Şenlik Notları Fatih Öncü Sayı:
66 - Ekim / Aralık 2010
 2003 yılından sonra, ilk defa katılacağım Ertuğrul Gâzi'yi Anma ve Söğüt Şenlikleri'ne büyük bir heyecanla hazırlanıyordum. Osmanlı Cihan Devleti'nin temellerinin atıldığı Söğüt, bu yıl şenliklerin 729'uncusunu kutluyordu. Olağan dışı sebepler yüzünden sadece iki yıl sekteye uğramış bu köklü gelenek, 1980'lerden sonra devlet töreni olarak kutlanmaya başlamıştır. Türkler’in bu toprakları vatan edinmesinin ispatı olduğundan, benim için çok önemlidir.
Cumartesi akşamı, Söğüt’te yaşayan bir ahbâbımın evinde misafir olacaktık. Bazı terslikler yüzünden Pazar sabahına kaldık. Pazar günü sabah namazı ile hazırlığa başladık. Kahvaltıyı yaptıktan sonra, yakın bir dostumu da alıp, çoluk çocuk çıktık yola. Belki süslü Yörük atına binip kâfile halinde gitmiyorduk ama o zamankiler kadar sevinçliydik.
Söğüt-Bilecik yolunun yeni yapılması sayesinde, yarım saat gibi kısa bir sürede vardık Söğüt'e. Arabamızı şehrin dışına park edip, yürüyerek tören alanına vardık. En az üç yerde aramadan geçip, stadyum şeklinde yapılmış; protokol haricinde ne yazık ki üstü açık olan alana girdik. Taşa oturmamak için tanesini 50 kuruşa aldığımız strafor parçalarına oturduk. Bir miktar bekledikten sonra, protokol hazırlanamadığından, seyirciler sıkılmasın diye, açılış yapılmadan meydana çıkan, halk oyunu gösterilerini seyretmeye başladık. Program protokoldeki kos koca çocukların (ki bir de milletvekili olacaklar) “öğretmenim saçımı çekti, ben onun yanına oturmam” anlaşmazlığı çözülünce başladı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'ndan sonra protokoldeki konuşmacılar sahneye çıkmaya başladılar.
Konuşmacılardan Sayın Yalçın Topçu'yu gösterdiği hassasiyetten dolayı takdir ederken, bu şenliğe dahi siyâset sokan, ilkokul çocuğu gibi davranan, Sayın Bahçeli'yi ve nihayet Sayın Bülent Arınç'ı da dinledik. Akabinde açılıştan önce başlayan, gösteriler ve halk oyunları devam etti. Bu oyunlar içinde, bana göre şenliğin en güzel kısmı olan Hayma Ana'nın Domaniç Yaylası'ndan gelişini temsil eden oyundu. Develer, koyun ve keçiler, kıl çadırın kuruluşu çok güzeldi. Nedense sonra geçit töreni yapıldı. Bursa kılıç kalkan ekibinin oyunu takdim edilmeyi unutulup mehterana geçildi. Ve böylece gösteriler son buldu.
Gösterinin akabinde şifalı pilâv ve üzüm dağıtıldı. Tabi bir sorun da orda vardı. 50 kuruşluk strafor minder gibi, tanesi 1 TL'ye plâstik kap ve tanesi 50 kuruşa plâstik kaşık alıp, şifalı pilâvdan yiyebildik. (eğer minder, kap ve kaşık satışı bir gurubun elinde değilse, seneye ben de satayım diyorum. Çünkü %1000 gibi bir kâr gözüküyor.)
Hayma Ana'nın Domaniç yaylasından dönüşünün temsili oyunu dışında hiç zevk alamadığımız şenlikten, organize etmekten aciz organizatörlere (şayet varsa) dua ederek, yorgunluk ve baş ağrısıyla eve döndük. Akşam haberleri seyrederken, gün boyu yaşadığım üzüntü ve hüsrâna yenileri eklendi. Sağcısı, solcusu ve muhafazakârı bütün medya, 729’ncusunu kutladığımız şenlik haberini Akdamar Kilisesi'nden sonra verdiler. Gün boyu eleştirdiğim Sayın Bahçeli'ye, haberleri izlerken hayır dua ettim. Çünkü o çocukluğu yapmasaydı anlaşılan medyamız, ne Akdamar'dan önce, ne de sonra Söğüt'ten bahsedeceğe benzemiyordu.
|