SİYASETÇİLER NEDEN HEP KAVGALIDIR? Hidayet Diler Sayı:
64 - Nisan / Haziran 2010
Bir zamanlar Menderes, Celâl Bayar ve İsmet İnönü arasında, daha sonra Ecevit, Demirel ve Türkeş arasında, şimdi de Baykal, Bahçeli ve Erdoğan arasında yaşanan ağız dalaşı ve gergin konuşmalar Türk siyasetinin kaderi midir? Biri diğerini hep ihanet, ülkeyi satmak, felakete sürüklemekle mi suçlar? Bu kavga siyasetinin sebepleri nelerdir? Başka ülkelerde de siyaset böyle mi yapılıyor?
Bu ülkenin siyaset tarihini yazanlar gelecek kuşaklara, devamlı kavgalı, birinin “ak” dediğine diğerinin mutlaka “kara” demek mecburiyetini duyduğu bir siyaset mücadelesini anlatacaklardır herhalde. Çok az da olsa bütün siyasetçilerin birlikte hareket ettiği görülmüşse de o birliktelik ancak bir tehdidin veya zorlamanın sonucu olmuştur.
Parti, parça demektir ve batıdan aldığımız en kötü usullerden biri de bence particiliktir. Bir parti diğerinin ne düşüncesine ne yaptıklarına olumlu yaklaşmaz. Oysa bütün partilerin aynı kaderi paylaşan, aynı ülkede yaşayan insanların daha mutlu, daha refah, daha özgür bir hayat yaşaması için çaba sarf etmeleri gerekmez mi? Bu konularda birinin teklif ettiği bir çözümü diğerinin daha iyi hale getirmek için kafa yormak yerine karşı tarafı suçlamaya, tahrik etmeğe çalışması Milletimiz adına büyük talihsizliktir. Milletimizi parçalamak için particilikten daha uygun bir usul bulunamazdı herhalde...
Her konuda farklı fikirler, farklı çözüm yolları olabilir. Doğru tekdir ama doğruya ulaşmak, farklı yollardan olabilir. Bütün mesele doğru çözümü istemekten geçer. Milletin lehine olduğu halde teklif bizim partimiz tarafından yapılmadı diye karşı çıkan, çözümü engellemeye çalışan, toplumun bir kesimine yapılan haksızlığı ortadan kaldırmak yerine, devam etmesini sağlamaya çalışan partilerimiz var. İnsanlarımız, yargıçlarımız, koca koca profesörlerimiz var maalesef...
YÖK’ün aldığı katsayı kararı ikinci defa Danıştay tarafından bozuldu. On üç yıl önce son sınıfa gelmiş öğrencilerin önüne katsayı engelini çıkardıklarında, binlerce insanın mağdur olmasına “yetki bende değil YÖK'tedir” diyen Danıştay; belki üçüncü, dördüncü değişikliği de adeta bir kaleyi savunur gibi bozacaktır. Ortaya çıkan kargaşa ve belirsizlik yanında Danıştay’ın; aldığı bu kararla, haksızlığın ve ayrımcılığın devamını istiyor olması, adalet adına esefle karşılanacak bir durumdur. Bu durumun ortaya çıkmasında CHP'nin, Yarsav'ın ve kargaşa meftunu akıl hocalarının rolü olduğunu ne mağdurlar, ne hukuk tarihçileri unutmayacaklardır.
Yapılacak işlere, çıkarılacak yasalara, peşin olarak tavır almak siyasetçilik değil, düpedüz hastalıktır. Siz milletin vekili iseniz, mecliste önünüze konan teklife katkıda bulunmak için çaba sarf etmeli, kavgacı bir üslûp kullanmadan Milletimize daha faydalı olacak şekli vermeye çalışmalısınız. Bir değerli yazarımız YENİ BİR ANAYASA hazırlanması konusunda CHP'nin daha önce hazırladığı bir anayasa metni olduğunu, bugünkü anayasadan daha özgürlükçü olduğunu, bu metnin Ak Parti iktidarı tarafından aynen meclise sunulmasının, sivil bir anayasa yapma imkânı doğurabileceğini yazıyordu. Acaba böyle bir şey olabilir mi? CHP bunu da mı reddeder? İktidar partisi de bu teklifi CHP hazırlamıştı böyle bir teklife biz oy veremeyiz mi der?
AK Parti de kanunlar görüşülürken, diğer partilerce yapılan teklifleri dikkatle değerlendirmeli, makul olanları teklif içine yerleştirmelidir. Hakkı tavsiye nereden gelirse gelsin, haklı tenkit kimden gelirse gelsin, sabırla ve gurur meselesi yapmadan kabullenmek en faziletli davranıştır. Bu noktada sayın başbakanımız Tayyip Erdoğan'a özel bir mesajım var: “Biliyorum sabretmek gerçekten zor. Öfkelenmemek için muhakkak çaba gösteriyorsunuzdur. Lütfen rakiplerinizle münakaşaya girmeyiniz. Cevap dahi vermeğe çalışmayınız. Bu tip davranışlar, rakiplerinizin ekmeğine yağ sürmek demektir. Münakaşanın galibi olmaz.” Siz doğru bildiğinizi söyleyiniz ve yapınız.
Lütfen sayın vekillerimiz, milletimiz sizlerin çekişmenizi değil kendisi için iyi şeyler yapmanızı bekliyor.
|