, bilgi, kavrayış ve inançtan sonra gelen uyanıklık haliyle anlaşılır hele gelen dünyadaki tabiî sistem, silinen önyargılardan sonra bilinçli inanmayı mümkün kılıyor. Bu noktadan sonra şuurlu olmak ve bilinçli tercihler söz konusu. Neticede işin künhünü, özünü anladıktan sonra bu önemli aşamada mesele kalmıyor. Eskimeyen yeninin geleceği bu yüzden belli ancak bu aşamayı aşamayanlar örtüler altında uyumaya devam edecekler. Dost kervanı geçecek, kalacaklar dağlar başında…
Biri tutmuş, biri getirmiş, biri kesmiş, biri yemiş, diğeri hani bana demiş!.. Hatırladınız mı bilmem, beş kardeşin hikâyesi bu. Bir elin beş parmağı vardı ya, diğerlerini saydıktan sonra en küçük parmağı sallayarak tutarlar ve “bu da, hani bana, hani bana demiş” derlerdi.
Paylaşmanın önemini anlatan bu minik hikâye ile büyüyen eski dünyanın çocukları, aynı oyunu yeni dünyada da oynuyor gibiler. Bu oyunda sadece bir yiyen var, diğerleri ona hizmet ediyor. Hani bana diyen ne yapacak bilinmez… Beş parmağın olduğu el hangi gövdeye ait acaba? Pek ortalarda görünmüyor. Ancak, bizden biri olmadığı kesin.
Makrodan mikroya kadar “burada bir şey yok, her şey normal” oyunu oynanıyor.
Örtme ve örtünme bir sektör oldu. Yeni fikirler ve uygulama alanları sürekli gelişiyor. Şunu giyin diye ortaya sunulan giysiler kapış kapış gidiyor. Defileler düzenleniyor, tartışmalar yaşanıyor ama kral çıplak aslında! Ve bir gün mutlaka bir gelecek “Kral çaplak” diye. Satranç tahtasının üzerinde iki kelime görünecek:
“Game Over”, “Oyun Bitti”.
Biraz da örtü konusunda fikir jimnastiği yaparak konuyu toparlayalım; örtme, örtünme ve örtüler son derece tabiî ve insana mahsus. Temelinde iki olgu var: İyi zannedilenin gizlenmesi, Allah, zanla hareket etmeyin dediğine göre ve doğru olanı bize gösterdiğine göre baştan beri anlatıp durduğum “zan durumları” bize uymuyor.
İlk olarak ilk insanın yaşadığı ve günümüzde çok daha büyük boyutlarda yaşanan bu psikoloji bizi bu dünyaya düşürmedi mi? Durumunun gereği olarak lâyık olduğumuz yere indirilmedik mi? Bunları dünya için hayret etmenin anlamsızlığı için söylüyorum ama bu anlamsızlığın içindeki anlamları yakalamanın gerekli ve zorunlu olduğunu biliyoruz.
“Burada bir şey yok, her şey normal” gibi zan durumları, önemli olanın açığa çıkarılmaması, aslın gizlenmesi için birer araç maalesef. İyi zannedilen ama aslında kötülüğe hizmet eden bir örtme, örtünme türü.
Burada bir şeyler var!.. Her şey normal değil…
“Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır” Allah en doğrusunu söyledi.
|